İyilik-kötülük ile doğruluk-yanlışlık ayrımını yapamıyor olmak, sandığımızdan daha büyük bir sorun olabilir mi?
Olabildiğince zararsız ipuçları kullandım, kitabı okumayanlar yazı içerisinde uyarılmadıkça okumaya devam edebilirler.
Olaylar Heba Romanı ile Değişiyor
Hasan Ali Toptaş Heba romanında, röportajlardaki beyanına göre bile isteye olmasa da önceki romanlarında yaptığı “metni öne çıkarma, metni ve kurguyu olayın kahramanı haline getirme” alışkanlığını kırmış. 7 bölümlük romanın “Anahtar” adlı ilk bölümünde bu durum çok belli olmasa da ilerleyen bölümlerde Toptaş’ın imgesel, belirsizliğin ağır bastığı, her daim bir rüyadaymışçasına anlattığı olaylar, önceki romanlara göre daha yüzeyde, en azından dipten uzakta veriliyor okuyucuya.
https://kalemkahveklavye.com/hasan-ali-toptas-bin-huzunlu-haz/
Bir David Lynch Anıştırması Olarak Hasan Ali Toptaş Edebiyatı
Bin Hüzünlü Haz incelemesinde yaptığım bir tespiti burada da yapacağım: Hatırlanan en eski anıdan en tazesine kadar bir bilinçaltı kurcalayıcısı, bilinçaltı anlatıcısı olarak Hasan Ali Toptaş kitapları bana, sinemada David Lynch ’in yaptığı etkiyi yapar. Özellikle Heba ‘nın ilk bölümündeki sisler, dumanlar, romanın temel imgelerinden “kuş” imgesi gibi kısımlar bunu daha da güçlendiriyor. Tabi, David Lynch belirsizliğin ucunu tamamen açık bırakır; Hasan Ali Toptaş kitapları dikkatle incelendiğinde çoğu belirsizliği, en azından bir başka belirsizliğe bağlayarak Lynch’ten farklılaşıyor.
Heba ‘nın Alt Metni Ne?
Elbette Hasan Ali Toptaş romanıyla ilgili böyle bir soruya mutlak cevaplar verecek kadar kötü bir okuyucu, ukala bir yazar değilim. Yine de roman, çok zevk aldığım bilinçaltı ve belirsizliklerin yanında bana uzun zamandır sorduğum şu soruyu tekrarlattı: İyilik-kötülük ile doğruluk-yanlışlık ayrımını yapamıyor olmak, sandığımızdan daha büyük bir sorun olabilir mi?
Zaten edebiyat denilen şey çoğunlukla soru sordurmaya yarar; en iyi cevabı yine bir soru olan sorular…
Belirsizlik Azalmış, Tedirginlik Artmış
“Sınır” Gelişigüzel Bir Başlık Değil
Romanın en uzun ve omurga kısmı, Ziya ve Kenan’ın tanıştığı yer olan askerlik kısmı; diğer adıyla “Sınır”. Bu önemli bir nokta zira Toptaş “asker, nöbet, ordu” gibi kelimeler yerine “Sınır”ı seçmiş. Bu, bir ülkenin sınırı olduğu kadar insan tabiatının, hiyerarşinin, iyiliğin, kötülüğün, vicdanın, zalimliğin ve topluma, insana dair pek çok şeyin sınırı… Kitabı bu şekilde okumak önemli, diye düşünüyorum.
[su_spacer size=”10″]
“Tanrı Bakış Açısı”nın Doruk Noktası
Son Birkaç Not
- Kitabın fragmanında gördüğümüz askerlik görüntüleri ve Heba adlandırması ilk bakışta Hakan Günday’ın askerlik eksenli romanı Ziyan’ı andırdı. “Heba” ve “Ziyan” kelimelerinin işaret ettikleri anlamlar da gözden kaçmamalı. İki önemli yazarın askerliğe bu bakış açısı pek de rastlantı olmasa gerek; çünkü basite indirgersek ordu ve askerlik kurumu, Heba edilenler ve Heba edenler üzerine kurulu demek, yanlış olmaz.
- Hasan Ali Toptaş ‘ın dilindeki masalcı üslup, bu romanda da korunmuş. “Sonra işte…”diye başlayan Toptaş cümleleri ve dilin, metnin öne çıkan unsur olmaktan kurtarılışı sayesinde düz yazı olmasına rağmen hiç de aksamayan ritme sahip, şiirsel ve masalsı bir anlatım söz konusu.
1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)
Ilk kez hasan ali toptas okuyorum. Hebadan basladim. Ama yazida da dediginiz gibi, belirsizlikler insanda tedirginlik yaratiyor. Bu his hic hosuma gitmedi ve okudukca afakanlar basti adeta. Bundan oncede dunya agrisi romanini okuyordum yarida biraktim cunku o da muthis bir rehavet serdi uzerime. Ben acaba kitabi fazla mi icsellestirerek okuyorum?