terk
edip gitmeyin şu güzelim evlerinizi ne olur. içim acıyor her gördüğümde.
edip gitmeyin şu güzelim evlerinizi ne olur. içim acıyor her gördüğümde.
sararmış
demir parmaklıklar ile çevrelenmiş muhteşem dairelerinizi, içinde kim bilir
nasıl koca hacimli yaşanmışlıkların barındığı harikulade apartman
dairelerinizi, özellikle giriş katı ya da kaldırımın hemen üzerinden caddeyi
izleyen o içi karanlık ama sanki ben girsem, ben yaşamaya başlasam onlarda,
apaydınlık/ışıl ışıl olacak yuvalarınızı terk edip durmayın.
demir parmaklıklar ile çevrelenmiş muhteşem dairelerinizi, içinde kim bilir
nasıl koca hacimli yaşanmışlıkların barındığı harikulade apartman
dairelerinizi, özellikle giriş katı ya da kaldırımın hemen üzerinden caddeyi
izleyen o içi karanlık ama sanki ben girsem, ben yaşamaya başlasam onlarda,
apaydınlık/ışıl ışıl olacak yuvalarınızı terk edip durmayın.
camları
kahvemsi bir renk olmuş artık. ne zamandır gelmediniz, ne zamandır silmediniz
onları kim bilir. biricik bir ampul bırakmışsınız tavanda. saçmalık!
çırılçıplak kala kalmış. itekleyip o şahane evlerinizin dandik tahta
kapılarını, kurtaracağım bir gün o zavallı ampulleri! böylesi bir yalnızlığa
terk edilir mi hiç, ampul de olsa..
kahvemsi bir renk olmuş artık. ne zamandır gelmediniz, ne zamandır silmediniz
onları kim bilir. biricik bir ampul bırakmışsınız tavanda. saçmalık!
çırılçıplak kala kalmış. itekleyip o şahane evlerinizin dandik tahta
kapılarını, kurtaracağım bir gün o zavallı ampulleri! böylesi bir yalnızlığa
terk edilir mi hiç, ampul de olsa..
sonra
geceleri, bulutlu havaların kararttığı yetmezmiş gibi bir de gecenin
karanlığını her metrekaresine aynı aynı nakşeden/ iliştiren/ hissettiren, her
gece yeniden her odası ayrı ayrı karanlığa bürünen o zavallı evleriniz!
geceleri, bulutlu havaların kararttığı yetmezmiş gibi bir de gecenin
karanlığını her metrekaresine aynı aynı nakşeden/ iliştiren/ hissettiren, her
gece yeniden her odası ayrı ayrı karanlığa bürünen o zavallı evleriniz!
ah o yüksek tavanlı, geniş
pencereli, en genci en
azından otuz yıllık apartmanlara konuşlanmış sevimlilik muskası, bana kalsa bir
pembe panjuru eksik evleriniz. alıp taşı, kıracağım camlarını bir gün. içeri
biraz hava, biraz gün girsin diye sırf. ama kıyamıyorum da o sepya rengi pis
camlarınıza. ne de olsa onlar yaşadı sizinle geçmişe dair ne varsa. geçip giden
zamanın üzerlerine yapıştırdığı melankoli beni onlara çekiyor.
pencereli, en genci en
azından otuz yıllık apartmanlara konuşlanmış sevimlilik muskası, bana kalsa bir
pembe panjuru eksik evleriniz. alıp taşı, kıracağım camlarını bir gün. içeri
biraz hava, biraz gün girsin diye sırf. ama kıyamıyorum da o sepya rengi pis
camlarınıza. ne de olsa onlar yaşadı sizinle geçmişe dair ne varsa. geçip giden
zamanın üzerlerine yapıştırdığı melankoli beni onlara çekiyor.
nereye
gittiniz? küçük bir sahil kasabasına mı taşındınız? yoksa çapı daha küçük bir
başka büyük şehire mi göç ettiniz? arada gelseniz bari, eviniz harap/perişan… ben neredeyse her gün bakıyorum ona. bazen
durup, içeriyi iyice izliyorum. duvar kağıtlarına takılıyor gözüm bazen,
rutubetten kenarları kalkmış, bir kısmı elle sökülmeye çalışılmış kağıtların
ardından kalan şekilleri, kahve falı misali anlamlandırmaya çalışıyorum ister
istemez. çocuk odası sandığım bazı odalarda çizimler oluyor duvarlarda ya da
belki de duvarlara “sadece anneleri böyle şeyleri takmayan” çocukların değil de
canı her isteyenin yazıp çizebileceğini düşünenlerdendiniz.. bir şiir mi yazılı
o küçük odanın duvarında? siz mi yazdınız yoksa evinizi kiraya verdiğiniz bir
başkası mı? bantlarla fotoğraflar mı asmıştınız duvarlarınıza? bilemiyorum.
gittiniz? küçük bir sahil kasabasına mı taşındınız? yoksa çapı daha küçük bir
başka büyük şehire mi göç ettiniz? arada gelseniz bari, eviniz harap/perişan… ben neredeyse her gün bakıyorum ona. bazen
durup, içeriyi iyice izliyorum. duvar kağıtlarına takılıyor gözüm bazen,
rutubetten kenarları kalkmış, bir kısmı elle sökülmeye çalışılmış kağıtların
ardından kalan şekilleri, kahve falı misali anlamlandırmaya çalışıyorum ister
istemez. çocuk odası sandığım bazı odalarda çizimler oluyor duvarlarda ya da
belki de duvarlara “sadece anneleri böyle şeyleri takmayan” çocukların değil de
canı her isteyenin yazıp çizebileceğini düşünenlerdendiniz.. bir şiir mi yazılı
o küçük odanın duvarında? siz mi yazdınız yoksa evinizi kiraya verdiğiniz bir
başkası mı? bantlarla fotoğraflar mı asmıştınız duvarlarınıza? bilemiyorum.
bazen
koca bir mobilya bırakılmış oluyor
orta yere. gel-git zamanı sular çekildikten sonra ortaya çıkan koca bir kaya
parçası gibi duruyor sizin ardınızdan evinizin orta yerinde. bir masa oluyor
mesela bu bazen. hayal ediyorum sizi ailenizle. bu masa başında oturduğunuz,
yemek yediğiniz, sizin bir köşesinde ödev yaptığınız, annenizin öbür köşesinde Türk
kahvesi höpürdettiği o günleri hayal etmeye çalışıyorum.
koca bir mobilya bırakılmış oluyor
orta yere. gel-git zamanı sular çekildikten sonra ortaya çıkan koca bir kaya
parçası gibi duruyor sizin ardınızdan evinizin orta yerinde. bir masa oluyor
mesela bu bazen. hayal ediyorum sizi ailenizle. bu masa başında oturduğunuz,
yemek yediğiniz, sizin bir köşesinde ödev yaptığınız, annenizin öbür köşesinde Türk
kahvesi höpürdettiği o günleri hayal etmeye çalışıyorum.
arada
bir gelseniz mesela, sizi o evlerden birinde görsem. yaşlı bir teyze olsanız,
demode kıyafetleriniz ile Moda’nın en
modaya uyan kişisi gibi yürüseniz dondurmacıdan yokuş aşağı… ya da o
teyzenin torunu olsanız, babaannenizin evine kıyamamış, terk etmemiş, zaman
zaman gelir kolaçan edermişsiniz mesela. öyle tatlı biriymişsiniz. görsem sizi,
sepya filtrelenmiş tribal bir paylaşım fotoğrafı gibi. bir kez olsun sahiden
görsem..
bir gelseniz mesela, sizi o evlerden birinde görsem. yaşlı bir teyze olsanız,
demode kıyafetleriniz ile Moda’nın en
modaya uyan kişisi gibi yürüseniz dondurmacıdan yokuş aşağı… ya da o
teyzenin torunu olsanız, babaannenizin evine kıyamamış, terk etmemiş, zaman
zaman gelir kolaçan edermişsiniz mesela. öyle tatlı biriymişsiniz. görsem sizi,
sepya filtrelenmiş tribal bir paylaşım fotoğrafı gibi. bir kez olsun sahiden
görsem..