Zeynep Çolakoğlu’nu müzik yazıları, gotik/korku öyküleri ve yakın türlerdeki araştırmalarıyla tanıyorduk. Hayalet Müzik, Karanlıktaki Kadınlar, İstanbul’un Karanlığında gibi antolojilerin yanı sıra öykülerini içeren Mina’yı okumuştuk. Şimdi ise bir kimya yüksek mühendisi ve şarap tadımcısı kimliğiyle karşımızda: Karakarga Yayınları‘ndan çıkan Şarap Koyusu ‘nu yalnızca bir “şarap kitabı” olarak görmek haksızlık olur. Kitabın ikinci adı “Bir Sanat Eseri ve Kimya Öyküsü Olarak Şarap”tan da hareketle görüyoruz ki bu, “tanıdığımız Zeynep Çolakoğlu’nun şarap kitabı” tadında. Mitolojiden gastronomiye, kimyadan edebiyata uzanan yeni kitabını yazarıyla konuştuk.
-Röp: Koray Sarıdoğan
-Zeynep Çolakoğlu Fotoğrafı: Merve Nejva İnceler
Zeynep, hoş geldin. Şarap Koyusu‘nu tebrik ederim. Kısa sürede tekrar baskı yaptı sanırım. Nasıl gidiyor bu açıdan?
Merhaba Koray, hoş bulduk. Çok teşekkürler, evet, Şarap Koyusu yaklaşık bir ay gibi bir zamanda yeni baskıya girdi. Baskısı da içeriği gibi kendi şarabi yolculuğunda akıp gidiyor.
Okur seni bugüne dek korku öykülerin, müzik yazıların ve benzer konulardaki araştırmalarınla tanıyordu. Bir şarap kitabı yapma fikri nasıl ortaya çıktı?
Şarap yazarlığı ve tadımcılığı gizli gizli başka bir damardan ilerliyordu aslında. Büründüğüm kimlikler arasında en renkli, neşesi biraz fazlaca kaçkın ve bilimsel olanı diyebilirim. Kimya mühendisliği mesleğim icabı makro düzeyde üretim aşamaları, mikro düzeyde ise kimyasalların yapısı fazlaca ilgimi çekiyordu. Üniversite yıllarımdan bu yana şarap üretimi ve tadımı konularında çeşitli eğitimler aldım, araştırmalar yaptım. Tadım, üzerinde bol bol okumakla birlikte deneyimle de desteklenmesi gereken bir alan. Bu noktada Apelasyon İzmir tadım grubuyla başlayan yolculuğum, ardından Bülent Dinler’in tadım grubu Vinguru ile devam ederek bana çok şey kattı. Apelasyon tadım grubu e-dergi üzerinden devam etmeye başladığında ben de dergiye şarap üzerine makaleler yazarak katkıda bulunuyordum. Ama arka planda yaptığım çalışmalarla birlikte aslında elimde bir kitaplık malzeme birikmişti. Yazılarımı yakından takip eden sevgili dostum Akın Öğe ile ikizim Merve Çolakoğlu’nun artık bir şarap kitabı yazmam gerektiği konusunda ısrarları ile bugünlere geldik. ?
Başta yazdığım gibi, yalnızca “şarap kitabı” diyerek okuyanları yanıltmayayım. Şarap Koyusu‘ndaki bu özgün ve disiplinlerarası notaları oluşturmak için nasıl bir çalışma süreci geçirdin?
Yazdıklarıma bir parça olsun denk gelmiş olanlar bilir, mutlaka farklı disiplinlerden beslenirim, öykülerimin üzerine yağan bir müzik, içine sinen bir şarap olur muhakkak. Sanırım benim düşünme tarzım bu. O nedenle ne yazarsam yazayım ortaya çıkan şey, ana yolu çeşitlendiren patikaları keşfederek kendi yolunu bulmaya çalışan bir özellik taşıyor.
İstanbul’un Karanlığında adlı son öykü kitabımdan örnek vereyim. Bu kitapta yer alan Ada öyküsü Eric Le Pont Noir adlı kadim bir vampir ve yüzyıllardır peşini bırakmayan Deus Meus et Omnia adlı yayınevi görünümlü, ona düşman bir başka vampir tarikatının entrikalarını anlatır. Köşe yazarı Elâ, özel bir anlaşma için yayınevi tarafından bir şarap evine davet edilir. Trakya bağ rotası üzerinde bulunan, gotik tasarımı, şarapla dolu havuzu ve enfes mahzen restoranıyla öyküde geçen bu şarap evi, aslında bağ rotasında ziyaret ettiklerimden birine gönderme yapmaktadır. Öykü, butik şarap üreticisinin tarzı, kan şarap ilişkileri, tadım notları gibi ayrıntılarla çeşitlenerek devam eder, şarapla anlatıma kavuşur.
Orkide Ünsür ile ortak kitabımız olan bu korku antolojisi de Mart 2020’de Karakarga’dan çıkmıştı.
Şarap Koyusu’nda da benzer şekilde bu sefer şarabı öyküsel bir dille ve farklı konularla anlatmayı seçtim. “Şarabın Kimyası” adlı ilk bölüm, şarabın mitolojisinden, tarihinden yola çıkarak, müzik ve edebiyatla kesişim noktaları üzerinde nefes alan, ardından aromaların kimyasal arka planına göz atarak tadımdan bahseden bir tarzda. Ancak buradaki şarap tadımı her yerde bulabileceğiniz tipik tadım aşamalarından biraz farklı; bu sefer seslerle, sanki bir öykü okurmuşçasına duygularla şarabın dilini çözmeye çalışan sanatsal ve anlaşılabilir bir yaklaşım yarattım. “Gece Badesi Diyalogları” adlı ikinci bölümde ise şaraba farklı bakışlarını dâhil etme gayretiyle dünyanın dört bir yanından hem şarap hem de sanat aşığı şarap üreticisi, önolog ve akademisyenlerle yaptığım söyleşiler yer alıyor.
Kitabın kısa sürede ikinci baskıya girmesini en çok neye bağlıyorsun? Bunu biraz da yayıncılık dinamiklerimiz açısından soruyorum.
Karakarga çok dinamik ve yaratıcı bir yayınevi. Ses getirecek bir eseri hemen fark edip, sesinin etkileyici bir armoni yaratarak okurlara ulaşması için yerinde önerilerde bulunup hızlı aksiyon alıyorlar. İletişimleri güçlü ve net bir duruşları var. Şarap Koyusu beni olduğu kadar Karakarga ekibini de heyecanlandırdı. Dionysos’un sesi duyulur diye inandık, güçlü bir iletişim bağı oluştu ve yerinde kararlar aldık. Şimdi hepimiz kadehimizdeki farklı farklı kızıllarla süreci keyifle izliyoruz.
Kitapta, şarap üretimine dair notlar ve röportajlar da var. Türkiye’nin iyi üzümlere, iklime ve şarap üretimine sahip olduğu bilinir. Bugün bu konuda ne durumdayız? İyi şaraplar için çok uzağa gitmek gerekiyor mu?
Anadolu topraklarına şarabın gelişi Hititlerle olmuş yani M.Ö. 2000’ler. Bu toprakların şarap kültüründe çok kadim bir yeri var. Zaman içinde Avrupa almış başını gitmiş ama Anadolu uyanışta. Son dönemde yüksek kapasiteli kaliteli şaraplar üreten ve uluslararası düzeyde tanınan Kayra ve Kavaklıdere’nin yanında Anadolu’nun dört bir yanında butik üreticiler var ve inanılmaz eserler üretiyorlar. Dahası sadece bu topraklarda yetişen yerel üzümleri de işliyorlar ki bu bize oldukça değer katan ve bizi farklılaştıran bir şey. O nedenle hiç uzağa gitmeye gerek yok. Doğu’da Elazığ, Diyarbakır, güneyde Hatay, Antalya (Elmalı), batıda Urla, Çeşme, Manisa, Denizli, Kuzeyde Trakya, ortada Ankara, Kapadokya pek çok iyi üreticiye, şaraphanesine ya da şaraplarına rahatlıkla ulaşabileceğiniz yaşam durakları. Hatta Urla Bağ rotası, Güney Ege Bağ rotası ve Trakya Bağ rotası adında güzergâhları takip ettiğinizde birçok butik üreticiye uğrama, tadım yapma, oteli olanlarda biraz daha uzun süre bağ havasını ve şarabı tanıyarak zaman geçirme şansınız da var.
Peki biz yıllarca metal dinleyip bira içtik; oysa şarabın metal müzikle bambaşka bir ilişkisi olduğunu okuyoruz. Yanlış içkiyi mi içmişiz? 🙂
Metal festivalleri ve konserleri biranın sular seller gibi aktığı yerlerdir. Güneşin altında heavy metal dinlerken serinlemek, şişeleri tokuşturmak, Marduk’ta headbang yapmanın keyfini yakalamak için bira ideal bence. Şarap ise kendine alan açmak ister. Müzikle, kişiyle, ambiyansla kaynaşmak ve aura’ya bizzat katkıda bulunmak ister. Son gittiğim Çek Cumhuriyeti’nde gerçekleşen Brutal Assault festivalinde bunun için mahzen gibi bir taş binanın serinliğine yerel birkaç şarap üreticisi davet edilmiş, şarapseverlerin metal eşliğinde tadım yapmasına ve fanzin karıştırmasına olanak verilmişti, çok hoştu. Tabii Fransa’daki festivallerde şarabın ağırlığı daha fazla çünkü içkinin kültürel bir boyutu da var. Bunun dışında gece evde Deathspell Omega açmışsınız, o kaotik müzikte notaları, armoniyi yakalamaya ve arkadaki felsefeyi de anlamaya çalışırken bira değil de şarap gider bence, hem de şöyle keskin köşeli bir cabernet. Belki Urlice Artizan Cabernet Sauvignon. ?
Aslında biraz da kendimden yola çıktığım bir sorum var: Eskiden yazarlar belli bir tür ve konu skalası üzerinden oluşturuyordu külliyatlarını. Bugün bizler farklı alanlardan, farklı türlerden çok yönlü işlerle okur karşısına çıkıyoruz. Sen bunu bir risk olarak görüyor musun?
Bence bu belki okur kitlesinde kafa karışıklığı yaratma ihtimaline rağmen seve seve alınması gereken bir risk. O karışıklık hazza, olmadı araştırmak istenen/istenmeyen yollara evrilecek, keşfetmeyi sevenlere hitap edecektir diye düşünüyorum. Ben kendi zevklerimde ve beslendiğim yerlerde de aynı şeyi buluyorum. Stan Getz’in en sevdiğim albümü, caz ile bir samba türü olan boss nova’nın kesişimi olan “Jazz Samba”dır. Bu albüm aynı zamanda Stan Getz’e ciddi bir başarı getirmiş, bu türün önünü açmış ve albümde yer alan efsane parçalardan “Desafinado” Grammy ödülü kazanmıştır. Bununla birlikte bir yazar olarak farklı damarlardan beslenmenin yazım tarzını zenginleştirdiğini, düşünme eylemlerini derinleştirdiğini ve hayal gücünü başka bir boyuta taşıdığını düşünüyorum.
Benden bu kadar. Eklemek istediklerin varsa tam sırası. 🙂
Çok içten ve tam da konuşmak istediğim noktalara parmak basan özgün bir söyleşi oldu. Çok teşekkür ederim. Şarap Koyusu’nu yazarken, şimdi anlatırken ne çok bahsettim müzikten, değil mi? Bu yoğun müzikal çerçeve taşmak istiyor her yerden sanki. İşte bu nedenle ben de Spotify’ı bir çanak olarak kullandım ve kitapta geçen tüm şarkıları bu listede topladım. Spotify’da Şarap Koyusu adını aratanlar listeye ulaşabilirler. Güzel bir kadeh favori şarap eşliğinde sözcükler şarkılarında dans etmeli diyorum. Teşekkürler. Sevgiler.
Şarap Koyusu · Tanıtım Bülteni
Zeynep Çolakoğlu’nun yazdığı Şarap Koyusu Karakarga Yayınları’ndan çıktı. Bir kimya mühendisinin merakı, bir şarap tadımcısının tutkusu ve bir edebiyatçının zengin anlatımıyla şarabın öyküsünü dinlemeye hazır mısınız? Şarap Koyusu kitabında Zeynep Çolakoğlu bu üç kimliğini bir araya getirerek şarabın binlerce yıllık öyküsünü tüm boyutlarıyla bizlere anlatıyor. Üstelik bu anlatımına şarap sektöründe önemli yeri olan isimleri de konuk ediyor ve bütün bu serüvenin bitimine eklediği şarap sözlüğüyle bu konuda derinleşmek isteyen okurlarına bir başlangıç yapma fırsatı sunuyor.
“Kadehinizde dans eden, ruhunuzu süsleyen şiirsel bir içkidir şarap. Nice sanat eserlerine ilham kaynağı olmuş, şarkılarınsa tam kalbine yerleşmiştir. Ancak şarap esrimenin olduğu kadar dengenin de sembolüdür. İşte bu nedenle Antik Yunan’da sarhoş olmak hoş karşılanmazdı, Pisagor adaleti ve ölçülülüğü sağlayan özel bir kadeh tasarlamıştı.
Şarap sizinle aromaları aracılığıyla konuşur; bazı aromalar fısıldarken, bazıları bağırabilir ya da başlarda hoş gelip bir süre sonra tırmalamaya başlayabilir. Yudum yudum bir öykü anlatır size şarap. Dinlemeye ve sabretmeye hazır olanlara kendini açar. Kimi zaman karmaşık çağrışımlar yapar. Onun dilini çözmek iyi bir analizin temel taşlarındandır.
Her şey dilini çözmekle bitmez tabii ki. Bir de karakteri vardır. Karakterinin kompleks yapısı elinizin kadehe birkaç kez isteyerek gitmesiyle açıklanabilir. Hakkında yeni şeyler öğrendikçe daha fazla ilginizi çeken insanlar gibi, sürprizlerle dolu, çok boyutlu olması ve öyküsüyle içenleri alıp götürmesi karakterinin kompleks yapısından ileri gelir. Peki, tüm dikkatinizle onu dinlemeye hazır olduğunuzda, öykünün tam ortasında çekip gitse ne olur? Bazı şaraplar bir ömürlük haz bırakırken bazıları neden çekip gider?
Homeros Ege Denizi’ni ‘Şarap Koyusu Deniz’ diye tarif eder. Ege’de atan bir yürekle yazılan bu eser de Homeros’un bakışından başlayarak şarabı anlatır.”
Şarap Koyusu · Arka Kapak
Bir Sanat Eseri ve Kimya Öyküsü Olarak Şarap: Tanrıların içeceği, yüce kralların sofralarının eksilmez iksiri. Şarap… Mitolojiden edebiyata, ziyafet sofralarından günlük sofralara uzanan kadim bir yolcu. Anadolu topraklarının şarapla 7 bin yıldır süren dansı, günümüzde Ege’nin, Trakya’nın ve Anadolu’nun butik şarap üreticilerinin, büyük içki gruplarının özverili çalışmalarında can buluyor. Şarap, varoluşu itibarıyla sanatla, müzikle, gastronomiyle girift bir yaşam sürerken, şarapseverler de bu eşsiz varoluşa tanıklık etmenin keyfini sürüyorlar.
Zeynep Çolakoğlu, kimya yüksek mühendisi ve şarap tadımcısı kimliği ile edebiyatçı kimliğini birleştiriyor; şarabın Dionysos’la literatüre giren serüvenini, üretimine dair incelikleri, şarabın kendine has jargonu ve lügatiyle anlatıyor ve bu anlatıyı küçük bir şarap sözlüğü ile taçlandırıyor. Şarap sektöründe aktif bir yere sahip olan, aynı zamanda sanatın çeşitli kollarıyla, müzikle ya da edebiyatla ilgilenen konuklarıyla şarabın serüvenini irdeliyor. Şarabın ABC’si, damaklarda ağdalanan bu kadim iksirin tüm sırları Şarap Koyusu’nda can buluyor.
Zeynep Çolakoğlu Hakkında

Şarap Koyusu ‘nun yazarı Zeynep Çolakoğlu.
Korku yazarı, müzik eleştirmeni, kimya yüksek mühendisi, şarap tadımcısı/yazarı olan Zeynep Çolakoğlu, III. Kurşunkalem Edebiyat Dergisi Öykü Ödülü’nü kazanan öykü kitabı Mina’dan sonra (2016, Nezih-Er), Karanlıktaki Kadınlar (2018, Bilgi), Hayalet Müzik (2019, Artemis), İstanbul’un Karanlığında (2020, Karakarga) korku antolojilerinde öyküleriyle yer aldı. WSET 2.Seviye Şarap Yeterlilik Programı, EGESEM Şarap Üretim Teknikleri, Türkiye Sağlık Vakfı Fitoterapi Eğitimi sertifikalarına sahip. Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği (FABİSAD) üyesi.