Karakarga Yayınları’ndan çıkan kitap, hayatının tüm sorumluluğunu kendi ellerine almış bir adamın yer yer arabesk, duygu ve imza dolu hikâyelerini Kısacık Hikayeler Kocaman Hayatlar kitabında dile getiriyor.
Kıyıda köşede unutulmuş ama hepimizin rastladığı, belki yanından geçtiğimiz belki yan masasında çalıştığımız ama sessiz, tüm hezeyanlarını kendi içinde yaşayanların hikâyeleri, hayatı bildiği gibi yaşayan Angutyus’un kaleminden okuyucusuyla buluşuyor. Daha önce Apaçi Hikâyeleri ile kendi hayatını kaleme alan yazar, yine samimi ve cesaretli bir dille sorgulanabilecek ve eleştiri almaya açık ifadelerle aklındaki ve kalbindekileri paylaşmaktan çekinmiyor.
“On beş yaşında elim ekmek tutmaya başladı benim. Babam- dan harçlık almayı bıraktım daha çocuk denilecek zamanlarımda. Kendi ekonomik özgürlüğümü elime aldığımda, daha on seki- zinde bile değildim. Kimselere de eyvallah etmedim. Gittim paşa paşa askerliğimi yaptım, oradan düştüm yollara. Başımda ne ana ne baba ne de beni kontrol edecek, bana yol gösterecek birisi… Şehir şehir, ülke ülke gezdim. Bırak sabıkayı, bir defa bile karakola gitmiş bir adam değilim. Kanunlara fazla saygılı olmadım ama kimselere de bir zarar vermedim. Hiçbir ideolojim, siyasi görüşüm olmadı benim. Ben hayatımda oy bile kullanmadım. Beni hiçbir zaman ilgilendirmedi ülkeyi kimin yönettiği… Bana dokunmasın, bana bulaşmasın ne bok yerse yesin tadında geçti benim günlerim. Sonra döndüm geldim buralara.”
Kısacık Hikâyeler Kocaman Hayatlar, hayatı mücadele içinde geçmiş, akla hayale gelmeyecek deneyimler yaşamış, farklı insanlarla tanışıp Adana’da başlayan hikâyesini dünyanın her yerine taşımış bir insanın kendini saklamadan anlattığı, okuyucusunu bir rakı sofrasına oturup dostlarıyla eğleniyormuş gibi rahat hissettirerek anlatıyor. Kitaptaki onlarca hikâyenin ortak noktası ise azim dolu bir yolculuk ve omurgalı bir duruş oluyor. Öyle ki yaşadığı acı-tatlı tüm tecrübelere rağmen kendi duruşundan ve değerlerinden ödün vermeyen bir modern zaman gezginini karşımızda buluyoruz.
“Ben bunları neden anlatıyorum ki? Sanki senin hayatın, kafana taktıkların benden farklı. Yok, aslında güzel bir memleket. Yarısı çöl değil ki “lan burada yaşanmaz’’ diyelim, kaçıp gidelim. Zeki Müren var, kavun var, Safiye Ayla var, beyaz peynir var. İki duble attıktan sonra her tarafı anason kokan hatıralarımız var. Deniz var, göl var, mangal var. Bir sürü güzelliği var. Ayar olduğum, beni çıldırtan konu bu işte. Böyle güzel bir ülkede, cehennem azabı çekmeyi hak edecek hiçbir yanlış yapmadım ben bu yaşıma kadar. Ne günahım var lan benim? Apolitik olmak istiyorum ben. Babama güvenemedim, bir de kendim gittim baktım seçmen listesine. Ömrümde ilk defa oy kullanacağım. Benim hakkım yok mu apolitik olmaya?”
Angutyus, Kısacık Hikâyeler Kocaman Hayatlar’da dünyanın, ülkenin, şehirlerin, insanların, aşkın, dostluğun ve hayat mücadelesinin nabzını tutarken aslında insana dair her şeyi yeniden düşünmemizi sağlıyor. Yazarın rahat okunur dilinin yanında kendi tarzındaki mizahi yaklaşımı da hikâyeleri kendine has bir biçime büründürüyor.
Kısacık Hikâyeler Kocaman Hayatlar · Arka Kapak Yazısı
“Karanlık geceyi kan kırmızı bir renk ile yırtan güneş kendini belli ediyordu. Hızla yürüdüm çamurlu yoldan ve mahallemizin meydanındaki kahvenin önünde beklemeye başladım. Ciğerimi cayır cayır yakan o ürperti gitmiş, yerini ağır bir vicdan azabı almıştı. Yaşım daha on altı bile değildi. Başımı kaldırıp baktım geride bıraktığım gecekondumuza. Annem, babam, kardeşim… Burnumu çektim yutkundum. Köşeden görünen taksiye el kaldırdım. Sabahın beşinde gürül gürül Müslüm çalıyordu arabanın içerisinde. Bitirim taksici abi beni süzdü. Gaza yüklendi. Başımı kaldırmadan mırıldandım: ‘Otogara abi…’ Taksici abi cevap vermedi.
Birkaç dakika sonra Adana otobüsüne binip yıllar sürecek olan yolculuğuma başlıyorum. Onlarca ülke geziyorum, sokaklarda yatıyorum. Çenemde üç kırık, kolumda sekiz santimlik falçata yarası, dudak ve burnumda kavgalardan kalan izler, sağ kaşımda kırılan şişe, sol kaşımda suratıma yediğim sopanın hatıraları, kafamda yirmiye yakın yarık, sağ bacağımda bir tornavida yarası, parmaklarımda ağzını kırdığım piçlerin diş izleri kalıyor geriye. Çok işler geliyor başıma.”