theme-sticky-logo-alt
img-alt
img-alt

Hint Masalları Hakkında | Kubilayhan Yalçın

27 Ocak 2018
2810 Okunma

Karakarga Yayınları etiketiyle yayımlanan Hint Masalları çerçevesinde Kubilayhan Yalçın tarafından kaleme alınan bu yazının yanı sıra yazarın, serinin önceki kitaplarına dair incelemelerine BURADAN ulaşabilirsiniz.

Masonik düşünür ve araştırmacı William Walker Atkinson, “Magus Incognito” (Bilinmeyen Büyücü) mahlasıyla yazdığı The Secret Doctrine Of The Rosicrucians (Gülhaçların Gizli Öğretisi) adlı kitabında, yeniden doğuşun insanlığın en eski öğretilerinden biri olduğunu vurguluyor. Atkinson ayrıca metampsikoz, reenkarnasyon ya da transmigrasyon gibi kavramlarla tanımlanan yeniden doğuşun, Gülhaç öğretisinde önemli yer tuttuğunu da belirtiyor.

Tenâsüh (Arapça ruh göçü) inancı/düşüncesi, ülkemizde de Nusayri ve bazı Alevi-Bektaşi topluluklarında varlığını sürdürmektedir. İslam coğrafyasında yaşayan İsmâiliyye, Dürzîlik ve Yezîdîlik gibi mezheplerde de tenâsüh kabul edilmektedir. Yine bu sitede yayınlanan İran masalları konulu bir incelememizde Hacı Bektaş Veli’nin bir Kalenderi dervişi olduğu ve Kalenderiyye’de ruh göçü ve hulul (Tanrı enkarnasyonu) inancı olduğundan bahsetmiştik…

Carl Gustav Jung Yeniden Doğuş Üzerine başlıklı bir makalesinde yeniden doğuş kavramının hep aynı anlamda kullanılmadığının altını çizer ve başlıca anlamlara sahip beş tanesini açıklar. Bunlardan ilki Ruh Göçü’dür (Metempsychosis). Ruh Göçü’nde yaşam çeşitli bedenlerde devam eder ama kişiliğin (personalite) sürekliliğinin sağlanıp sağlanmadığı belirsizdir. Öğrencileri Buddha’ya ruh göçünde kişiliğin devam edip etmediği sormuş ama o buna hiçbir zaman net bir yanıt vermemiştir.

Jung’a göre yeniden doğuşun ikinci şekli Reenkarnasyon’dur. Reenkarnasyon’da kişilik ve anılar korunur; kişi yeni bedeninde geçmiş hayatını anımsama potansiyeline sahiptir. Üçüncüsü ise Resurrectio ya da Diriliş’tir. Diriliş’te ruh, beden değiştirmez. Mevcut bedenin ölümünden sonra yaşanan bir dönüşüm (transmutasyon), varlık değişimidir. İsa’nın Transfigürasyon’u buna örnek gösterilebilir. Jung listeye Renovatio ve Dönüşüm sürecine katılım maddelerini de ekler. Bu son ikisinin ortak noktası ölümden sonra değil, bedenliyken çeşitli ritüel ya da büyü pratikleriyle ruhsal bir yenilenmeyi vurgulamalarıdır.

Brahmanizm ve Jainizm, Hint kıta yarım adasındaki inanç mozaiğinin iki önemli parçası. Her ikisinde de reenkarnasyon ve karma inancı önemli yer teşkil ediyor. Kabaca ektiğini biçmek anlamına gelen Karma yasası (ve kavramı) ülkemiz için de yabancı sayılmaz.

KaraKarga Yayınları’nın Dünya Masalları Serisi’nin üçüncü kitabı Hint Masalları’nda Jung’un tarif ettiği bu yeniden doğuş biçimlerinin hemen hepsi karşımıza çıkıyor. Örneğin Harisarman adlı masal şöyle başlıyor:

“Köyün birinde Harisarman adında bir Brahman [Hindu rahip] yaşıyormuş. Fakir, aklı çok çalışmayan bir adammış, işi gücü yokmuş ve çok fazla çocuğu varmış. Bunlar, önceki hayatında işlediği günahların bedeliymiş.

Harisarman deyiş yerindeyse şans, üçkâğıtçılık ve “serbest çağrışım tekniği” kullanarak veli nimetine kendini büyük bir kâhin olarak yutturan ve masalın sonunda dünyalığını kotaran bir figür. Benzer bir tema serinin ikinci kitabı İran Masalları’nda da karşımıza çıkar. Kitapta, Ali Baba ve Kırk Haramiler’in bir versiyonu olan Yıldız Falcısı Ayakkabıcı Ahmed masalında fakir bir ayakkabıcı tıpkı Harisarman gibi kâhin olduğu yalanını ortaya atar fakat şans ve masal anlatıcılarının(!) sihirli dokunuşlarıyla bu girişimleri başarıyla sonuçlanır.

Hint Masalları’na dönersek…

Sihirli Keman masalında ise bir aile komplosu ve beceriksiz bir Bonga büyücüsü yüzünden boğulan ve daha sonra boğulduğu gölün kenarında bir Hint kamışı olarak yeniden dünyaya gelen bir kız karşımıza çıkıyor. Masalda bu talihsiz kız, yedi erkek kardeşinin haris eşleri tarafından bir büyücüyle işbirliği yapılarak tuzağa düşürülür. Büyücünün ganimeti de kıza sahip olmaktır. İşler planladığı gibi gitmez…

Önceki hayatında insan olan bu kamışı gören çalgı yapımcısı bir yogi, ondan harika bir keman yapabileceğine kanaat getirir. Stradivarius misali büyülü bir tınıya sahip olan bu bitki/insan sentezi keman dinleyiciyi kendisine hayran bırakıyor, yogi cüzdanı dolu olarak günü kapatıyormuş. Kızı ölüme götüren komplonun bir parçası olan akrabaları da kemanın sesini duyduklarında tarifsiz hıçkırıklara boğulurlar. İlerleyen sayfalarda kemana dönüşmüş genç kızın zaman zaman tekrar insan bedenine dönüşerek bu masal evreninde arz-ı endam ettiğine tanık oluyoruz…

Sihirli Keman’a benzer bir hikâye Yunan mitolojisinde de anlatılır. Zeus’un oğlu Apollon, Daphne adlı bir su perisine âşık olur. Gözü dönmüş Apollon Daphne’ye (Defne) zorla sahip olmak üzereyken kız defne ağacına dönüşür. Bu mitin, efsanevi gitarist André Segovia’nın çok sevdiği bir versiyonuna göre ilk gitar ya da telli çalgı perinin dönüştüğü bu ağaçtan yapılmıştır.

Keçe Saçlı İblis’de de Beş Silahlı Prens lakaplı Bodhisatta (aydınlanmış olan) şahin başlı, çanak gözlü, mavi elli, sivri dişlerinin ucunda topuz olan oldukça “sürreal” bir iblisle karşı karşıya gelir. Bodhisatta’nın iblisle olan mücadelesi sırasında kendisi de dâhil beş silahı birden (kılıç, mızrak, yay, balta ve kalkan) yaratığın keçe saçlarına, örümcek ağına yakalanmış sinek gibi takılı kalır. Prensin cesaretinden etkilenen yaratık ona bu özgüveninin sebebini sorar. Prens kuşağının altında bir yıldırım olduğunu söyler. Asıl ölümcül silahı budur. Aslında kuşağın altında böyle bir “enerjetik” silah yoktur. Yıldırım, prensin zekâ gücünü simgelemektedir. İblis prensin sözlerinden korkar ve onu serbest bırakır. Bodhisatta ise gitmeden iblise nasihat verir:

“Peki iblis, gideceğim. Belli ki önceki hayatlarında günahkâr biriydin, bu yüzden de bu hayata böyle zalim, kan dökücü bir iblis olarak gelmişsin. Ama zalimlik yapmaya, burada saklanıp insanları yemeye devam edersen, sonraki hayatın daha karanlık olacak, ondan sonraki ise çok daha karanlık. …Can alırsan, hayvan olarak doğarsın, insan olarak doğsan bile kısacık bir ömrün olur.”

Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’nda aynı meselin bir benzerini Joseph Campbell da anlatır. Campell’ın bakış açısından beş silah, beş duyuyu simgelemektedir. İsa da çarmıha vücudunun beş noktasından çivilenmiştir. Haçın insan bedeni olduğunu belirten Campbell, İsa’nın çarmıha gerilme ya da Bodhisatta’nın iblisin keçe saçına takılmasının, ruhun beş duyuya indirgenerek bedene hapsolmasını simgelediğini belirtir. İnsan, kuşağının altında sakladığı yıldırım yani zekâ gücüyle beş duyunun tuzaklarından (sınırlarından) kurtulabilir…

***

Bizim kuşak 1982 yapımı Barbar Conan (Conan the Barbarian) filminde, Conan’ın ailesini katleden “yılan kültü”nün lideri Thulsa Doom’un dev bir yılana dönüştüğü o anıtsal sahneyi anımsayacaktır. Filmde Thulsa Doom’u Darth Vader’ın “sesi” James Earl Jones canlandırıyordu.

Yılan kültü ya da simgeciliği birçok kültürde karşımıza çıkar. Bizde Şahmeran, Aztekler’de Quetzalcoatl ya da Yunan mitolojisinde Medusa bunlardan sadece birkaçı…

Yılan figürü –tıpkı yeniden doğuş gibi- Hint Masalları’nda oldukça sık rastladığımız bir motif. Heinrich Zimmer, Hint Sanatı ve Uygarlığında Mitler ve Simgeler kitabında yılan simgesine hakkında şunları yazıyor:

[Hint mitolojisinde] Nāgalar [yılan krallar] insandan üstün cinlerdir. Sualtı cennetlerinde yaşar, ırmakların, göllerin ve denizlerin diplerindeki mücevher ve inci kakmalı, göz kamaştırıcı saraylarda yaşarlar… …Kafalarında değerli bir mücevher taşıdıkları kabul edilir. Zekâları ve çekicilikleriyle ünlü yılan prensesler birçok Güney Hintli hanedanının ataları olarak kabul edilir… Nāgaların önemli bir işlevi, ‘kapı muhafızlığı’dır (dvara-pala). Bu nedenle Hindu ve Budist tapınaklarının görkemli kapılarında sık sık görülürler.”

Zimmer’in söz ettiği “değerli mücevher taşıyan” bu Nāgalar’dan biri Altın Saçan Yılan masalında karşımıza çıkıyor. Masalda Haridatta adında bir Brahman, şekerleme yaptığı ağacın dibinde gözlüklü bir yılana rastlıyor. Yılanın bu toprakların koruyucu ruhu olduğuna kanaat getiren Brahman ağacın dibine süt koyuyor ve yılana dua ediyor. Ertesi sabah da süt kâsesinin içinde altın bir sikke buluyor. Brahman’ın açgözlü oğlu ise yılanın hazinesini gasp etmek için hayvanı sopayla tartaklıyor. Sonuç vahim: Yılan açgözlülüğü ölümle cezalandırıyor.

Büyülü Yüzük masalında bir tüccarın oğlunun satın alarak kurtardığı yılan, Raca Indrasha adlı bir yılan kralın oğludur. Tüccarın oğlu ve yılan, babasının bir ırmağın derinliklerindeki ülkesine yolculuk eder. Yılan kral kahramanımızı büyülü yüzük, kaşık ve testiyle ödüllendirir. Falcının Oğlu masalında da Gangazara adlı, cinayet suçuyla iftiraya uğrayıp zindana atılan bir karakteri, Yılanların kralı Nagajara’nın da aralarında bulunduğu bir grup hayvan kurtaracaktır. Masalda Gangazara, yılanların kralını, kaplanların ve sıçanların kralıyla beraber kör bir kuyudan kurtarmıştır. Görüldüğü üzere Hint masallarında yılanlar, kendilerine şefkat gösteren insanları ödüllendiriyor, saygısızlık yapanları da öldürüyor…

Yeri gelmişken: Hint Masalları’nın yer yer, günümüz fantastik ve korku edebiyatına yaklaşan bir atmosfere sahip olduğunu söyleyebilirim: Dirilen ölüler, başsız gövdelerle sohbetler, alçıdan heykeli yapılıp hayata döndürülen karakterler vd. Mesela Falcının Oğlu ve bir Leyla ile Mecnun versiyonu olan Güzel Leyla masalları bu açıdan dikkate değer. Tabii bunda masalları derleyen Joseph Jacops’un ne derece rolü var bilemiyorum.

Yılan kült ve simgeciliğinden bahsetmişken bir konuya daha değinmek isterim. Dünya çapında oldukça ilgi gören Hayvanlardan Tanrılara-Sapiens’in yazarı Harari, Homo Deus kitabında şöyle yazıyor:

“Çoğu Sami dilinde Havva’nın karşılığı olan ‘Eve’ yılan, hatta ‘dişi yılan’ demektir. Atalarımızın İncil’deki annesinin adı arkaik animist bir miti, yılanların düşmanımız değil atamız olduğu fikrini barındırıyor.”

Hatırlarsanız Zimmer de “yılan prenseslerin” Güney Hindistan’da bazı hanedanlar tarafından ata olarak kabul edildiklerini yazmıştı. Harari şöyle devam ediyor:

“Birçok animist kültür, insanların yılanlar ve sürüngenler dâhil çeşitli hayvanlardan dönüştüğüne inanır… …Aranda ve Dieri insanları, belirli kabilelerin ilkel kertenkelelerin ya da yılanların insana dönüşmesiyle ortaya çıktığı inancını koruyor. Üstelik modern Batı da sürüngenlerden evrimleştiğimizi düşünüyor. Her birimizin beyni, sürüngen bir öz üzerine kurulu ve fiziksel yapımız da yine değişim geçirdiğimiz sürüngenlere dayanıyor.”

İlginçtir; Antik Mısır’ın kötülük tanrısı Typhon timsah şeklinde tasvir edilirdi. Antik Yunan’da Typhon’un (ya da her hangi bir sürüngenin) evrensel bilgeliğin kişileşmiş hali olan Hermes’in ayaklarının altında tasvir edildiğine de tanık oluruz.

Beyin anatomisiyle bir analoji yaparak Hermes’e düşünen beyin, neo-korteks; Typhon’a da üreme, beslenme, savunma gibi ilkel dürtüleri kontrol eden sürüngen beyin diyebiliriz. Üst ve orta beyin, alt ya da sürüngen beyin üzerinde evriliyor. Başka bir deyişle Hermes, Typhon’un üzerinde yükseliyor.

Antik Yunan ya da Mısırlılar’ın beyin anatomisi bildiği ve üst beyni Hermes, sürüngen beyni Typhon ile tasvir ettiklerini iddia edecek değiliz. Fakat evrimsel anıların ya da anı kalıntılarının, masal, mitos ya da dini mesellerdeki yılan ve timsah simgelerinde yaşamaya devam ettiğini öne sürmek de çok abartılı olmasa gerek…

Bitirmeden: Masallar hakkında bir vesileyle şöyle yazmıştık: “Evet, gerçek hayatta devler yoktur; ama masallardaki devler, devleşmiş bir egonun simgesel ifadesi olabilir. Masallardaki krallıklar da, tıpkı rüyalarımızdaki evler, kuleler vb. mekânlar gibi, aslında ‘inanç sistemimizin’ alegorik bir yansıması…”

Masallara ve/veya mitlere ihtiyacımız var. Yüzyıllara direnerek inatla var olmaya devam eden masallar insan ruhuna yöneltilmiş birer teleskop gibi iç uzayımızdaki soyut krallıklardan bizlere mesaj taşıyor, bilinç ve bilinçdışının şifrelerini kırıyor…

Masal soruşturmalarımız devam edecek…

Kaynaklar:

  1. Hint Masalları (2018). (Servin Sarıyer, Çev.). İstanbul: KaraKarga Yayınları.
  2. Jung, Carl Gustav (2003). Dört Arketip. (Zehra Aksu Yılmazer, Çev.). İstanbul: Metis.
  3. Zimmer, Heinrich (2004). Hint Sanatı ve Uygarlığında Mitler ve Simgeler. (Gül Çağalı Güven, Çev.). İstanbul: Kabalcı.
  4. Campbell, Joseph (2013). Kahramanın Sonsuz Yolculuğu. (Sabri Gürses, Çev.). İstanbul: Kabalcı.
  5. Harari, Yuval Noah (2016). Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi. (Poyzan Nur Taneli, Çev.) İstanbul: Kolektif Kitap.
  6. http://www.sacred-texts.com/sro/sdr/index.htm [Erişim tarihi: 25.01.2018]
1975 İstanbul doğumlu. İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü ve Gazi Üniversitesi Müzik Eğitim Fakültesi mezunu.Yirmi yılı aşkın süredir klasik gitarla iştigal eden Yalçın’ın çocuk gitar eğitimi konulu bir yüksek lisans tezi var. Alirio Diaz, Costas Cotsiolis Tillman Hopstock gibi gitaristlerin atölye çalışmalarına katılan Yalçın, piyanist Anjelika Akbar’ın Su ve Bir Yudum Su albümleri için gitar düzenlemeleri yaptı. Kubilayhan Yalçın’ın fantastik ve bilim kurgu öykülerinden oluşan 2453 Alınyazıcı ve Ruhkurtaran adlı iki kitabı var.Ankara ve Antalya’da yaşayan Yalçın, üçüncü kitabı Milenyum Manastırı’nı yayımlamaya hazırlanıyor.
Yorum 0

    Cevapla

    15 49.0138 8.38624 arrow 0 bullet 0 4000 1 0 horizontal https://kalemkahveklavye.com 300 4000 1