“Sığınak Agarttha’dadır. Agarttha’dan söz edildiğini işitmişsinizdir; dünyanın kralının oturduğu yer, Dünya’nın Efendilerinin, insanlık tarihinin olaylarına egemen oldukları, onları yönettikleri yeraltı kenti. Tapınakçılar [Tapınak Şövalyeleri] gizli merkezlerinden birini orada, tinselliklerinin kaynağında kurmuşlardı. Agarttha krallığı ile Sinarchia arasındaki bağları biliyorsunuzdur…”
Foucault Sarkacı bir “ezoterik macera” (esoteric thriller) ya da The Washington Post yazarı Michael Dirda’nın deyişiyle bir “entelektüel macera öyküsü” olarak tanımlanabilir. Bununla birlikte Eco’nun, tarihçi, felsefeci, göstergebilimci kimliklerine sahip bir akademisyen, sarkastik bir zekâ ama hepsinin özünde atomik(!) bir fikir jeneratörü olması, romanı tüm bu tanımların ötesinde bir yerlere taşıyor.
Sarkaç’ın çevirmeni merhum Şadan Karadeniz’in kitaba yazdığı önsözde de belirttiği gibi roman, kılıç-pelerin romanı, serüven romanı, tarihsel roman, post-modern ya da polisiye roman gibi türlere tam olarak girmiyor. “Belki de en uygunu,” diyor Karadeniz: “onu bir ‘bilim roman’ ya da sui generis [kendine özgü] bir roman olduğu için, ‘Eco-roman’ diye nitelendirmek. Giderek, ‘gösterge bilimsel roman’ diye de betimlenebilir Foucault Sarkacı.”
Birçok tür veya alttürün nefes aldığı bu zengin “Eco-sistem” içerisinde, “fantastik” ve “bilimkurgusal” tonlara da rastlamak mümkün. Mesela aşağıdaki “Lovecraftvari” paragraf, Paris’teki Conservatoire des Arts et Metiers’te, Madam Olcott’un operatörlüğünde gerçekleştirilen bir “spiritizma” (ruh çağırma) celsesinden. Medyumlar da “Fox Üçüzleri”, Theo, Leo, Geo:
“Medyumların çevresine sütümsü, belirsiz bir duman yayılıyordu. Köpük onlardan ayrılıp amipimsi bir biçime büründü. Medyumların birinden çıkan kitleden dil gibi bir parça koptu, kıvrıla kıvrıla medyumun bedenine doğru yükseldi; onu gagalamak isteyen bir hayvan gibi. Ucunda dev bir sümüklü böceğin boynuzlarını andıran iki oynak çıkıntı oluştu.”
Spiritüalistler tarafından, medyumların bedenlerinden çıktığı iddia edilen bu gizemli sıvıya “ektoplazma” ya da “teleplazma” deniyor. Ergün Arıkdal, Metapsişik Terimler Sözlüğü’nde ektoplazmayı şöyle açıklıyor: “Ektoplazma, fiziki medyom denen şahıstan çıkan, kâh MACUNUMSU, kâh BUHARIMSI tarzda ve bazen de hiç görünmeden kendini gerçekleştiren fizikoşimik ve antropomorfik seyyal maddeler topluluğudur.”
Spiritüalizm tarihinde gerçekten Fox Kardeşler adıyla bilinen üç dalavereci kız kardeş var: Kate, Margaret ve Leah. Eco kitabında bu üç kız kardeşi üç erkek kardeşe dönüştürüp, 80’li yıllara getirmiş. Ayrıca operatör Madam Olcott ile Teozofi Hareketi’nin kurucusu Helena P. Blavatsky arasında da bir bağ olduğunu düşünebiliriz: Madam Blavatsky Teozofi Derneği’ni 1875 yılında New York’ta kurmuştu. Kurucu üyelerden mason Albay Henry Steel Olcott’la da ileriki yıllarda dünya evine girdi. Eco, Madam Olcott karakteriyle, zamanında spiritizma celselerinin aranan medyumlarından biri olan Madam Blavatsky’ye göz kırpar gibi. Eco katıldığı bir konferansta şöyle diyor: “[B]irçok yazar metinlerine birkaç keskin kavrayışlı okur için artık mazide kalmış birkaç ipucu koymaktan hoşlanır.”1
(Meraklısına: Teozofi Derneği’nin diğer kurucu üyelerinden biri de o meşhur mason general Albert Pike. Ayrıca Foucault Sarkacı’ndaki bu eksantrik spiritizma celsesi esnasında bazı Mevlevi dervişlerin, Fox Üçüzleri’nin etrafında sema ayini yaptığını da ekleyelim).
***
Eco, James Bond romanlarını incelediği Fleming’de Anlatısal Yapılar adlı makalesinde: “Fleming’in her kitabının olay örgüsü kabaca şudur: Bond, kökeni belli olmayan, her durumda İngiliz olmayan amansız bir bireyin bilimkurgusal planını boşa çıkarmak için belirli bir yere gönderilir”2 diyor.
Benzer şekilde Sarkaç’ta da: Tapınak Şövalyeleri’nin “bilimkurgusal bir gücün” gizine ve yüzyıllara yayılmış bir “Plan”a sahip olduğuna inanan ve bu Plan’ı deşifre etmeye çalışan (ya da farkında olmadan kendileri kurgulayan) Kabala, okültizm, şövalye tarikatları ve ezoterik örgüt meraklısı üç kafadarın hikâyesi karşımıza çıkıyor.
Tapınak Şövalyeleri demişken: Eco’nun Dan Brown’ın rol-modeli, ilk kez 1988 yılında yayımlanan Foucault Sarkacı’nın da Da Vinci Şifresi’nin (2003) prototipi olduğu söylenebilir. Tabii Sarkaç’ın yaklaşık 600 sayfalık bir Gizli İlimler ve Ezoterik Örgütler Ansiklopedisi(!) olduğunu düşünürsek, Sarkaç ve Da Vinci Şifresi arasındaki oran ve ilişkinin, Dünya ile Ay değil, Güneş ile Ay arasındaki oran ve ilişkiye benzediği çok açık…
Peki nedir Tapınak Şövalyeleri’nin sahip olduğu bu “bilimkurgusal güç”?
Şöyle devam edelim: Kitabın 84. bölümünde Jacopo Belbo “Doğru,” der: “On dokuzuncu yüzyıl yeraltını saplantı haline getirmişti.” Sonra devam eder: “Aman Yarabbi şimdi düşünüyorum da [Jules] Verne’in tüm yapıtları yeraltı gizlerinin gizemsel açınlamasından başka bir şey değil! Arzın merkezine yolculuk, deniz altında yirmi bin fersah, gizemli adanın mağaraları, Kara Hint Adaları’ndaki uçsuz bucaksız yeraltı krallığı! Onun olağanüstü yolculuklarının bir planını çizecek olursak, hiç kuşkusuz Yılan’ın halkalarının kabataslak bir şemasını elde ederiz: her anakara için oluşturulmuş bir leyler haritası.3 Verne, yersel akımlar ağını hem yukarıdan hem aşağıdan inceliyor.”
Ley Hatları (Ley Lines) kısaca: Yerküreyi sarıp sarmaladığına inanılan elektromanyetik enerji damarları. Kimileri yeryüzünün çakra veya akupunktur noktaları da diyor bunlara. Parapsikoloji, Spiritüalizm temalı Dharma Ansiklopedisi’ne göre Ley Hatları: “Yerkürede ‘ley enerjisi’nin dolandığı varsayılan, gözle görülmeyen, doğrusal çizgilere verilen ad.”
Şimdi Sarkaç’ın anlatıcısı Casaubon’a kulak verelim:
“Sonunda Tapınakçılar’a saygın bir giz sağlayacak duruma gelmiştik. En ekonomik, en ince çözümdü bu; binlerce yıllık bilmecemizin bütün parçaları yerli yerine oturuyordu. Demek ki Keltler yersel akımları biliyorlardı; Atlantislilerden öğrenmişlerdi bunu; batık kıtadan kurtulanların bir bölüğü Mısır’a bir bölüğü Britanya’ya göç ettiği zaman.”
“Toprak Falı” bakıp, tapınağı, kiliseyi, şapeli enerjetik olarak en uygun yere inşa etme dışında Tapınakçılar’ın ne işine yarayacaktı bu Ley Hatları… Birkaç sayfa sonra Casabuon bombayı patlatıyor. Aslolan, bu enerji ağının çıkış noktasını bulmaktır:
“Bu nokta bir kez bulunup en güçlü istasyon burada kurulunca, gezegenin tüm yersel akımlarına egemen olmak, onları yönetmek, buyruk altına almak olanaklı olacaktır. Tapınakçılar, gizin, yalnızca yeryüzü haritasının elde edilmesinde değil, en önemli noktanın… Dünya’nın Merkezi’nin, Egemenlik’in Kaynağı’nın bilinmesinde yattığını anlamışlardı.”
Peki bu merkez nokta bulunduğu takdirde, bu güç, nasıl egemenlik altına alınıp, kullanılacak:
“Yerin Göbeği’ne en güçlü piston milini saplıyorsunuz… Bu size, yağmuru, kuraklığı önceden kestirme, fırtınalar, gel-gitler, depremler yaratma, anakaraları parçalama, adaları batırma (kuşkusuz Atlantis de böyle pervasızca girişilen bir deney sonucu yok oldu), ormanlar, sıra dağlar püskürtme olanağı sağlıyor… Anlıyorsunuz değil mi? Atom bombası hiç kalır bunun yanında…
Stonehenge’in, Avrupa’da Roma tapınakları üstüne kurulan Gotik katedrallerin hatta Eiffel Kulesi’nin bile (kitabı bugün yazsa muhtemelen Göbeklitepe’yi de dâhil ederdi Eco) Dünya’nın bu akupunktur noktalarına saplanmış, yersel ve göksel enerjileri birbirine uyumlayan “antenler” olduğu fikrine kapılmıştır Eco’nun üç silahşörleri:
“Denetim kulenizde oturup, diyelim, Birleşik Devletler başkanına telefon ediyorsunuz, diyorsunuz ki: yarına kadar trilyonlarca dolar, ya da Latin Amerika’nın bağımsızlığını ya da Havai devletini, ya da nükleer stoklarını yok etmeni istiyorum, yoksa California fayı bütün bütün ayrılır, Las Vegas yüzen bir kumarhaneye dönüşür…”
“Ama Las Vegas, Nevada’da?”
“Ne önemi var, yersel akımların denetimi elinde olduktan sonra, istersen Nevada’yı anakaradan ayırabilirsin.”
***
Gelelim Agarta mitine…
“Agarttha”, Foucault Sarkacı’nda da bir başrol oyuncusu gibi karşımıza çıkıyor. Romandaki yardımcı oyunculardan Albay Ardenti Tapınakçıların son Büyük Üstat’ı Jacque de Molay’ın yakılıp, teşkilatın lağvedilmesinden sonra, Tapınakçılar’ın Tibet’e daha doğrusu Dünya Kralı’nın yeraltındaki kutsal ikametgâhı Agarta’ya yerleştiğinden söz eder. Tüm o ansiklopedik detaycılığına rağmen Eco kitapta Agarttha kelimesinin gerçek etimolojisinden, tarihinden hemen hiç söz etmiyor. Daha doğrusu bu konuyu “Plan” dışında bırakıyor.
Agarttha (kimi yerde Agarti) kelimesi ilk kez Louis Jacolliot’nun 1873 yılında yayımlanan Les Fils de Dieu (Tanrı’nın Oğlu) adlı romanında “Asgartha” şeklinde karşımıza çıkar. Jacolliot bu kelimeyi İskandinav mitolojisindeki dokuz âlemden biri olan Asgard’dan türetmişti. Romanda Asgartha, M.Ö 10.000’lerde antik Hindistan’ın Kuzey’den gelen Aryanlar tarafından işgal edilen bir güneş kentidir (solar capital). Fakat işgalciler, Asgartha’nın kutsal yöneticileri tarafından, kentin savaşçı kastına inisiye edilir. Agartta kelimesi ve Dünya Kralı konusu zamanla Saint-Yves d’Alvaydre ve Ferdinand Ossendowski gibi 19. Yüzyıl politik okültistlerin kitaplarında anılmaya başlar. Eco Sarkaç’ta Saint-Yves d’Alvaydre ve Ferdinand Ossendowski’den bahseder:
“Peki ya Agarttha?”
“Saint-Yves, bir gün esrarengiz bir Afganlının kendisini ziyaret ettiğini öne sürmüştü; Hacı Şerif diye birinin… Bu adam ona Dünya Kralı’nın bulunduğu yerin gizini açıklamıştı- Saint-Yves bu deyimi hiç kullanmamış olsa bile, başkaları kullanmışlardı-Agarttha diyordu buna, Bulunmaz Yer.”
K. Paul Johnson ve Joscelyn Godwin gibi araştırmacılara göre Saint-Yves’in bahsettiği bu gizemli Afgan aslında padişah Abdülhamit’e “mehdilik” iddiasıyla Orta Asya Müslümanlarını ayaklandırabileceğini vadeden, bugünkü Müslüman Kardeşler örgütünün kurucu babalarının hocası Cemalettin Afgani…
Şambala ya da Shambhala ise Tibet Budizmi’nin Kala-Chakra (Zaman Çarkı) metinlerinde yer alan mitolojik bir şehir, bazı metinlerde de bir ülke. Budist ekoller arasında Şambala’nın tarihsel bağlam ve metaforik anlamı hakkında yorum farklılıkları göze çarpıyor. Zahiri, batıni ve spiritüel düzeylerde çeşitli Şambala yorumlarına rastlıyoruz. Kabaca özetlemek gerekirse: Gerçek bir şehir olduğuna da inanılıyor, ruhsal aydınlanmaya ilişkin bir alegori olduğu da ifade ediliyor. Hatta Şambala’nın “kalp çakrası”nı simgelediği ve şehrin insan vücudundaki enerji merkezlerini tasvir ettiğini öne süren yorumlar da karşımıza çıkıyor. Kendisi de bir Budist olan Rus asıllı Alexander Berzin ise Şambala mitinin, Blavatsky, Dorjiev, Ossendowski, Rudolf Steiner, Haushofer gibi figürler (ya da bağlı oldukları siyasi ya da dini çevreler) tarafından tahrif edildiğini ya da Şambala’dan esinle bambaşka mitler türetildiğini iddia ediyor. Günümüzde özellikle spiritüel çevrelerde yaygın olarak dillendirilen Aydınlık Agarta ve Karanlık Şambala mitleri, genellikle sonradan üretilen bu fantezilerden ibarettir.
***
Foucault Sarkacı için Eco’nun göstergebilimsel çalışmalarının bir tür yazınsal, estetik vitrini de denilebilir. Casaubon, Jacopo Belbo, Diotallevi ya da Albay Ardenti, Eco’nun Açık Yapıt’ta ortaya koyduğu, “paranoyak yorum” biçiminin kapılarını ardına dek açan Hermetik Semiosis’in (sonsuz gösterme süreci) çeşitli derecelerde tuzağına düşmüş bir avuç entelektüeldir. Eco’nun “hermetik anlam” dediği yorum ölçütü bir “benzerlik göstergebilimine” dayanır. Nil Göksel’in Umberto Eco Göstergebilimi adlı makalesinden aktarıyorum: “Hermetik anlam, belli bir bakış açısından her şeyle her şey arasında yakınlık ve benzerlik ilişkileri görür. Ancak bir kez analoji mekanizması harekete geçtiğinde, duracağının hiçbir güvencesi yoktur. Ancak sağlıklı yorumla paranoyak yorum arasındaki fark, benzerlik ilişkisini en alt düzeyde görmekten geçer, bu en alt düzeydeki ilişkiden olası en çok şeyi çıkarmaktan değil. Eco, hermetik anlamın temel kusurlarını ve onun aracılığıyla birçok aşırı yorum yönteminin kusurlarını belirlemeye çalışmaktadır.”
Eco’ya göre: Aşağıdaki ve yukarıdakinin bir olduğu, her şeyin her şeyle arasında bir yakınlık, benzerlik olduğu şeklinde özetlenebilecek Hermetik analoji mekanizması, yanlış bir geçişlilik ilkesinden yararlanır: bu ilkeye göre A’nın B ile bir x ilişkisi, B’nin de C ile bir y ilişkisi varsa, A’nın da C ile bir ilişkisi vardır. Bu aşırı yorum mekanizması bir anlamda Sarkaç’ın göstergebilimsel arka planındaki önemli anahtarlardan biridir. Nitekim Casaubon romanın finaline doğru şöyle der:
“Bizim oyunumuzda ise, sözcükler değil, kavramlar olgular kesişiyordu; bu yüzden de kurallar değişikti…
Birinci kural: Kavramlar andırışma [analoji, örnekseme, benzeşim] yoluyla birleşirler. Başlangıçta, bir andırışmanın iyi mi kötü mü olduğuna karar vermenin kuralı yoktur; çünkü bir dereceye kadar her şey, her şeyle bağıntılıdır. Örneğin patates elmayla kesişir, çünkü ikisi de sebzedir, ikisi de yuvarlaktır. Elmadan İncil çağrışımıyla yılana geçilir. Yılandan, biçimsel benzerlik yoluyla simite, simitten cankurtarana, cankurtarandan mayoya, mayodan denize, denizden denizciye, denizciden alkole, alkolden uyuşturucuya, uyuşturucudan şırıngaya, şırıngadan deliğe, delikten toprağa, topraktan patatese.
…Hiçbir şey icat etmemiştik, parçaları düzenlemiştik yalnızca.”
Bir piramit ya da göz gördü mü muhayyel dünya komplolarıyla ayakları yerden kesilen ülkemize Sarkaç’ın söyleyecek çok şeyi olabilir.
Foucault Sarkacı, Adorno’nun deyişiyle okurun praxis düzeyine yükselip, notlar alarak, cümlelerin altını çizerek, romanda bahsi geçen kişi, kurum, olay, olgu ya da kavramların etraflıca irdelendiği kaynakların peşine düşerek; kısaca yakın/derin ya da filolojik okuma yaparak metnin tadının çıkartabileceği “sonsuz bir anlatı”. Herkesten bir “Eco-man” olmasını bekleyemeyiz tabii ama metnin, tüm Umberto Eco külliyatı gibi böylesine bir odaklanma ve çabaya değeceğine şüphe yok…
ŞİMDİ OKU · Kubilayhan Yalçın’ın Tüm Yazıları
Dipnotlar:
- Umberto Eco (1996). Yorum ve Aşırı Yorum. (Kemal Atakay, Çev.) İstanbul: Can Yayınları. S. 92
- Umberto Eco (2017). Popüler Roman Kahramanları. (Kemal Atakay, Çev.) İstanbul: Alfa Yayınları. S.234.
- Siyahlar benim. z
Kaynakça:
- Eco, Umberto (2000). Foucault Sarkacı. (Şadan Karadeniz, Çev.) İstanbul: Can Yayınları.
- Eco, Umberto (1996). Yorum ve Aşırı Yorum. (Kemal Atakay, Çev.) İstanbul: Can Yayınları.
- Eco, Umberto (2011). Genç Bir Romancının İtirafları. (İlknur Özdemir, Çev.) İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi.
- Eco, Umberto (2017). Popüler Roman Kahramanları. (Kemal Atakay, Çev.) İstanbul: Alfa Yayınları.
- Arıkdal, Ergün (1984). Metapsişik Terimler Sözlüğü. İstanbul: Ruh ve Madde Yayımları.
- Salt, Alparslan, Çobanlı, Cem (2001). Dharma Ansiklopedisi: Parapsikoloji, Mistisizm, Okültizm, Ezoterizm, Teozofi, Spiritüalizm, Neo-spiritüalizm. İstanbul: Dharma Yayınları.
- https://studybuddhism.com/en/advanced-studies/history-culture/shambhala/mistaken-foreign-myths-about-shambhala
- https://agraphadogmata.wordpress.com/?s=umberto+eco+g%C3%B6stergebilimi
- http://www.salimekaman.com/2016/03/02/438/
- http://dergipark.gov.tr/download/article-file/219994