Meyhaneden döneli bir saat olmuştu. Sarıpire Mezarlığı bekçi kulübesinin önündeki sandalyede vicdan duygusunun kendisini nasıl bu hale getirdiğini düşünüyordu. İçinde çok az vicdan kırıntısı vardı. Sorun kendi vicdanı değil başkalarının ona karşı duyduğu merhametti. İşte bu duygu onu çılgına çeviriyordu…
***
Reha, 4 yıl Çocuk Esirgeme’de kalmıştı. Ağladığı hiç görülmemiş, kendi kendine oynayan, sessiz, istekleri doğrultusunda hareket eden, inatçılığın hep haklılık payını gösteren tuhaf bir çocuktu.
Bir gün Çocuk Esirgeme’nin bahçesinde yerdeki tozları üfleyerek nefes açma oyununu oynarken bahçe kapısında kendisine on üç yıl annelik edecek kadını görüp aşık olmuştu. Sekiz yaşında aşkın en olmaz halini oluruna giydirmeyi başarmış ve koşarak yanlarına gidip en can alıcı haliyle “hoş geldiniz” demişti. Adam Reha’nın başını okşarken onun gözleri Sevgi’deydi. Sevgi kalem yüzlü, beyaz tenliydi. Hiç masal dinlememişti Reha ama masallar gerçek olsaydı karşısındaki kadın bir peri olabilirdi onun için.
Sevgi çocuğu olmadan rahim kanserine yakalanmış ve rahmini öz çocuk hayaliyle aldırmıştı. Reha’ya bakışlarında özlem ve hüzün vardı. Reha hiçbir zaman anne şefkati aramamıştı. O yüzden uzak durmuştu kapıdan giren tüm kadınlardan. Güzel bir çocuktu. Keskin bakışları onu gören kadınların annelik duygularını delip geçiyordu. Gideceği kadını kendi seçmeliydi Reha, kime anne demek isteyecekse ona gitmeliydi.
O gün tanıştıklarında Sevgi’ye “Sevgi’m” demiş, Sevgi’nin kalbini hemen fethetmişti. Reha’nın dili on üç yıl başladığı gibi dönmüş; aşık olduğu kadın anne demesi için zorlamamıştı onu, o da hep “Sevgi’m” demişti sevgilisine…
Tanju Bey’in Sevgi’ye beslediği sevginin yanı sıra yardımcı, şefkatli ve kibar oluşu Reha’da ona karşı ılımlı duygulara yol aşmasına neden olmuıştu. Tanju Bey kendisine de satranç öğretmiş, günlerce düşünebileceği bilmeceler sormuştu. Ona da baba dememişti Reha. Hiçbir şey dememişti hatta… Hep ortadan konuşmuştu.
Reha’nın eve gelişinin ikinci yılında kalbi durmuştu Tanju Bey’in. Bir sabah okula gitmeye hazırlanırken Tanju Bey koltukta oturuyordu. Elindeki ısrarla çalan telefona neden cevap vermeyişini öğrenmek için yanına gittiğinde gözlerinin boşluğa baktığını görmüştü Reha ve hemen anlamıştı öldüğünü. Tanıdık bir ölümdü bu; üç yaşındayken kendi babası da annesinin intiharına karşılık intihar ettiğinde aynı Tanju Bey gibi koltukta ölmüştü. Babasının kucağına çıkıp uyuduğunu anımsayabiliyordu. Uyandığında ise artık her şeye aklı eriyordu.
Tanju Bey’i boş bakışlarındaki göz bebeklerinin asılı olduğu yere oturmuştu Reha. Gözlerini hiçbir şey söylemeyen ama çok şey anlatan ölü gözlere dikmişti. Kendi babasının gözlerinin kapalı olduğunu hatırlamıştı. Aradan saniyeler geçmişti ki Tanju Bey’in hala sıcak olan elindeki telefon tekrar çalmaya başlayınca Reha ölü gözlerden ölü parmaklara indirmişti bakışlarını. Ekranda Canım yazıyordu. 2 gündür annesinin hastalığı sebebiyle evde olmayan Sevgi arıyordu. Reha o an Canım yazısıyla bütünleşti. Biriktirdiği çilliler gözlerinden yaş şeklini alıp teker teker dökülüp kaybolmuştu. Sevgi’yi düşünmüştü; onun acı çekmesine dayanamayacaktı…
Sevgi çabuk toparlamıştı. Ölümün kara yası yerine Tanju’yu işaretlere saklayıp bulmayı tercih etmişti. Reha ve Sevgi dünyalarını birbiri üzerine kurmuşlardı. Sevgi oğluna aşık bir anne, Reha ise Sevgi’ye tapan bir aşıktı. Kocasının ölümünden sonra Reha ile yatar olmuştu. Böylece ikisinin yaralarını daha da sardığına inanmıştı. Reha ise içindeki en masum duyguyla sarılırdı Sevgi’ye.
Sevgi de Tanju Bey gibi sessizce ölmüştü üç yıl önce. Onu da yatağında ölü bulmuştu Reha. Sarsmıştı, uyansın istemişti! Bağırıp ağlarken gözü kararmış, yatağın kendi tarafına düşüp bayılmıştı.
Öksürükle uyanmıştı, hava sıcaktı ve Sevgi kokmaya başlamıştı. Bir şeyler yapmalıydı Reha, Sevgi’yi daha fazla çürütmeden gömmeliydi. Hava aydınlık değildi sabahı da bekleyemezdi. Sevgi’nin annesi Sevinç Hanım’ı aramış; tüm soğukkanlılıkla kızını öğlen ölü bulduğunu, kendisinin zayıf kişiliği yüzünden bayıldığını, onu hemen gömmesi gerektiğini ve Sevinç Hanım’ın kendisi için aldığı mezarlığa ihtiyacı olduğunu söylemişti. Sevinç hanımı şoka girmemesine ikna edebilmişti Reha ve 15 dakika sonra annesi küvette kızını yıkıyordu. Sabah ezanında Reha’nın arkadaşı Yusuf’un da yardımıyla Sevgi toprağa verilmişti.
Sevinç Hanım o geceden sonra toparlanmakta zorlanmıştı. Reha onunla yaşamaya başlamıştı. Sevinç hanım aşırı vicdan sahibi bir insandı. Kızının emanetine özen göstermeye çalışıyor fakat onu merhametin çamurlu suyunda boğuyordu. Her şeyi onun iyiliği için yaptığını söylüyordu ancak Reha artık bunu taşıyamaz olmuştu. Ve soluğu meyhanede oradan da Yusuf’un bekçilik yaptığı mezarlık kulübesinde alıyordu.
***
Meyhaneden çıkalı yetmiş beş dakika olmuştu. Sandalyede gökyüzüne bakarak yıldızlarda Sevgi’yi arıyordu. Halbuki Sevgi on üç mezar ötedeydi. Yıldızlar giderek bulanıklaşmaya başladı, gözleri kapanıyordu ve Reha kendini arafın güzelliğine bırakıyordu.
Güneş yıldızlara çığlığını vermiş, ay yukarıda yüzünün yarısı yanık parlıyordu. Reha saatine baktığında üç saat uyuduğunu gördü. Yusuf’un babası ezan okumaya gelecekti birazdan. Ayaklandı. On üç mezar öteye yürüdü. on dördüncü taşa özlemle baktı. Gömleğinin kollarını sıvadı, cebinden anahtar çıkardı. On beşinci mezar önünde dizlerinin üzerine çöktü, küçükken oynadığı oyun gibi toprağa üfledi. Bahçe kapısında Sevgi’yi gördü. Gülümsedi. Üflediği tozlar uçuştu. Asma kilidi bulup açtı. Tahta kapağı kaldırdı. Mezarın içinde duvara dayalı merdivenden yedi basamak indi. El yordamıyla şarjlı lambayı bulup yaktı. İki metre olan odada ışığın yansıttığı aydınlıkta hiçbir şey yoktu.
Reha kendi mezarından çıkışını kimse görmesin diye iki saat sonraya kurduğu cep telefonunu kenara koydu. Toprak duvarın arkasında ve bir metre uzaklıkta olan Sevgi’ye yüzünü döndü ve Sevgi’nin silueti arasında uyuyakaldı.
Görsel: Gizem Pütün
Kadın, feminist, sakat, Atatürkçü… 2017’de 31 yaşına giren. Yazmayı öğrendiğinden beri yazan. Babasına benzeyen, annesinin soyadını kullanan. Sözel bölümünden mezun. İlk olarak kendi sayfasında yazmaya başlayan. 2013’den bu yana www.kalemkahveklavye.com kültür sanat ve edebiyat sitesinde hikaye ve şiir pişiren ve çeşitli fanzinlerde yer alan. Pulbiber mahallesine uğrayan. Çok okumayı seven, arada hiç okumayan, güzel sesli insanlara şiir okutturan. Rock dinleyen, Sylvia Plath’a özenen, Van Gogh ile arasında bağ olduğuna inanan ve bütün sokak kedileriyle konuşan ve ilk kitabını yazan.