“Polisiye edebiyatta bilindik suçların dışına çıkılabilir mi?” sorusunu irdeleyen, aynı zamanda polisiye yazarları ve yazar adaylarına fikir ve ilham veren, Av. Oğuzhan Aslan’ın kaleme aldığı “Yerli Polisiyede Alternatif Suç Tipleri” yazı dizisinin yayınlanmış tüm bölümlerine BURADAN ulaşabilirsiniz.
[su_button url=”https://kalemkahveklavye.com/2019/03/5-bolum-yeni-cingoz-recailerin-pesinde-hirsizlik-sucu.html” target=”blank” background=”#d43839″ size=”6″ icon=”icon: eye”]5.BÖLÜMÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN |Yeni Cingöz Recailerin Peşinde Hırsızlık Suçu[/su_button]
Kemal Tahir Esir Şehir Üçlemesi’ne başladığında kurulan yeni devletin ve Cumhuriyet ideallerinin de heyecanıyla umut dolu bir kitap kaleme alır: Esir Şehrin İnsanları.
Ama ümidi tükenmeye başladığında harp bitmiş ve Cumhuriyet’in inşası başlamıştır. Bu yüzden üçlemenin son kitabı Yol Ayrımı’nda Serbest Fırka’nın kuruluşundan, Darülfünun’da
meydana gelen ayaklanmalardan dem vurur.
Ümidini tamamen yitirdiği noktada ortaya çıkan Kurt Kanunu adlı kitabında ise yeni Cumhuriyet’in çok partili hayat denemelerinin İzmir suikastına uzanışından, İttihatçılar arasındaki iktidar kavgalarından dem vurur ve kurtuluş mücadelesinde omuz omuza olanların siyasi çekişmelerini acımasızca eleştirir.
Ne var ki içinde suç ve suçluya dair ögeler barındırsa da söz konusu kitapların birer polisiye olduğunu iddia edemeyiz[1].
Peki, politik suçlara, daha doğrusu siyasi partiler içinde cereyan eden spekülatif hadiselere bu kadar yakın olan polisiye edebiyat dünyasının politik polisiyelerden nasibini almadığını söyleyebilir miyiz? Elbette hayır. Örneğin Paco Ignacio Taibo’nun bağımsız dedektifi Hector Belascoaran Shayne hikâyesi Huzursuz Ölüler[2], Meksika’daki iktidarın kanlı icraatlarını gözler önüne sermesi bakımından dikkat çekmektedir.
Yine Dipnot Yayınları etiketiyle çıkan Manuel Vasquez Moltalban imzalı Merkez Komitesinde Cinayet romanı da bu alanda dikkat çeken romanlar arasındadır. İspanyol Komünist Partisi toplantısında meydana gelen bir cinayet üzerinden yürüyen romanda faşizm sonrası dönemde İspanya siyaset dünyasına da ciddi bir yolculuk yapılmaktadır.
Casusluk romanlarında da sıklıkla devlet başkanlarına suikast hikâyelerinin işlendiğini varsayacak olursak politik polisiye edebiyatın ciddi malzemeleri olduğunu ve sıklıkla bu alanda kitaplar yazıldığını söyleyebiliriz. Yakın geçmişte Barış Soydan’ın kaleme aldığı Cemaatçinin Ölümü, Doğan Kitap etiketiyle 2004 yılında yayınlanan ve daha çok çevirileri ile tanınan Ali Cevat Akkoyunlu’nun Hedef İblis, Rıdvan Akar’ın Bir Irkçının İhaneti kitapları bize ayrıca Türk polisiye yazarlarının da politik hadiselere sıklıkla ilgi duyduğunu gösteriyor.
Ancak polisiye edebiyatın dışına çıkılarak seçim hileleri, politik manipülasyonlar üzerine yazılmış pek çok kitap ve çekilmiş birçok film olduğu da malum. İyi de seçimlerde dönen dolapları ve işlenen suçları bir polisiye romanda veya öyküde yazmak hakkını neden başka türlerde kalem oynatanlara bırakalım? Hele ortalama iki yılda bir seçime giden ülkemiz tam bir seçim suçları cenneti iken…
Aklınıza oy çalmak, hak gasp etmek gibi klasik seçim suçları geldiğini biliyoruz, biz bunlardan bahsederken. Ama bize düşen, bilmediklerinizi anlatmak ve polisiye edebiyata alternatif suç tipleri kazandırmak olduğuna göre, hemen her gün karşılaştığımız halde suç olduğunu bilmediğimiz bir seçim suçunu işlememiz ve bu suç tipini polisiye edebiyata nasıl kazandıracağımızı konuşmamız en doğrusu olacaktır.
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun…
Hepimizin seçim yasası olarak tabir ettiği ve seçimlerin ana hatlarını çizen kanun işte budur. Bu kanun, sadece seçimlerle ilgili genel düzenlemeler getirmekle kalmaz, birtakım fiillerin suç olduğunu da düzenleyerek çeşitli yaptırımlara bağlar.
Bu kanunda dikkatleri çeken bir suç tipi var ki “E bunu herkes yapıyor,” diyeceğiniz cinsten.
Kanun’un 152. maddesinin başlığı “Haksız oy temini”. Peki, haksız oy nasıl mı temin edilir? Kanun şöyle açıklıyor:
“Her kim kendisine veya başkasına oy veya tercih işareti verilmesi veya verilmemesi için bir veya birkaç seçmene menfaat, sair kıymetler teklif ve vadeder veya verir, yahut resmi, umumi vazifeler veya hususi hizmet ve menfaatler vait veya temin ederse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Verilen, vait veya temin edilen menfaatler seçmenin seyahat, yemek, içki ve nakil masrafları veya hizmetlerinin mukabili olarak gösterilse dahi hüküm aynıdır.”
Okurken kafanız karıştı, öyle değil mi? “E, seçim dediğin zaten adayın vaatleriyle olur. İş vereceğim, aş vereceğim demeyecekse ne diyecek?” diye sitem edebilirsiniz. Ancak Kanun’da kastedilen haksız eylem bu değil. Burada kastedilen, genele hitap eden bir menfaat vaadi değil, küçük bir zümreye iltimas geçilmesidir.
Örneğin; bir bölgede aşiret reisi olan kişiye, aşiretinin partisine ve/veya kendisine oy vermesi durumunda aşirete veya aşiret reisine menfaat temin edeceğini vaat eden aday suç işlemiş olur ve kanuna göre 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Üstelik kanun “vait veya temin edilen menfaatler seçmenin seyahat, yemek, içki ve nakil masrafları veya hizmetlerinin mukabili olarak gösterilse dahi hüküm aynıdır” diyerek seçmenin naklini sağlayan, para veren, hizmetinin karşılığı olarak ödeme yapan veya yapmayı vaat edenin de suç işlediğini ifade etmiştir.
Siyasi parti mitinglerine otobüslerle taşınan, yemek yedirilen, harçlık alan şahısların olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu durumda bu kişiler suç işlemiş olur mu? Cevabımız hayır olacak. Çünkü önemli olan söz konusu fiilin oy almaya dönük olmasıdır. Partilerin propaganda malzemesi olan mitinglerin ise doğrudan oy kazandırdığı iddia edilemeyeceğine göre suç işlendiği söylenemez. Ancak sırf oyunu kullansın diye bir kişi bile olsa seçim bölgesine nakledilirse, yani seçmen bu yönde teşvik edilir ve menfaati temin edilirse suç işlenmiş olur.
Kanun ayrıca, yukarda yazılı para, menfaat, vait veya hizmetleri kabul eden seçmenin de aynı ceza ile cezalandırılacağını düzenleyerek haksız oy temini suçunu tıpkı rüşvet suçu gibi iki taraflı bir suç olarak düzenlemiştir. Söz gelimi, “Oy kullanırım ama uçak biletimi alın, harçlık verin, yemek yedirin” talepleri karşılanan bir seçmen, tıpkı menfaatlerini temin eden kişi gibi suçlu durumuna düşecektir.
31 Mart yerel seçimlerini geride bıraktığımız şu günlerde, söz konusu kanun maddesi hilafına birçok fiille karşılaştığınızı biliyoruz. Ancak belki de birçoğumuz bunun suç olduğunu henüz öğreniyor. İşte bu yüzden hiç bilmediğimiz, tanımadığımız suçlarla burun buruna iken suç edebiyatı yazarlarının böylesi bir maceradan imtina etmelerini kabul edebilir miyiz? Ben edemiyorum.
O zaman, bahara merhaba dediğimiz şu günlerde polisiye edebiyatla keyfimizi bir kat daha artırmak için bu suç tipini bir polisiye hikâyeye nasıl entegre edebileceğimizi yine mini bir atölye üzerinden tartışalım. Ve bir anti-kahraman yaratalım. Bir seçim dedektifi…
ÖRNEK OLAY : A Partisi Genel Başkanı, yaklaşan genel seçimlerden önce rakiplerini ekarte etmek adına o güne kadar denenmemiş bir şey yapmayı tasarlar. Siyasi kıvraklığı ile nam yapmış, devrin adamı olarak anılan, Aziz Nesin’in Zübük karakterini aratmayan bir siyasi figüre gider: Memduh Hepkazan. Ondan kendisi için seçim dedektifliği yapmasını ister. Seçim dedektifi Memduh Hepkazan’ın görevi, siyasi kıvraklığı sayesinde rakip partilere sızarak, haksız oy devşirmek için menfaat temin eden ve menfaat temin edilenleri tespit etmek, belgelendirmek ve polise ihbar etmektir. Memduh bu teklifi kabul eder ve hemen çalışmalara başlar. İş teklifleri, para pazarlıkları, imara açılmamış yerlerin parsellenmesi gibi nice dalaverenin ortaya çıkmasını sağlar. Ama en güçlü parti içinde yaptığı çalışmalar sırasında öneli bir bilgi edinir: Meğer tüm bu olup bitenlerin arkasında kimin olduğunun öğrenilmesi için rakip parti de bir siyasi dedektif arayışı içerisine girmiştir. Memduh Hepkazan bu durumu fırsata çevirir ve bir yandan A partisi için çalışırken bir yandan da rakip partilerin isteği üzerine A partisinin aynı suçlarını ifşa eder. Çift taraflı oynayan seçim dedektifi Memduh Hepkazan’ı ise seçim sonuçlarından sonra büyük bir sürpriz beklemektedir. Çünkü Memduh Hepkazan bağımsız adaydır. Partililer Memduh kendisi için çalışıyor zannederken Memduh esasen gizli seçim çalışması yürütmüştür ve nihayetinde seçimden zaferle ayrılır.
Siyasi arenada nice Hepkazanlar varken ve suç burnumuzun ucunda cereyan ederken, yepyeni bir anti-kahraman yaratmak ve polisiye edebiyata böylesi bir suç tipi kazandırmak bizim elimizde.
Denemeye değer.
[1] Ancak Kemal Tahir’in F.M.İkinci, F.M.Duran takma isimleriyle polisiye türde yazdığı romanları da vardır. Özellikle ünlü dedektif Mike Hammer’in kitaplarının dünyada popülerlik kazanmasıyla birlikte kaleme aldığı 4 Mike Hammer kitabı bulunmaktadır.
[2] Kitabın bir diğer yazarı politik lider Subcomandante Marcos’dur.
Av. Oğuzhan ASLAN
1989 yılında Oltu’da doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi’nde Vergi Hukuku ve Vergi Hukuku Uygulamaları bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladı.
2015 senesinde Kıyamet Günlüğü & Kayıp Hanedan isimli ilk polisiye romanı yayınlandı. 2018 yılında Çınar Yayınları’ndan çıkan Kanlakarışık adlı polisiye öykü derlemesinde bir öykü ile yer aldı. Ayrıca 221B adlı derginin 2 ve 12. sayılarında birer öyküsü yayınlandı.
2017 yılında gerçekleştirilen ve Cüneyt ÜLSEVER ile Suphi VARIM’ın konuşmacı olarak katıldığı “Polisiye Yazarlarının Gözünden Suçun Toplumsallaşması ve Adalet” adlı panelde moderatör olarak yer aldı.
Türkiye Polisiye Yazarları Birliği’nin kurucu üyeleri arasında yer alan ASLAN’ın çeşitli mali hukuk dergilerinde yayınlanmış hakemli ve hakemsiz makaleleri yanında vergi hukuku alanında çıkardığı iki kitabı daha bulunmaktadır.
Hâlâ İzmir Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır.