On bir sene önce ilk baskısını yapmış olan roman; kurguladığı gelecek atmosferinin etkileyiciliği bir yana, Black Mirror, Westworld gibi günümüz popüler dizilerinden argümanlar taşımasıyla şaşırttı öncelikle beni.
Boğaziçi ve Oxford üniversitelerinde öğrenim gören; öncesinde Boğaziçi, şimdi ise Sabancı Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Y. Hakan Erdem’in Zaman Çöktü adlı romanı ilk olarak 2006 yılında basılmıştı. Geçtiğimiz ay Doğan Kitap tarafından yeni bir baskısı yayımlandı.
Zaman Çöktü’de hikaye 41. Yüzyıl’da geçer. Dolayısıyla kaçınılmaz olarak bilimkurgu ve fantazya içeren distopik bir duruşa sahip. On bir sene önce ilk baskısını yapmış olan roman; kurguladığı gelecek atmosferinin etkileyiciliği bir yana, Black Mirror, Westworld gibi günümüz popüler dizilerinden argümanlar taşımasıyla şaşırttı öncelikle beni. Bunlardan bahsetmeden önce biraz konusuna değinelim.
Hikayede mekan Türkiye, tabii tufandan sonra değişime uğramış bir Türkiye artık burası. İstanbul, Stanbul (platformlar) ve Insulapol (adalar) olarak ikiye ayrılmıştır ve bölgeler birbirlerine “gökraylar” ile bağlanmaktadır. Gezegende yaklaşık iki bin sene öncesinde genetik olarak değiştirilmiş, nesilden nesile daha fazla insanî özellikler kazanan yarı insan-yarı koyun denebilecek bir canlı türü gelişir. Bu türün lideri Alexander’ın hedefi de insandan farksız hale gelip yeni bir toplum oluşturmak ve şimdiye kadar hep sömürülmüş, etinden sütünden fazla yararlanılan koyunlara gezegende hak ettikleri saygınlığı kazandırmaktır. İnsanın koyunlara üstünlüğüne bir son vermek isterler. Dönemin yönetimi Onüçler Kurulu’nun elindedir, bu yarı insan-yarı koyun kitleyi kendilerine bir tehdit olarak görürler. Velhasıl iki taraf birbiriyle hep mücadele halindedir ve hikaye bu eksende ilerler. Burada elbette sürpriz kaçıran vermemek adına yorumu kitabı okuyacak olanlara bıraktığım bir alegori söz konusudur.
Öte yandan ortalıkta “zaman çöktü”, “çağlar birbirine karıştı” lafları dönmektedir. O dönemde zamanda yolculuk olağan karşılanan bir şeydir fakat bundan da öte, bir kitle aslında zaman diye bir mefhumun kalmadığını savunur. Çünkü sokaklarda dış görünüşleriyle başka çağlardan geldikleri açıkça belli olan insanlar gezmektedir. Zaman algılaması sorunu olan bu “zaman kaçkınlarının” çoğu “buharlaştırmayla” ortadan kaldırılsa da bu çağa ziyaret devam eder. Sokaklar maskeli balo gibidir.
Romanda günümüze yapılan hemen her gönderme gülümsetir; 41. Yüzyıl’da hâlâ Avrupa Birliği’ne girmeye çalışan bir Türkiye görürüz örneğin. İstanbul’daki pek çok muhit de adlarını korumuştur. Roman, bu toplumun ruhunun nesiller geçse de çok da değişmeyeceğini ironik şekilde öngörür. Sizi bilmem ama yüzümde geniş bir sırıtış oluşturanlardan biri de apartman görevlilerinin eşleriyle ilgili Andy Warhol göndermesi ve dönemin “trend klonu” Fatih Sultan Mehmet oldu.
Kitaptaki pek çok distopik öğeyi bugünün favori yapımlarında izlediğimizden bahsetmiştim. Sözgelimi Westworld’deki insan görünümlü, hisseden, düşünen, bir noktaya kadar hür iradeye sahip robot insanlardan biri burada Orçun olarak karşımıza çıkar. Orçun, kurulun başındaki İmtiyaz Bey’in hizmetindeki bir “siborkul”dur. Ona kayıtsız şartsız itaat etmesi için üretilmiştir fakat esasen ondan intikam almak isteyen bir siborkuldur. Bu itaatkarlık bana Westworld’de Ford’un emrindeki Bernard’ı ve Ford ve çalışanlarından intikam almak isteyen Maeve’i düşündürdü.
Yine romanda uyku raporlarının evde dev bir billurda izlenmesi sözkonusu olunca, Black Mirror’ın ilk sezonunun üçüncü bölümü olan “The Entire Story of You (Hayat Hikayen)” adlı bölümü anımsadım. Orada da, elde taşınan USB benzeri küçücük bir cihaz kullanılarak, önceden yaşanmış her an, herhangi bir yere yansıtılarak izlenebiliyordu. Gelecek tablosu çizen pek çok kitap, film ve dizide ortak unsurlara sıkça rastlamak, kendimizi pek de iç açıcı bir geleceğe hazırlamamamız gerektiğini düşündürmüyor değil.
Hissoloji merkezleri, zencefil kapsülleri, decurionlar, kırmızı başlıklı kızlar, raynetler ve raykaplar, hafızalı mezar taşları, duvarları katlanıp cam haline gelen ve manzaranın değiştiği evler, gerçek görünüşleriyle değil hologramla gezenler; “uyku”satan, ekstra ücretle rüya raporu veren büfeler, yazılı kişisel mesajların içeriğini inisiyatifine göre değiştirebilen sistem mühendisleriyle ve dispatlarla çevrilmiş bu gelecek atmosferi, distopya ve bilimkurgu türlerini seven okurlar için iyi bir seçenek olacaktır.
İstanbul doğumlu. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi, aslen edebiyat öğretmeni. Bunun yanında edebiyat, kültür-sanat odaklı bir dijital platformda ve zaman zaman çeşitli gazete ve edebiyat dergilerinde kitap kritik yazıları yazdı. Şimdi ise kalemkahveklavye.com’da buna devam ediyor.