“Benim adım Âdem!” Sokaktan gelen bu sesle gözlerimi açtım.
3,5 yıl olmuştu bu mahalleye geleli. Taşınmamın beşinci sabahı da “uyanın köleler!” sesiyle uyanmış ve cama koşmuştum. Uzun boylu, uzun suratlı, saçları örülmüş ve koyu yeşil palto giymiş bir kadın, mahallenin bir köşesinden diğer köşesine dolaşıp bir şeyler anlatıyordu. İşe gitmemiş adamlar ve kadınlar pencerelerinde onu dinliyorlardı. Şaşırmıştım, huzursuz da olmuştum çünkü sakinliği seven biriydim. Mahallede böyle bir kadına alışılmış olması rutinliğime hoş gelmemişti. Hatta hemen başka ev bulmalıyım diye de düşünmüştüm. Kaçmayı huy edindiğim zamanlardı.
Sonra Azize’nin hikâyesini alt kattaki terziden öğrendim; En eskisiymiş mahallenin. Her devrin her türlü baskısını görmüş. Oyun yazarlığı yapmış bir vakit. Yazdığı oyunlar sahneye aykırı olduğundan evinin bahçesinde kendi oynamış yazdıklarını. Kadınların kaderine öfkelenirmiş en çok. Terzinin karısının anlattığına göre de çok isteyen olmuş Azize’yi ama o aşkın sonucunu anasından bildiğinden evlenmemiş hiç. “şimdi de hep yazar. Toplumun dayattıklarına zıt yazar. Onları da zamanlı zamansız saatlerde de böyle sokakta oynar. Alıştık, bizzat iyi de olur, çocuklarımızı, kadınlarımızı, sokağımızı eğitir Azize. Arada ben de ona entari diker yollarım.” demişti terzi Ali.
Evimde geçirdiğim 12. akşamda taşınma fikrini aklımdan silmiştim; mutfakta incirli kek yerken birden Azize’nin heyecanlı sesini duyup balkona çıkmıştım. Gökyüzüne bakarak tek taş oynuyor ve şiir okuyordu. Aklımda kalan satırları hemen salonun pencereye bakan duvarına koca koca harflerle yazmıştım:
…yağmurda yürütün kadınları
kalpleri boş ise gelinlik çağında
yağmura sürün onları
damlalardan damlarını yapar
ıslanan tüm kadınlar.
Gelinlik yaşım çoktan geçmiş, üstüne bir de beş kardeşin görünmeyen tokadıyla terk edilmiştim. Üç kedi yavrulayıp, kadın hakları derneğine üye olmuştum. Ama derneğe falan gittiğim yoktu. Çünkü ben de Azize gibi tüm mağdur kadınlara sinirleniyordum. Psikolojim ezilmiş kadın görmeyi kaldırmıyordu.
Yataktan kalktım yüzümü yıkarken Azize hala konuşmasına devam ediyordu. Ben onun anlattıklarını dinlemiyordum çünkü çocuk sesleriyle karışıyordu cümleleri. Çıkmaz sokaktı bizim mahalle, her ev iki katlıydı. Çerçeveler eski olduğundan Azize’nin bazen cılız bazen tok bazen de çatlak duvardan sızan su gibi çıkan sesi sanki arka odadan geliyormuşçasına duyulurdu. Hırkamı giyip balkona çıktım. Azize sokağın başında sigara içip çocukların okul servisine binişlerini izliyordu. Hava soğuktu. Servis hareket etti, motorun sesini çıkmaz sokağa mahkum olan kaldırımlardan bir başka kaldırımlara çarpana kadar dinledik.
“Senin adın Âdem…” diye seslendim sigaramı yakarken. “Hadi mirim, baştan al. Uykum anca açıldı.”
“Baştan alamam. Dediklerimi unuttum, dediklerimi yaşadım, dediklerimi dedim. Yavrular servise koştu, onlarla gitti sözcüklerim. Ama…” sustu. Sokağın ortasına yürüdü. Karşı cama çıkan Hasan’la bakıştık, gülüştük. İkimizde Azize’nin ağzından çıkacakları bekliyorduk. Meddahın başını O da kaçırmıştı ve elinde kamerasıyla Azize’nin diyeceklerini bekliyordu.
Azize, Hasan’ın evinin önündeki kaldırıma oturdu. Bana bakarak konuşmaya devam etti;
“Benim adım deli
insanlara köle olmadığım için tanrının delisi oldum
tanrının delisi…
hayır, hayır tanrıya tapma anlamında değil bu
bana söylenen bu;
tanrının delisi
peki ya hangi tanrının?” sustu. Fısıldar gibi konuşmaktan vazgeçip bağırmaya başladı;
“Başkasının tanrısının delisi bensem,
akıllısı kim?
dünyayı yönetenler mi
ya da sen mi
her şeye rol biçenler mi
ücra mı daha akıllı masa mı
tanrı mı akıllı yoksa
hayır…
akıllı kelimesi akıllıca değil.
Benim adım deli…
çünkü,
benim inandığım Âdem’in tanrısı da deli…
çocuğuna beni öğret!
Ve bir adam kulağını kestiğinde onun akıllı olduğunu söyle…”
Sigarasından bir nefes çekti. Çöp kamyonunu izleyerek ayağı kalktı. Evine yürüdü. Beyaz bir kedi onun peşinden gitti. Kapıda duran, ayağı aksayan köpek ondan önce içeri girdi. Güvercinler uçtu…
[su_divider top=”no” divider_color=”#000000″]
Görsel: PriestofTerror
Kadın, feminist, sakat, Atatürkçü… 2017’de 31 yaşına giren. Yazmayı öğrendiğinden beri yazan. Babasına benzeyen, annesinin soyadını kullanan. Sözel bölümünden mezun. İlk olarak kendi sayfasında yazmaya başlayan. 2013’den bu yana www.kalemkahveklavye.com kültür sanat ve edebiyat sitesinde hikaye ve şiir pişiren ve çeşitli fanzinlerde yer alan. Pulbiber mahallesine uğrayan. Çok okumayı seven, arada hiç okumayan, güzel sesli insanlara şiir okutturan. Rock dinleyen, Sylvia Plath’a özenen, Van Gogh ile arasında bağ olduğuna inanan ve bütün sokak kedileriyle konuşan ve ilk kitabını yazan.