rutini bozma, rutin iyidir, rutin belki de bütün hayatın boyunca edinebileceğin en iyi bağımlılıktır değil mi? bir fanus gibi kapansın üzerine o yazlık site hatta. adım başı rutin orası. hatta katmanlı bir rutinler sarmalı.
yine o istekler ve bu hafiften
ılımaya başlayan mevsim ile beraber azan o duygular, o kaçma isteği içindeki.
esinti ve serin kum akşamları, banklar ve duşlar, çocuk parkı ve su kulesi,
bisiklet yolu ve fıskiyeler, zakkumlar…
bir gitsen dinecek sanki içinde kabarıp duranların hepsi. hep öyle olmadı mı?
her seferinde kazanmadın mı orada? her seferinde kucaklaşmadın mı çocukluğunla?
içinde bir Ayvalık hevesi, saklamaya gerek yok, herkes biliyor. çardaklar,
kayıklar ve kanolar, türkçe pop bangır bangır, pazar yeri ve Odak, upuzun bir
sahil, Altınkum derler, sanki hepsi birlik olmuş sadece ve sadece seni, senin
kalkıp onlara kavuşmanı bekliyorlar değil mi?
ılımaya başlayan mevsim ile beraber azan o duygular, o kaçma isteği içindeki.
esinti ve serin kum akşamları, banklar ve duşlar, çocuk parkı ve su kulesi,
bisiklet yolu ve fıskiyeler, zakkumlar…
bir gitsen dinecek sanki içinde kabarıp duranların hepsi. hep öyle olmadı mı?
her seferinde kazanmadın mı orada? her seferinde kucaklaşmadın mı çocukluğunla?
içinde bir Ayvalık hevesi, saklamaya gerek yok, herkes biliyor. çardaklar,
kayıklar ve kanolar, türkçe pop bangır bangır, pazar yeri ve Odak, upuzun bir
sahil, Altınkum derler, sanki hepsi birlik olmuş sadece ve sadece seni, senin
kalkıp onlara kavuşmanı bekliyorlar değil mi?
yaz yaklaştı mı başlar sende bu
haller, hiç şaşmaz. kendini bildin bileli her mevsim ne zaman havalar ısınmaya
başlar, içinde hep aynı kıpırtılar. ne ta kış aylarından planlanmış büyük
tatilleri ne de iş yerinden zor bela izin alınıp da gidilen kısa kaçamakları
arzularsın sen. senin aklında hep aynı yer vardır. diğer tatiller ve başka
olasılıklarda da eğlenir, güzel vakit geçirirsin elbet ama, beyninin arka
planında senelerdir hep aynı film dönmektedir. Ayvalık- Altınova’daki o on üç
blokluk tatil sitesini ister senin canın hep. hava ısınmaya, rüzgar akşamları
ılık ılık esmeye, insanlar otobüslere binip binip gitmelere başladı mı oraya
buraya, sende de başlar işte hemen bu haller.
haller, hiç şaşmaz. kendini bildin bileli her mevsim ne zaman havalar ısınmaya
başlar, içinde hep aynı kıpırtılar. ne ta kış aylarından planlanmış büyük
tatilleri ne de iş yerinden zor bela izin alınıp da gidilen kısa kaçamakları
arzularsın sen. senin aklında hep aynı yer vardır. diğer tatiller ve başka
olasılıklarda da eğlenir, güzel vakit geçirirsin elbet ama, beyninin arka
planında senelerdir hep aynı film dönmektedir. Ayvalık- Altınova’daki o on üç
blokluk tatil sitesini ister senin canın hep. hava ısınmaya, rüzgar akşamları
ılık ılık esmeye, insanlar otobüslere binip binip gitmelere başladı mı oraya
buraya, sende de başlar işte hemen bu haller.
yılın üç ayı tatilde olduğun
zamanlar vardı senin şu kısa sayılacak yaşamında. kimi zaman, sırf o güzel zamanları düşünmekten zamansızlaşıyorsun ve
başkalaşıyorsun kendine. yılın her aynı döneminde sana olan bu hisli
durumlar işte bunlar. şezlongun birinde yayılmak istiyorsun, gölge altında
siesta hesabı. az evvel ya da az sonrasının mühim olmadığı, hava kararsa da
bikini-terlik özgürlüğünde olmayı istiyorsun ve domatesli pilav.
zamanlar vardı senin şu kısa sayılacak yaşamında. kimi zaman, sırf o güzel zamanları düşünmekten zamansızlaşıyorsun ve
başkalaşıyorsun kendine. yılın her aynı döneminde sana olan bu hisli
durumlar işte bunlar. şezlongun birinde yayılmak istiyorsun, gölge altında
siesta hesabı. az evvel ya da az sonrasının mühim olmadığı, hava kararsa da
bikini-terlik özgürlüğünde olmayı istiyorsun ve domatesli pilav.
eski adıyla SSK Sitesi olan, birbirinin tıpatıp aynı on üç bloğun değişik bir U
harfi çizecek biçimde sıralandığı ve ortalarında herhalde birçok kişinin öyle
pek de beğenmeyeceği bir takım peyzaj çalışmaları yapılmış olan ve sürekli bir
biçimde oradan buradan fıskiye sularının üzerinize atıldığı, bir adet lokali
bulunan bu emeklisi, yaşlısı oldukça fazla, lüksten oldukça uzak toplu konutların aslına bakarsanız öyle
çok da sevilecek, hayran olunacak bir yanı da yoktur belki de. fakat
yaşamınızın büyük bir bölümünü geçirdiğiniz bazı yerler hakkında başkalarının
gördüğü ya da hissettiği olumsuzlukları siz aynı şekilde düşünmüyor ve hatta
gözleriniz kör bir biçimde hiçbirini görmüyorsunuz bile.
harfi çizecek biçimde sıralandığı ve ortalarında herhalde birçok kişinin öyle
pek de beğenmeyeceği bir takım peyzaj çalışmaları yapılmış olan ve sürekli bir
biçimde oradan buradan fıskiye sularının üzerinize atıldığı, bir adet lokali
bulunan bu emeklisi, yaşlısı oldukça fazla, lüksten oldukça uzak toplu konutların aslına bakarsanız öyle
çok da sevilecek, hayran olunacak bir yanı da yoktur belki de. fakat
yaşamınızın büyük bir bölümünü geçirdiğiniz bazı yerler hakkında başkalarının
gördüğü ya da hissettiği olumsuzlukları siz aynı şekilde düşünmüyor ve hatta
gözleriniz kör bir biçimde hiçbirini görmüyorsunuz bile.
bakkalı, bekçiyi, tüm komşuları,
garsonları, arkadaşlarını- onların annelerini babalarını yüzyıllardır tanırsın
orada ve onlar da seni öylesine tanırlar ki akıllarından hiçbir zaman
silemezler o ergen çılgınlıklarını. bütün
bu tanışıklık hali, bir rutindir. bu rutin, uzun aralıklar verilerek dahil
olunsa bile bu sitede yaz ayları ikamet eden bu güruha, seni her zaman alıp
kaldığın noktaya taşır. en son nerede kalmıştın? hah, işte tam olarak oradan
devam edebilme rahatlığını verir sana. uzun yıllar görmediğin insanların
yanlarına gidip, oturdukları uzun masaya bir sandalye de sen çekebilirsin
mesela çünkü hemen sonra çocukluk anıları konuşulmaya başlanır ve işte
oradasındır;
garsonları, arkadaşlarını- onların annelerini babalarını yüzyıllardır tanırsın
orada ve onlar da seni öylesine tanırlar ki akıllarından hiçbir zaman
silemezler o ergen çılgınlıklarını. bütün
bu tanışıklık hali, bir rutindir. bu rutin, uzun aralıklar verilerek dahil
olunsa bile bu sitede yaz ayları ikamet eden bu güruha, seni her zaman alıp
kaldığın noktaya taşır. en son nerede kalmıştın? hah, işte tam olarak oradan
devam edebilme rahatlığını verir sana. uzun yıllar görmediğin insanların
yanlarına gidip, oturdukları uzun masaya bir sandalye de sen çekebilirsin
mesela çünkü hemen sonra çocukluk anıları konuşulmaya başlanır ve işte
oradasındır;
Ceren’in annesi nasıl bağırmıştı
gecenin bir yarısı balkondan “hemen eve gel!” diye,
gecenin bir yarısı balkondan “hemen eve gel!” diye,
o Altınovalı çocuk silah mı
dayamıştı Ögeday’ın kafasına gerçekten?,
dayamıştı Ögeday’ın kafasına gerçekten?,
İrem nasıl da Ali’nin teklifini
reddetmişti “sen bana fazlasın” diyerek,
reddetmişti “sen bana fazlasın” diyerek,
sahi kimdi bakkaldan bira çalanlar?
dansa davet oynardık hatırlar
mısınız?
mısınız?
kumsala gitmek yasaktı,
kimin annesi diskoyu basmıştı?
Alican der ki; “kızım sen
patenlerini saklardın be biz giymeyelim diye!”
patenlerini saklardın be biz giymeyelim diye!”
…ve böyle devam eder. herkes ne
hatırlıyorsa anlatır, uzun uzun, sıkılmadan, gülerek ve eğlenerek. “eee napalım
şimdi?” gibi bir es olmaz o masada, her şey kendiliğinden, akışında devam etmektedir
orada, o uzun güzel masada.
hatırlıyorsa anlatır, uzun uzun, sıkılmadan, gülerek ve eğlenerek. “eee napalım
şimdi?” gibi bir es olmaz o masada, her şey kendiliğinden, akışında devam etmektedir
orada, o uzun güzel masada.
rutini bozma, rutin iyidir, rutin belki de bütün hayatın boyunca
edinebileceğin en iyi bağımlılıktır değil mi? bir fanus gibi kapansın
üzerine o yazlık site hatta. adım başı rutin orası. hatta katmanlı bir rutinler
sarmalı. işte annen ve sen henüz bikininin üst parçasını giymene gerek olmayan
o tatlı yaşlardasın, tutmuşsun kırklarına merdiven dayamış fıstık annenin
elinden, sahile gidiyorsunuz. plaj çantasında nektarin, eski mavi ambalajında
blendax şampuan, denizden çıkınca havluya sarınıp nektarin yenecek, eve
gitmeden duşlarda yıkanılacak o şampuanla. bunlar geride kalmış ve tekrarı
mümkün olmayan anılar olsa da, itiraf et, ne zaman nektarin yiyecek olsan önce
koklarsın ve ne zaman esen rüzgar burnuna yeni yıkanmış saç kokusu taşır,
gidersin, senenin üç ayı bir zamanlar aksatmadan her gün yaptığın birçok şey
gelir aklına. zorla yatırıldığın öğle uykuları, güneşte papatyasuyu ile
kurutulan uzun dalgalı saçlar, akşam oldu mu herhalde her evde ayrı ayrı
kesilen koca karpuzların bütün siteye yayılan o şekerli kokuları, yemek
masanızın üzerindeki yerini bir tahttaymışcasına havalı bir biçimde alan derin
bir kase içindeki patlıcanlı pilav, bir çocuk olarak aslında o kadar önemli
olmasa da her akşam uzun zaman ayrırarak seçtiğin giysiler, çıkıp en yakın
arkadaşını evinden alman, yaş ilerleyince bu evden alma işinin “hadi bir iki
tek atıp da çıkalım” rutinine dönüşmesi.. tesadüf mü? çıkılır, diğer
arkadaşlarla buluşulur, çocukken parka, ergenken kumsala, biraz daha büyüyünce
diskoya ve kartlaşmaya başlayınca da parka gidilip oturulur yeniden
salıncaklara.. bilirsin, orada olacaklardır. annelerini babalarını kardeşlerini
tanırsın, seversin ya da sevmezsin, bilirsin, zarar gelmez, onlar da seni
tanır, bilirler.
edinebileceğin en iyi bağımlılıktır değil mi? bir fanus gibi kapansın
üzerine o yazlık site hatta. adım başı rutin orası. hatta katmanlı bir rutinler
sarmalı. işte annen ve sen henüz bikininin üst parçasını giymene gerek olmayan
o tatlı yaşlardasın, tutmuşsun kırklarına merdiven dayamış fıstık annenin
elinden, sahile gidiyorsunuz. plaj çantasında nektarin, eski mavi ambalajında
blendax şampuan, denizden çıkınca havluya sarınıp nektarin yenecek, eve
gitmeden duşlarda yıkanılacak o şampuanla. bunlar geride kalmış ve tekrarı
mümkün olmayan anılar olsa da, itiraf et, ne zaman nektarin yiyecek olsan önce
koklarsın ve ne zaman esen rüzgar burnuna yeni yıkanmış saç kokusu taşır,
gidersin, senenin üç ayı bir zamanlar aksatmadan her gün yaptığın birçok şey
gelir aklına. zorla yatırıldığın öğle uykuları, güneşte papatyasuyu ile
kurutulan uzun dalgalı saçlar, akşam oldu mu herhalde her evde ayrı ayrı
kesilen koca karpuzların bütün siteye yayılan o şekerli kokuları, yemek
masanızın üzerindeki yerini bir tahttaymışcasına havalı bir biçimde alan derin
bir kase içindeki patlıcanlı pilav, bir çocuk olarak aslında o kadar önemli
olmasa da her akşam uzun zaman ayrırarak seçtiğin giysiler, çıkıp en yakın
arkadaşını evinden alman, yaş ilerleyince bu evden alma işinin “hadi bir iki
tek atıp da çıkalım” rutinine dönüşmesi.. tesadüf mü? çıkılır, diğer
arkadaşlarla buluşulur, çocukken parka, ergenken kumsala, biraz daha büyüyünce
diskoya ve kartlaşmaya başlayınca da parka gidilip oturulur yeniden
salıncaklara.. bilirsin, orada olacaklardır. annelerini babalarını kardeşlerini
tanırsın, seversin ya da sevmezsin, bilirsin, zarar gelmez, onlar da seni
tanır, bilirler.