Edebiyat yapıtının yaratım sürecinde ortaya çıkan anlatı biçimleri, geçirdiği değişim ve gelişime koşut olarak tragedya, melodram, şiir, sone, destan, roman… gibi sınıflandırılır. Günümüze geldiğimizde ise tüm türler iç içe geçmiştir, farklılıkların önemi kalmamıştır. Zamanımızda ‘’yazın türü’’ kavramı, artık modası geçmiş bir kavramdır.
Okura bir kurmaca içinde olduğunu hep duyumsatır. Bunu ironilerle ve anlatıya müdahalelerle yapar. Zaman zaman Don Kişot’un, zaman zaman da Sanço Panza’nın ağzından açıkça bunları beyan eder; aralara girerek hem okura kurgusal bir metinle baş başa olduğunu, hem de kendini hep hatırlatır.
II.kitabın üçüncü bölümünde (Sf:470) Don Kişot’la Sason arasında geçen bir konuşma buna ilginç bir örnektir. O diyalogda karakterlerine birinci kitabın aldığı beğeni ve olumsuz eleştirileri şöyle tartıştırır:
Don Kişot, modern romanın öncüsüdür çünkü okuru edilgen durumdan çıkarıp onu aktif, yorumcu kimlik kazanması için doğrudan romanın içine katan ve modern okur olması için etken duruma getiren bir romandır. Bu anlamda modern okurun doğuşuna katkıda bulunur, bunu başarır da. Daha ön sözde Cervantes direkt okura seslenir ve onu metne çeker, hem sınırsızlığını hem bağımsızlığını algılamasını sağlayarak.
Dostoyevski; ‘’Dünya üzerinde Don Kişot’tan daha derin ve güçlü bir yapıt yazılmamıştır.’’ der. Yüzyıllara damgasını vuran bu eser günümüzde de geçerliliğini koruyorsa, roman ilk sayfadan son sayfaya, bizi kendisine hâlâ bağlıyorsa; biz de yaşadığımız çağa karşı çözümsüzlüklerde ve insanlığımızla olan savaşımızda, daha kazanamadık demektir. İçinde yaşadığımız yozlaşmış, çığırından çıkmış dünyanın çelişkileriyle ve zalimlikleriyle baş etmekte zorluk çektiğimiz şu günlerde, güzel insanlık için Don Kişotlara ya da donkişotlaşmaya gereksinimimiz gittikçe artıyor.