Psikoloji mezunu, Felsefe öğrencisi, dünyanın farklı coğrafyalarını deneyimlemeyi sürdüren bir gezgin ve aynı zamanda bir yazar: Aklı Üç Karış Havada, Gölgelerin Güncesi ve Ruhsal Saat Tamircisi kitaplarının yazarı Lidya Nasman konuğumuz.
Okuma oranının çok düşük olduğu ülkemizde yazar olmak hakkında ne düşünüyorsunuz?
“Yazar çok, okur yok” demişti yayınevi editörüm. Gerçekten okur mu yok, yoksa insanların okumaya ayıracak bütçeleri mi yok, işte orası tartışılır. Üstelik konu sadece bütçe de değil. Doğu’daki köylere bakın; idealist bir öğretmen oraya gittiğinde kendi çabalarıyla öğrencilerine kütüphane kurmaya çalışıyor, sosyal medyada paylaşım yaparak destek bekliyor. Bu gibi durumlara hepimiz denk geliyoruz.
“Herkes okumalı” diye ahkam kesecek değilim. İnsanların karnını zor doyurduğu, soğuk havalarda nasıl ısınacağını dert ettiği bir toplumda okumuyorlar diye kızamazsınız. Maslow’un hiyerarşi piramidi bu konuyu çok iyi özetler. Bir insan yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamadan kendini geliştirmeye zaman ayıramaz. İnsanlar önce refah içinde yaşayacak ki gelişimine zaman ayırabilsin. Ekmeğin fiyatını düşünen biri eline kitabı alsa da konsantre olup kaç sayfa okuyabilir ki?
Yazar olmak yalnızca okuyucu az olduğu için zor değil. Aslında konu çok daha başka, siz ne kadar nitelikli, ne kadar özgün bir eser ortaya koyarsanız koyun, tanıdıklarınız ya da paranız yoksa birinin sizi keşfetmesi için yıllarca beklemek zorunda kalabilirsiniz ya da hiç keşfedilmemeniz bile daha yüksek bir olasılıktır. Bu durum tüm dünyada maalesef aynı. Harry Potter’ın yazarı Joanne Rowling birçok yayınevi tarafından reddedildi, hatta okuyucuların yazarı erkek sanması için kitapları J K. Rowling olarak basıldı. Kısacası yazar olmakla ilgili tek düşüncem; çaba gerektiren, hayal kırıklığına yer olmayan, başkalarından önce kendin için kaleme kağıda sahip çıkman gereken bir meslek olduğudur.
Sizce edebiyat insanları değiştirebilir mi? Yazdıklarınızla okuyucunun hayatına dokunduğunuzu düşünüyor musun?
Yazdıklarımla okuyucunun hayatını değiştirmek ve hatta başucu kitabı olmak gibi bir kaygım hiç olmadı. Ben her zaman öncelikle kendim için yazdım, kendi merakımı gidermek, kendi ruhuma iyi gelmek için. Her zaman savunduğum bir şey vardır. Örneğin; kişisel gelişim kitaplarını ele alalım. Adı üstünde kişiseldir, herkeste işlemesi, aynı etkiyi yaratması mümkün değildir. Okuyucunun beklentisi neyse o kadarını verebilirsiniz.
“Bir kitap okudum, hayatım değişti” cümlesinde hayatı değişenler yalnızca bunu isteyenler, değişime açık olanlardır. Bunu bazen bir kitap yapar, bazen ise tek bir cümle yeterli olabilir. Edebiyat da dahil olmak üzere, sanat başkasının hayatını değiştirmek için değil, kendini ifade etmek için vardır. Ben kendimi ifade etmeyi başkalarının hayatına dokunmaya tercih ediyorum. Yazdıklarımla birilerinin hayatına dokunabiliyorsam da mutluluk duyarım. Benim kaygım birilerinin hayatına dokunmaktan ziyade daha çok okunmak, daha çok insana ulaşmaktır.
Yazar olmasaydınız hangi mesleği tercih ederdiniz?
Moda tasarımcısı, yönetici asistanlığı, proje yöneticiliği gibi çok farklı sektörlerde çok farklı meslekler yaptım aslında. Sadece yazar değil, aynı zamanda psikoloğum ve bu meslekte ilerleyebilmek için eğitimler almaya devam ediyorum. Yazarlık benim mesleğim diyemiyorum; çünkü bir işin meslek olması için gelir elde edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde hobi demek daha doğru oluyor bence.
Lidya Nasman: “En Çok Emek Verdiğim Kitabım
Ruhsal Saat Tamircisi“
Kendi kitaplarınız arasında bir favoriniz var mı?
Tabii ki var. En çok emek verdiğim en değerlisi oluyor ki en çok emeği Ruhsal Saat Tamircisi’ne verdim. İçeriği ve konusu o kadar geniş kapsamlı ki tarih, felsefe, bilim, spiritüalizm, sosyoloji gibi bir çok farklı alanda uzun süreli araştırmalar yapmamı gerektirdi. Yazmaktan daha fazla zamanı okuyup öğrenmeye, doğru kronolojik düzenlemelere harcadım. Hayatımdaki en önemli soruya cevap aradım. Neden dünyadayız? Buraya rastgele atılmış ve unutulmuş olabilir miyiz? Yoksa koca bir işleyişin parçası mıyız? Doğuyor, yaşıyor ve ölüyor muyuz? Bu kadar basit mi?
Cevap bulabildiniz mi?
Evet dersem abartmış olurum. Zaten cevabı bulduğum anda kendimi Mesih ilan edeceğimi de buradan belirtmek isterim. Ama en azından bu soruları gerçekten sorabildim. Üzerinde uzun süre düşündüm, kendime göre bulduğum cevapları kâğıda döktüm ve dört yüz küsür sayfalık kitap haline getirdim.
Peki kimdir bu Ruhsal Saat Tamircisi?
Bedenin bir son kullanma tarihi vardır; ancak ruhumuz zamansızdır ve genelde zamana ayak uydurmakta zorlanır. Bu yüzden yaratılmış bir karakterdir Ruhsal Saat Tamircisi ve her okuyucuya göre kim olduğu farklıdır.
Kitapta ruh göçünden bahsediyorsunuz. Sizin bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Kitaba başlamadan önce reenkarnasyon ve ruh göçüne inancım neredeyse tamdı. Çünkü ölümün bir son olduğunu kabul etmek kolay değildir. Ya cennet ve cehenneme inanacaksınız ya da yeniden bedenleneceğinizi hayal edeceksiniz ki yaşamın bir anlamı olsun. Halbuki yaşamın anlamı tam da ölümde aslında. Ölüm olduğu, bir sonu olduğu için bu kadar değerli. Eğer sadece spiritüel kitaplar okuyarak hipotezimi destekleseydim ruh göçüne inanmaya devam ederdim. Ben her zaman inandıklarım kadar inanmadıklarımı araştırmayı severim. Bir fikrimiz varsa onu bilgiye dönüştürmenin tek yolu antitezini de okumaktır. Kitabı yazıp son noktayı koyduğumda aklımdan tam olarak şu cümle geçti: Bir kahve yapayım be! Bir daha mı geleceğiz dünyaya?
[su_button url=”https://kalemkahveklavye.com/ruhsal-saat-tamircisi-lidya-nasman-inceleme/” target=”blank” background=”#dae5da” color=”#000000″ size=”6″ icon=”icon: eye”]ŞİMDİ OKU · Ruhsal Saat Tamircisi · Ruhani, Felsefi, Psikolojik Bir Yolculuk [/su_button]