Doksanlı yılları Rock müzik camiasının içerisinden anlatan “Sar Doksana” belgeselinin yönetmeni Erdal Akmaz ile konuştuk.
Aşağıdaki röportajda da birkaç kez geçeceği üzere, doksanları bilip yaşayıp üzerine bugünlerin rezaletini gören birinin, o yılları bilmeyenlere zamanın ruhunu anlatabilmesi pek mümkün değil. Keşke olsa… Bu sadece nostaljik bir arzu değil…
[su_spacer size=”10″]
Evet; politik anlamda yine berbat zamanlardı. Yine saçma sapan adamların elinde oyuncaktık; ama kültürel açıdan bir direniş, bir nitelik ve ruh vardı. Bugün zar zor da olsa direnmeye devam edebilen, birtakım arşiv notlarıyla hatırladığımız, yenilere anlattığımız bir doksanlar ruhu veya tadı, o dönemi çocuk olarak yaşayan benim gibilerden bugün artık amca/dede olmuş abilerimize kadar herkesin damağında duruyor.
[su_spacer size=”10″]
Bir süredir üzerinde çalıştığım Rock müzik üzerine yazılmış/çevrilmiş Türkçe kitaplar bibliyografyasını hazırlarken, ister istemez kaynakların çoğu doksanlara işaret ettiğini gördüm. Rock müziğin kendisi gibi yayıncılığı da deli cesareti denecek bir nitelik ve yoğunlukla akıyormuş diye bir tespit yapabilirim o zamanlar için. Çalışırken, bir yandan o dönemden aklımda yer eden, Eko TV zamanından, Güven (Erkin Erkal) abinin Maksimum Rock’ından, hafta sonu TRT yabancı müzik yayınlarından zar zor öğrenip arşivlemeye çalıştığımız parçaları dinliyor, ister istemez özleyip duygulanıyorum. İşte o sırada da Sar Doksana konusu hasıl oldu.
[su_spacer size=”10″]
Aslında geçtiğimiz yıl, Esen Kitap’ın ofisinde rast geldiğimiz ve bu röportaja aracı olan Öncü Sancak’tan duyduğum belgesel haberi ile başladı, belgeselin benim kafamdaki yeri. Açıkçası o zaman, pek de olacak bir şey gibi gelmemişti ama sonra eve giderken “Ulen amma da güzel fikirmiş, yapsalar ya keşke” diye de iç geçirmiştim.
[su_spacer size=”10″]
Sar Doksana; o dönemi en içinden yaşamış olan insanların ve röportaj konuklarının yer aldığı bir belgesel. Zorluklarla ama ciddi bir emekle yapılıyor. Çünkü inanılan bir iş olduğu her halinden belli. Röportaj içine yedirdiğimiz bağlantılardan içeriğiyle ilgili verilere ulaşabileceksiniz.
[su_spacer size=”10″]
1 Mart gecesi Kadıköy Dorock XL‘de gerçekleştirilen belgesel lansmanı, doksanlı yıllardan kalan anılara bir ek kat çıkmış oldu. Zamanın önemli isimleri bir araya geldi, eskiler ile yeniler kaynaştı, küsler barıştı ve sahneler bir kez daha yandı. Orada değildim ama tüm bu olanları gidemediğim için uzun uzun baktığım fotoğraflardan okudum. Tekrarları olması ve orada olmak dileğiyle…
Belgeselin yönetmeni Erdal Akmaz, bu röportajın konuğu. Sadece belgesel nedir, nasıldır, ne oldu bittiyi değil benim de hep aklımda gezen “doksanlar ve bugün” konusunu müzik, müzik yayıncılığı, siyaset, memleket gibi başlıklar üzerinden sormak istedim. Sağ olsun, hiç erinmeden cevaplamış, canavar gibi de röportaj haline getirmiş sorularımı. Kendisine ve Murat Arda ile Öncü Sancak başta olmak üzere bu taşın altına elini koyan herkese sonsuz teşekkürler.
[su_spacer size=”10″]
Erdal Akmaz’ın söz verdiği biraları da yakın zamanda karşılıklı içmek dileğiyle 🙂 … İyi okumalar…
**
” ‘Kral çıplak’tan ziyade kral olduğu için sıkıntı yaşıyoruz”
[su_spacer size=”10″]
Sondan başlayalım: Lansman nasıl geçti, neler olup bitti? Beklentiler karşılandı mı?
Lansmanı sunan Güven Erkin Erkal’ın ifadesiyle doksanlardan bu yana çapı bu denli büyük olmasına karşın zamanında başlayan tek Rock konseri olarak kayda geçti.
Çalanın, dinleyenin, bu organizasyon için şans veren mekanın mutlu olduğu lansman gecesinde içten bir kucaklaşma yaşandı. Belgeselin seyri ve kurgusu adına bu kucaklaşmaları yakalayabilmemiz çok önemliydi. Bunun dışında geceye gelip bizi tanıyan insanlar sundukları dostluk ve katkılarla bize güç veriyor diyebiliriz.
Gecenin temiz kayıtlarını izleyebilecek miyiz daha sonra?
[su_spacer size=”10″]
Akıştaki 4 saatin iyi bir kurguyla bir buçuk saate/90 dakikaya indireceğimiz kurgusu için çalışılıyor. Bunun dışında Sar Doksana Youtube Channel için birçok şarkıyı ayrı ayrı kurguladığımızdan direkt ulaşımınız mümkün olacak. Arada kulisteki birbirine sarılan yeni tanışan, küskünlüklerini onaran asi çocuklardan kimi kareler de izleyebileceksiniz. Bu anlamda hem Youtube kanalımızın hem de çok yakında yayına girecek www.sardoksana.com’un ilgililerine haber ulaştırabilmek için sizden destek talep ediyoruz. Ses için de endişelenmeyin, mikserden 4 kanal çıkış aldık; iyi bir ses getirebilmek için de İlbey Kaya dostumuz bize destek atacak.
[su_spacer size=”10″]
Peki, tanıtım metinlerinde bahsediliyor ama sizden de birkaç satır arası bilgi alalım: Nasıl bir proje Sar Doksana, neden yapıldı, nereden çıktı, ne kadar sürdü?
[su_spacer size=”10″]
Sar Doksana’da vurgulamak istediğimiz ana eksen, bir dönem anatomisini, bugünün karanlığına bizi sürükleyen yanlışları tekrar etmeyerek çıkarmaktı. Bir anlamıyla neo-liberalizmin at koşularının başladığı ilk uygulama döneminde, yanan bir coğrafya, penguen göstermeye dahi gereksinim görmeyen bir ana akım medya, olanı biteni magazin programları arasında ayrıksayamayan yığınlar, bugünün ana ekseni gerici-din eksenli siyasetin argümanlarının ise “insan hakları” ile savunulduğu çılgın bir geçiş döneminin anatomisi bu.
[su_spacer size=”10″]
İşte, şehirlerde tüm ana hattın dışında zihinlerini özgürleştirmeyi Rock müzik yaparak sağlayan cesaretli çocukların gözünden bir doksanlar okuması yapmaya çalışmaktı tüm isteğimiz. Elbette eksikliklerimiz olacak ama niyetimiz, cesaret edip kralın çıplak olduğunu ifşa etmekten ziyade “Kral olduğu için sıkıntı yaşıyoruz ulan!”ı anımsatmak. Delikasap dergisi editörlerinden Öncü Sancak ve Murat Arda’nın yardımlarıyla, Sokak Lambası film prodüksiyon şirketi tarafından 2015 Mart ayında ilk çekimlerine başlanmıştır. Üç ayrı zaman diliminde, içlerinde Rock müzik grupları dışında müzik editörleri, karikatürist, yazar ve müzik eleştirmenlerinin de olduğu 35 kişiyi ağırlama şansımız oldu. Son süreçte eksik kaldığını düşündüğümüz kişileri de alacağımız bir seti nisan ayında kurmamız ve çekimleri kati olarak sonlandırmamız da olasılıklardan bir tanesi…
[su_spacer size=”10″]
“Doksanları özel yapan, Berlin Duvarı’na inen hırslı balyozun çıkardığı sestir”
Kaç kişilik bir ekibin ve bir ucundan destekçinin yer aldığı bir iş oldu bu proje?
[su_spacer size=”10″]
Rejide Dicle Pektaş, Ali Taylan ve Erdal Akmaz; seste Uğur Akagündüz,İlbey Kaya ve Onan Karagöz; görüntü yönetmenliğinde Umut Can Sevindik, kamera ekibinde Serdar Yemişci, Hasan Öztaş, Aytek Uğur Çan, prodüksiyonda Emir Sıvacı, sanat yönetmenliğinde Babak Tahmili ve Fazilet Katlanır, set fotoğrafında Bahar Gökten, D.I.T’de Emre Göyçimen, uygulayıcı yapımda Öncü Sancak, İrfan Güzel ve Cihan Barış Özkan olmak üzere 18 kişilik bir ekibin farklı zaman dilimlerindeki setlere emek vermesiyle proje çekilebildi. Fakat röportaj yaptığımız her kişi ekibin bir parçası olduğundan bu sayının 50’yi geçtiğini söylemek mümkün.
Belgeseli nerede, ne zaman ve nasıl izleyeceğiz? Mesela fotoğraf albümü, DVD yahut belgesel kitabı tadında işler de düşünüyor musunuz?
[su_spacer size=”10″]
Belgeselin son yapılacak olası çekimlerle beraber Mayıs ayının üçüncü haftasında yapılacak gala ile İstanbul’da izlemeniz mümkün olacak. İlk galamız Kadıköy Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’nde Kadıköy Belediyesi yardımıyla gerçekleşecek. Avrupa yakası için alternatif önerileri bekliyoruz. Galada bütün bu çekimlerden ilk etapta uluslararası film festivallerine yollanmak üzere 90 dakikalık bir özel seçki izleyeceksiniz. Fakat bu özel seçkinin dışında kurgu aşamasında olan en az 5 farklı 40’ar dakikalık belgeselleri bir “dizi-belgesel” olarak takipçilerimize internet üzerinden ulaştırmayı düşünmekteyiz. Fotoğraf albümü iyi fikir, kitap işi ise Öncü Sancak’ın çalışmasıyla tamamlanmasını istediğimiz diğer bir proje olarak çalışma beklemekte. Fakat olur da her şey yolunda giderse başka süprizlerimiz olabilir…
[su_spacer size=”10″]
Doksanlar, küresel anlamdaki Rock müzik tarzının Türkiye’de zirve yaptığı dönem; ama ülkedeki tarihi daha öncesine dayanıyor aslında. Sizce doksanları özel yapan ne oldu?
Doksanları özel yapan, Berlin Duvarı’na inen hırslı balyozun çıkardığı sestir. Altında kalacağımız göçük için elbirliği ile yutulan zokalardır. Tonton Özal’ın çenesindeki çukur, “Süleyman Hep Başbakan” şarkısı ve “maraba televole”dir… Tüm bu akıl öğütme zaman tünelinde doksanlar, Türkiye özelinde ilericiliğin, aydınlanmanın üzerinden geçen tanktır. Bu nedenle tam da bu dönemin içerisinde haykırılan her şarkı, takılan küpe, uzatılan saç, korunmaya çalışılan mekan komüniteleri, dostluklar ile bitmeyen üretim, hem birey hem toplum olmaya ilişkin hissedilen sorumluluk, derinlik, işte tüm bunlar hem doksanların hem de doksanlar Rock’ının ayrı bir zeminde incelenmesine sebep olmakta.
[su_spacer size=”10″]
“Doksanlarda, TV’lerde Barış Manço’nun kalitesinden gördüğümüz dünyayı, 2000’lerde çocuklar Acun Ilıcalı’dan öğrendi”
[su_spacer size=”10″]
Ben kendi adıma 2000’lerden sonra birkaç parıltı haricinde tat alamadığımı söyleyebilirim. Sadece müzikal açıdan da değil, hayatın her alanına genelleyebilrim bu tatsızlığı. Önceki soruya bağlı olarak, 2000’lerden sonraki Rock müzik piyasasını siz nasıl buluyorsunuz?
[su_spacer size=”10″]
Bunun cevabını arayan insanlar olarak cevabı verenleri size ulaştırmak , bu soruya nitelikli bir yanıt vermek için gerekli. Fakat projeyi üreten ve oluşmasını sağlayan çekirdek ekip olarak kısmi yanıtımız şu olabilir: Bu soruyu soranlar doksanlarda gençliğini olmasa da en azından çocukluğunu geçirmiş olanlardır. Tat alamamanın sebebi ise bir nostaljiye övgü değil tam tersine bugün için üretilenlerin hem sound olarak, hem nitelik olarak bizleri beslememesidir. Sorumluluk almayışıdır. Rock piyasasının bir piyasa olarak adlandırılması dahi üzücü. Yanıtlar Sar Doksana’da.
[su_spacer size=”10″]
Bu 2000 sonrası dönemi politik açıdan değerlendirdiğimizde ne görüyorsunuz? Baskıların artması daha sağlam işler çıkardı mı sizce yoksa birkaç örnek haricinde sönük mü buluyorsunuz bugünkü Rock piyasasını?
2000 sonrası dönem, üzerinden geçilen aklın, iğdiş edilmiş içeriği sağlı sollu yumruklarla sersemletilmiş kavramların, yaratılan Televole magazin kafasının başarıya ulaştığı dönemdir. Şöyle anlatayım politk durumu… Doksanlarda, TV’lerde en azından Barış Manço’dan, onun derinliğinden, kalitesinden gördüğümüz dünyayı, 2000’lerde çocuklar Acun Ilıcalı’dan öğrendi. Baskıların toplumla, liberalizmden aldığı güce dayanarak islamo-faşizmin kıydığı nikah kabul gördüğünden üretilenin toplumsallaşması tartışmasını açmak dahi yersiz…
[su_spacer size=”10″]
Eskinin güzelliğini sadece nostalji düşkünlüğünden değil, gerçekten nitelikli bir dönem olduğu için aradığımızı düşünüyorum. Ama yeniden o tat yakalanır mı ya da başka bir deyişle, yakalamak zorunda mıyız, yoksa geçmiş geçmişte iyidir ve yeni deneyimlere mi bakmak lazımdır sizce?
[su_spacer size=”10″]
Lansman konserinde “Üretmeliyim, üretmeliyim” diye bağırıyordu Nejat abi. Kaygı bu… O tadı yakalayacak üretimler için beynimizin zonklamasını, liberalizmin yazdığı reçetelerle geçiştirmezsek neden olmasın?
[su_spacer size=”10″]
Rock veya genel anlamda müzik dökümanterlerinde ülkedeki durumu nasıl değerlendirirsiniz? Ben Türkçedeki rock kitaplarıyla ilgili bir bibliyografya hazırlıyorum. Doksanlarda daha kısıtlı imkanlarda bugünkü daha iyi imkanlara göre daha çok müzik kitabı yapılmış. Bugünkü kuraklığı neye bağlarsınız?
[su_spacer size=”10″]
Kuraklık bireylerin tecihlerinden uzak toplumsal yönelimlerle ve çağın getirdiği yeni sosyolojik evrimlerle açıklanabilir. 35 mm ile bin bir zorlukla çekilen filmlerin bizlerde oluşturduğu algı ile o filmlerin muhteşem olmasının arasında bağ var. Zorluk, entelektüel sorumluluk ile birleşince doğru ve güzel olana doğru adım atıyorsunuz. Bugün bilmem kaç terabayt çekilebilen filmlerden edindiğiniz yalnızlığın, çaresizliğin ve küçük hesapçılığın övüntüsüyle markalaşan filmler ile ağaya parmak atan Kibar Feyzo arasında fark olması üzüntü vericidir. Kuraklık aydınlanma ile tanımlanır.
[su_spacer size=”10″]
Belgesel ile ilgili gelişmeleri en iyi nereden takip ederiz buradan sonra?
[su_spacer size=”10″]
Facebook’ta Sar Doksana adlı beğen sayfamızın dışında yakın dönemde yayına girecek www.sardoksana.com ve Sar Doksana adlı Youtube Channel’dan bizi takip edebilirsiniz. Gerek Facebook, gerek sardoksana@gmail.com adreslerinden bizlere ulaşmanız mümkün.
[su_spacer size=”10″]
Bizden bu kadar, sizin eklemek istedikleriniz varsa buyurun.
[su_spacer size=”10″]
Bizim oluşturduğumuz komüniteyi birçok zorluğa karşın direnebildiği için kutlarım. Bizlerden çok daha yetenekli ve yaratıcı çocukların destek olmasa da yaratmak istediklerinden geri adım atmamasını temenni ediyorum. Bize zaman ve yer ayırdığınız için de iki kişiyi geçmemek koşulu ile ilk biralar benden…
**
Belgesel tanıtım videosu:
1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)