Ömür Uzel, kalemini kurgu dışı çalışmalar ve daha ağırlıkla röportajlar üzerinde oynatan bir yazar. OT Dergi’deki röportajlarının yanı sıra geçtiğimiz süreçte Karakarga Yayınları’nca yayımlanan Tarihe Geçen Savunmalar ve Tarihe Geçen İtiraflar kitapları da tekrar baskılar yaparak çok okundu. Şimdi çağımızın en önemli düşünürlerinden Slavoj Žižek üzerine bir derlemesiyle okur karşısına çıkan Ömür Uzel’le Žižek’i, kitabını ve çalışmalarını konuştuk.
Ömür selam, hoş geldin. Yeni kitabını tebrik ederek başlamak isterim. Nasıl ilk tepkiler, yorumlar?
Selam Koray. Çok teşekkür ederim. Tepkiler iyi yönde. Aldığım güzel yorumlar, beni heyecanlandırdı bile diyebilirim.
“Neden Žižek” klişesine girmeyeceğim ama soruyu biraz tersten soracağım: Konumuz Slavoj Žižek. Kitabın alt adı “21. Yüzyıl İletişim Çağının En Radikal Düşünürü”. Oysa Žižek aslında 80’lerin sonundan itibaren okunan, varlık gösteren birisi. Kitap için çizdiğin bu çerçeve neye işaret ediyor?
Slavoj Žižek, 21. yy düşünce yapısını etkileyen ve hâlâ eserler veren bir düşünür olduğu için onu bu şekilde tanımladım. Yazarlar/düşünürler ilk eserlerini verdikleri dönemde anıldığı gibi, eğer yaşıyorlarsa yani hâlâ hayattalarsa daha çok etkiledikleri dönemle anılırlar. Baktığımız zaman Žižek, 21. yy’ın başlarında ülkemizde daha tanınır hale gelmiştir. Ve fikirleri bu dönemde daha popüler olmuştur. Kaldı ki Žižek, 21. yy’da hâlâ eserler vermeye ve dünyayı değerlendirmeye devam etmektedir. Bu da onu bu yüzyılın düşünürü yapar.
Mutfak aşamasına gelmek istiyorum biraz: Fikir nasıl çıktı ve çalışma yöntemin nasıldı? Ne kadarlık bir sürecin ürünü bu kitap?
Yaşadığı çağı etkileyen bir düşünür Žižek. Bu nedenle genç okurun onu tanımasında bir katkım olacaksa bunun benim için çok önemli olduğuna kanaat getirdim. Ve bu mütefekkirin çağdaşları tarafından daha anlaşılır olması için bir şeyler yapmak istedim. Yayınevi ile yaptığımız görüşmelerde Žižek’in dünya görüşünü, metinlerinin öne çıkan noktalarını, onu popüler yapan yönlerini, etki yaratan konuşmalarını genç okuyucuyu sıkmadan onlara tanıtacak kitaplara ihtiyaç olacağını düşündük. Buradan hareketle böyle bir kitabın hazırlığına başladım.
Çalışma yöntemi olarak Slavoj Žižek’in yazdığı kitaplar dışında Žižek hakkında yazılan akademik çalışmaları, makaleleri toparladım. Bu çalışmalara, akademisyenlerin Žižek hakkındaki görüşlerine kitapta geniş yer verdim. Žižek’in kendisine ait yazılarının, konuşmalarının içinden yaşadığımız çağı ilgilendiren ve en çok rağbet gören fikirlerini kitaba taşımaya özen gösterdim. Dolayısıyla hazırlık çalışmaları, araştırmalar, okumalar vs. kitaba son şeklini vermek biraz zaman aldı.
Şunu özellikle vurgulamak isterim; yazdığım kitabın amacı Žižek’in fikirlerini kendimce yorumlamak, eleştirmek, değerlendirmek kesinlikle değil. Amacım; genç okurun çağdaşı olan bir düşünürün yaşadığı dönemle ilgili tespitlerini pas geçmemesini sağlamak.
Buna paralel olarak: “Žižek felsefesi”nin alametifarikası biraz da felsefeyi “felsefe yapmak”tan çıkaran, günlük hayata, dünyaya bakışa dair pratiğe dönüşmeye müsait cevaplar da sunması. Felsefeden de Žižek’ten de uzak bir okur için de senin kitabın bu bağlamda bir verim vaat ediyor mu?
Sanırım Slavoj Žižek’i anlatan çok doğru bir tanım bu: “Felsefeyi, felsefe yapmaktan çıkaran!” Benim burada önemsediğim şey şu; bir düşünürün fikirlerinin teoride kalmasından çok, pratik hayatta da bir fayda sağlıyor olması. İnsanların günlük problemlerine bir çözüm bulabiliyor olması. Bu nedenle Žižek’in yaşadığımız çağı ilgilendiren ve pratikte bir karşılığı olan fikirlerine kitapta yer vermek istedim. Dolayısıyla söylediğin şey çok önemli. Kitap, felsefeden de Žižek’ten de uzak bir okura ulaşabiliyor olmayı istiyor.
2000’lerden sonra, özellikle son yıllarda dünyada ve Türkiye’de popüler yayıncılık trendi daha çok özü veya özeti vermeye yönelik. Destek Yayınları’nın Felsefe Serisi örneği gibi… Senin kitabının da iddiası “ön bilgi” vermek. Bu kitaplar da hayli ilgi görüyor, “sıkıcılık” önyargısını kırıyor sanki. Bu okur eğilimini nasıl yorumlarsın?
Orta okulda ders kitaplarında bize edebiyat dünyasına etki eden yazarlar okutulurdu. Biz, onların kitaplarını almadan önce ders kitaplarında onlara ait metinleri okuduk ve o yazarlardan haberdar olduk. Burada da benzer bir durum söz konusu. Slavoj Žižek hakkında bir ön bilgiye sahip olmak, okurun Žižek külliyatına yönelmesine vesile olabilir. Şunun gibi; bir şairin şiirini dergiden okuyan okur, ilgisini çektiği takdirde o şairin kitaplarına yönelir. O dergi, şairi tanıtma vazifesi görmüş olur. Belki de dergide rastlamasaydı, o şairle hiç tanışmayacaktı okur. İşte bu kitapta Slavoj Žižek’in fikirlerinden bir parça sunarak, okuru Žižek külliyatına yönlendirmek istedim. Zira “sıkıcılık” önyargısını kırmak; fikirlerin sıkıcı değil, ilgi çekici olduğunu okura ulaştırmaya çalışmak istediğimiz bir şey.
Peki bu ön bilgi veya özet eğiliminin bilgiyi özümseme noktasında dezavantajları olabileceğini düşünür müsün? Önyargı duyduğu konulara bu kitaplarla girmek isteyen okurlara nasıl bir yol haritası önerirsin?
Bilâkis. Eğer düşünürün/yazarın fikirleri okura cazip geldiyse, okur onu daha derin tanımak isteyecektir. Ve bu durum okuru, yazarın/düşünürün fikirlerini daha detaylı öğrenmeye itecektir. Ön bilgi olarak sunulan özet bir çalışmanın okur açısından bahsettiğin önyargıyı kırmasına ve o düşünüre/yazara şans vermesine vesile olabilir diye düşünüyorum.
Senin bireysel Žižek tarihin nedir? Ona ilgin, onunla ilgili okumaların ne zaman nasıl başladı?
Žižek, bizim ilk bakışta bir araya getiremeyeceğimiz konu ve kişileri bir arada okuyarak bize ilginç bir bakış açısı sağlıyor. Diyalektik gücü yüksek “radikal solcu” olarak anılan bir teorisyenin sinemadan Hegel’e, inançtan reklamcılığa, kitle kültüründen popüler televizyon dizilerine kadar bambaşka alanlarda fikir beyan ettiğini görmek onu fark etmek için yeterli. Bence o gerçekten olağanüstü çeşitliliğe sahip etkileyici bir filozof. Üstelik nüktedan, radikal ve cesur. Dolayısıyla benim ilgimi çektiği zamanlar da yakın bir tarih değil. Eserleriyle/söyleşileriyle/yazılarıyla tanıştıkça bu sıra dışı teorisyenden hızla etkilendiğimi söyleyebilirim. Mesela Slavoj Žižek’in ‘Yamuk Bakmak’ isimli bir kitabı var. Bu kitap beni çok etkilemiştir. Žižek, burada gerçeğe/nesneye ‘Yamuk Bakmak’ tanımını kullanıyor. Ve bu yamuk bakış sayesinde nesneye doğru bir bakışla baktığımızda görmemizin pek mümkün olmadığı farklı bir açıyı yakalıyoruz. Yani dümdüz, doğru bir bakışla hiçbir zaman yakalayamayacağımız bambaşka bir bakış açısı sunuyor bize Žižek. Bu çok etkileyici değil mi? Žižek gerçeğe yamuk bakarak, bizi gerçekliğe yeniden bakmaya davet ediyor. Böylelikle ufkumuzu da açıyor. Kısacası onunla ilgili ne zaman bir şey okusam ya da izlesem ona olan ilgim her seferinde daha da artıyor.
Künyede Karakarga’nın tanıdığımız kadrosunun yanında Editör olarak Seçil Epik ve Yayın Danışmanı olarak Ali Lidar geçiyor. Bu kadro neden ve nasıl bir araya geldi?
Ali Lidar yıllarca felsefe dersleri vermiş, birçok farklı türde olduğu gibi biyografi türünde de eserler vermiş önemli bir yazar. Bu yüzden bu kitapta onun tecrübesinden, fikirlerinden yararlanmayı çok istedim. Sağ olsun kitabın yayın danışmanı olarak bu projede yer aldı. Onun isminin bu kitapta yer alması beni çok mutlu etti. Seçil Epik de daha önce ‘Tarihe Geçen İtiraflar’ kitabının editörlüğünü yapmıştı. Bu kitapta da yine birlikte çalıştık.
Ömür Uzel külliyatına baktığımızda karşımıza röportajlar ve kurmaca dışı ürünler çıkıyor. Seni bu türlere yönlendiren etmenler neler oldu?
Röportaj yazarlığı bir tutku benim için. OT dergisinde 2017’den bu yana röportajlar yapıyorum. Başarının ete kemiğe bürünmüş hallerini karşıma almak, onlarla saatlerce sohbet etmek, onlardan tecrübelerini dinlemek benim için bir okul. Yaşar Kemal’in “Röportaj bir yaratmadır. Gerçeğe, gerçeğin, yaşamın özüne yaratılmadan varılamaz” cümlesi çok iyi anlatır röportajın önemini. Zaten röportaj yapmanın en güzel tarafı da budur. Röportaj yaptığınız kişilerin gerçek kimliği ile karşı karşıya kalırsınız. O artık hiçbir tiyatro metninin, hiçbir kurgunun, hiçbir kostümün arkasında değildir. Doğru soruları sorarsanız, altyapısı sağlam cevaplara ulaşırsınız. Hatta akademik bir ders dinlemiş gibi bile olabilirsiniz. Bu nedenle röportajlar hayatımın ve işimin bir parçası olmaya devam edecek.
Kurgu dışı kitaplar ise başka bir konu. Çok sevsek de bazen yaratılmış dünyalardan ve karakterlerden uzaklaşmak isteyebiliyoruz. İyi araştırmalar ışığında yapılan kurgu dışı kitapların okurun kültürel birikimine de faydalı olacağı kanısındayım. İlk kitabım olan ‘Tarihe Geçen Savunmalar’ da bu amaçla yapılmış bir kitaptı. Hayatı mücadele ile geçmiş ve dünya tarihine yön vermiş on beş önemli ismin savunmasından bölümler yer alıyor kitapta. Kitap, Sokrates’in savunmasıyla başlıyor. İçinde Deniz Gezmiş’ten Adnan Menderes’e, Fidel Castro’dan Aliya İzzetbegoviç’e, Sabahattin Ali’den Aziz Nesin’e kadar birçok farklı isim var. İdeolojileri, suçlandıkları konular tamamen farklı ama haksızlığa karşı direnişleri, özgürlük ve onur mücadeleleri ortak. Tarihi bir önem taşıyan, zekice yapılmış bu savunmaları derleyerek tek bir kitapta toplamak istedim. Savunmaların en pik yaptığı noktaları seçerek okura bir okuma kolaylığı da yaratmaya çalıştım. ‘Tarihe Geçen İtiraflar’ ise ikinci kitabım. Burada da yine karşımıza dünya tarihine adını yazdırmış on üç isim çıkıyor. Dünyaca ünlü yazarların, şairlerin, siyasetçilerin, filozofların, devrimcilerin, devlet insanlarının kendileri ile ilgili itiraflarını tek bir kaynakta topladığım bir derleme kitap oldu. Eserleri tek bir çatı altında saklayarak geleceğe ulaştırma fikrini seviyorum. Bu yüzden bu tarz kurgu dışı kitaplara yöneldiğimi söyleyebilirim.