Ece Erdoğuş Levi’nin yeni romanı Her Şeyi Baştan Anlat, hep kitap etiketiyle raflardaki yerini aldı. Roman, 35 yaşında evli bir kadın olan Özlem’in bir akşam aniden kocasını terk edip âşık olduğu adamın evine gitmesiyle başlayan kötü olaylar silsilesinin sonunda kendini akıl hastanesinde bulmasıyla derinleşiyor. Sıradan bir aşk ve delilik hikâyesi gibi başlayan Her Şeyi Baştan Anlat Özlem’in akıl hastanesinde tanıştığı başka kadınların hikâyeleriyle birlikte bir anda derinleşiyor, bireysel penceresinin yanı sıra varoluşsa ve toplumsal noktalara dokunuyor.
Ece Erdoğuş Levi’yle metni ve çağrıştırdıklarını ameliyat ederek ama henüz okumayanlar için sürprizi bozmamaya da dikkat ederek yeni kitabını konuştuk. Keyifli okumalar!
Röportaj: Koray Sarıdoğan
Fotoğraflar: Şahan Nuroğlu
Yeni kitabınızı tebrik ederek başlamak isterim. Açıkçası alışıldık bir aşk hikâyesi gibi başladığını düşünmüştüm ki çok geçmeden bambaşka noktalara çekildi hikâye. Böyle olunca da Her Şeyi Baştan Anlat’ı oluşturan ilk fikir kıvılcımını merak ettim, en başta ne iken yolda neye dönüştü?
Teşekkür ederim. Akıl hastanesinde geçen bir roman yazma fikri zaten vardı aklımda. Bir önceki romanım Tuhaf Hikâyeleri Sever misiniz?’in başkahramanı Jaklin pek çok kez akıl hastanesine girip çıkmış biriydi ve orada da akıl hastanesinde geçen bölümler vardı. Şimdi fark ediyorum ki bu romanın denemesini yapmışım bilmeden. Sonra şiddetli bir aşk hikâyesi yazmaya başladım. İşin deliliğe gittiğini fark ettiğim noktada akıl hastanesi bana kendisi geldi.
Anlattıklarınız farklı açılımlara müsait ama aşk ve delilik gibi iki baskın imge üzerinden ilerliyor. Yine de klişe bir aşk-delilik ilişkisi değil bu. Tesadüfen mi oldu yoksa en baştan belli miydi?
Çok mutlu oldum yorumunuzdan dolayı. Klişe olmak hakikaten korktuğum bir şey. Tesadüf diyemem, çünkü kitabın ortaya çıkış noktası bu. Her şey aşkın deliliğe dönüşmesiyle başlıyor. Bir şeyi kurgulamaya başladığımda bir sürü fikir üşüşür, yazmaya başlamam ya da devam etmem için onlardan birinin beni ikna etmesi gerek. Önce ben sonuna kadar inanmalıyım. Yoksa yazamam. Bu bir yolculuk, nereye gittiğimi az çok biliyorum, bir plan var kafamda ama tam olarak neler göreceğim, nelerle karşılaşacağım bilemiyorum.
Her Şeyi Baştan Anlat, benzer konuları anlatan birçok kitaptan özellikle bir akıl hastanesi ortamında geçişiyle ayrılıyor. Anlatmak istedikleriniz için başka mekânlarda bulamadığınız hangi ifade imkânlarını buldunuz akıl hastanesinde?
Akıl hastanesi çok doğurgan, yazara çok fazla kahramanı anlatma ve çok renkli kahramanlar kurma imkânı tanıyan bir mekân. Ben en çok bu yanını sevdim bu mekânın. Başka başka kahramanlar kurmama, normal bellediğimiz çizginin ötesine geçmemi sağladı. Normal üzerinden anormali belirlemeye alışmışız, ben anormal bellediğimiz taraftan burayı tartmaya da çalıştım biraz. Öte yandan kısıtlayıcı ve tehlikeli bir tarafı vardı mekânın. Çünkü hastanenin belli kuralları ve düzeni var. Bunun üzerine epeyce bir çalışma yaptım.
Dışarıdaki hayatın kurbanı, mağduru olmuş, oradan bir şekilde dışlanmış akıl hastalarının hikâyelerini, onların arasına konulan baş karakter Özlem’in gözünden izliyoruz. Teoride Özlem de onlardan biri olduğu için farklılıklar ve benzerlikler muğlaklaşmaya başlıyor. Onlardan olmayan birinin gözünden anlatmaktansa Özlem’i seçmenizin nedeni neydi?
Tam içeriden bakmak istedim. Tanrı yazarla anlatmam da mümkündü tabii, ama Özlem’in bu hikâyeyi anlatması kendi hikâyesini temize çekmesi, yoluna devam etmesi adına çok önemliydi. Bir de Özlem’in yazması kendi tedavi süreci için de faydalı oluyor, yazarak terapi oluyor.
Özlem, başlarda “Asıl ‘gerçek’ insanlar burada tanıdıklarımdı. Macchiato’sunun köpüğü kaçmış diye garsonu azarlayanlar değil” derken sonradan “Delisi, akıllısı, bağımlısı, mahkûmu, hiçbiri fark etmiyor, tüm küçük topluluklar aslında hayatı taklit etmeye uğraşıyordu” diyor. “Akıllılığıma katlanamadığım için delirmiştim” de diyen Özlem’in fikir zikzaklarının, bir türlü gerçeklikten tamamen kopamayışının nedeni okura ne anlatıyor?
Özlem, ilk günleri saymazsak, “gerçek”le yeniden buluştuğunda hastaneyi yavaş yavaş tanımaya ve değerlendirmeye başlıyor, iyi ki de yapıyor, aksi halde savrulup gidecek belki. Kendi hikâyesiyle kalsaydı, belki de hepten kopacaktı. Belki de kurtuluşu oluyor bu bağ.
Özlem, öğrendiği hikâyelerin ağırlığı karşısında “gerçek” hayatla tanışıyor. Buradaki “gerçek” hayatın sertliğine ilişkin bir yorum. Öte yandan işler ilerledikçe hastanedeki kimi çıkar ilişkilerini, güçlü-güçsüz dengelerini anlıyor, bu yüzden de dışardaki hayatın kirli tarafı burada da karşısına çıkıyor. İnsanın özündeki kötülüğe dair bir isyanı bu. Akıllılığıma katlanamadığım için delirdim derken ise, önceki hayatındaki boşluk ve nitekim mutsuzluk var. Dahası akıl hastanesi sosyal bir ortam sonuçta, yaşananlarla fikirleri de zaman zaman değişiyor ya da zikzak çiziyor dediğiniz gibi. İçine girdikçe tanıyor hastaneyi.
Bir yanda mutsuz ve ihanete uğramış bir anlatıcı, diğer yanda da geleneklerin, şiddetin, tecavüzün kurbanı olan kadınlar var. Farklı yaşantılarda, farklı sorunlarla da olsa sonunda bir tür mutsuzluğa sürüklenişlerindeki alt metin nedir?
Türlü durumlar insanı deliliğe sürükleyebilir. Tabii ki Özlem dışındaki kadınların yaşadıkları çok ağır. Ama bu durumu yaşayan herkes de delirmiyor. İnsanın nasıl taşıdığı önemli. Özlem de taşıyamıyor. Aslında onu âşık olduğu adamın kapısına kadar getiren süreçte deliliği zaten var, o kapıda yaşadıkları sadece kırılma noktası, kopuş anı. Özlem onları tanıdıkça kendi hikâyesinden utanır duruma geliyor neredeyse. “Benim hikâyem onların yanında nedir ki?” diye düşünüyor. Özlem dışındakiler için en önemli alt metin Türkiye’de bunu yaşayan çok sayıda kadın olması. Karısını döven, bıçaklayan, çocuklarının önünde öldüren kocalar artık sıradan haber halini almaya başladı neredeyse, kadının delirmesi değil, bunu artık sıradanlaşan bir haber olarak dinlemek asıl delilik!
Başta kendi hayatı için bir tür kopuş yaşayan Özlem, akıl hastanesinde gerçeklikle hayal arasında gidip gelirken başkalarının hikâyelerini dinlediği zamanlarda kendi travması geri plana çekiliyor. Başkalarının acıları daha mı önemli onun için yoksa kendini anlaması, hatta belki iyi hissetmesi için bir araç mı oluyor?
Aynen söylediğiniz gibi. Demin söylediğim mesele, Özlem’in kendi deyişiyle “aptal” aşk hikâyesi artık bir sorun olmaktan bile çıkıyor neredeyse. Yazmaksa ikinci terapi oluyor. Baştan anlatmak. Hem kendine yeni bir yol çiziyor böylece hem de diğerlerini de hayata tutunduruyor.
Okura ipucu vermeden sormak istiyorum. Delilik ekseninde normallik-anormallik çatışması üzerinde ilerleyen kitabın sonunda, Özlem’in aldığı kararlar okura ne anlatıyor sizce; sözgelimi normallik bir konfor alanı mı veya diğerleri gibi olmadan yaratacağımız bir konfor alanı yok mu?
Elbette var, Özlem de bunu yapıyor bence. Onun derdi artık normal ya da anormal kavramları değil, o dertleri bitiyor bence, ikisini de görüp tanıdıktan sonra yaşadığı kabul duygusuyla geleceğe yürümek.
Benden bu kadar Ece Hanım. Çok teşekkürler. Eklemek istedikleriniz varsa tam sırası. ☺
Teşekkür ederim.:)
Her Şeyi Baştan Anlat Hakkında
Özlem 35 yaşında evli bir kadındır. Bir akşam ani bir kararla kocasını terk edip âşık olduğu adamın evine gider. Orada onu kötü bir sürpriz beklemektedir: Bir eş! Evine geri dönen Özlem’in gerçeklerle bağı kopmuştur artık. Geçirdiği sinir krizi sonrasında gözlerini bir akıl hastanesinde açar. Âşık olduğu adamın hayali sürekli yanındadır ve Özlem’le konuşmaktadır.
Özlem’in akıl hastanesinde tanıştığı her hastanın farklı bir hikâyesi vardır. Kimi aklını rakamlarla bozmuş, kimi kavuşamadığı sevgilinin özlemiyle çıldırmış, kimi yangında kaybettiği çocuklarının acısıyla gerçeklik duygusunu yitirmiş bu insanlar Özlem’in dünyaya ve kendine bakışını değiştirebilecek midir? Özlem takıntı haline getirdiği adamdan kurtulup yepyeni bir yaşama yelken açma gücünü kendinde bulabilecek midir?
Ece Erdoğuş Levi, çizdiği onlarca insan portresiyle okuru bambaşka diyarlara götürürken normal-anormal ayrımının da sınırlarında dolaştırıyor.
1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)