Karakarga Yayınları‘nın geçtiğimiz yıl başlattığı Kayıp Kitaplar Kütüphanesi‘nden çıkan, Osman Nuri Eralp’in Başka Dünyalarda Canlu Mahlukât Var mıdır? eserinin ardından Merve Köken ve Bilge Kösebalaban tekrar bir araya geldi. Bu sefer, Behlül Dânâ adıyla da yazan İskender Fahrettin Sertelli’nin eğlenceli Osmanlı dönemi polisiye öykülerinden oluşan Makineli Kafanın Hikâyesi ‘ni Latin harflerine ve günümüz Türkçesine aktardılar. Virüs koşullarında mail üzerinden ve ayrı ayrı fotoğraflar alarak hazırladığımız röportaj sizlerle.
– Röp: Koray Sarıdoğan
Merve ve Bilge, selam. Yeni kitabınızı tebrik ederim. İlk yorumlar, tepkiler nasıl?
Merve: Daha yeni çıktı açıkçası, biz de oldukça heyecanlıyız. İlk tepkiler güzel, daha güzel şeyler umuyoruz…
Siz daha önce de birlikte çalıştınız, Osman Nuri Eralp’in Başka Dünyalarda Canlı Mahlûkat Var mıdır? yazılarını bugünün okuruyla buluşturdunuz. Bir araya gelişiniz, iş bölümünüz nasıl oldu?
Merve: Bir araya gelmemiz sosyal medya vesilesiyle oldu. Ben bir paylaşım yapmıştım yüksek lisans tezimle alakalı, Bilge de Osmanlı döneminde çıkan mizah dergilerini biriktiriyormuş. Frekanslar tam uydu. Zaten Başka Dünyalarda Canlı Mahlûkat Var mıdır? kitabını o buldu, bana verdi ve ben çevirdim. O da sadeleştirme yaptı.
Sertelli’nin diğer bazı çalışmaları da yayımlanmıştı Türkçede. Peki Makineli Kafanın Hikâyesi ’nin keşfedilmesinden okura ulaşmasına kadarki süreç nasıl ilerledi?
Merve: Makineli Kafa öyküsünün orijinali Bilge’de vardı. Sonra onu bana verdi, çevirdim. Sonrasında ise İskender Bey’i araştırdık. Diğer öyküleri bulduk Erzurum Atatürk Üniversitesi kitaplığından, sonra da böyle bir seçki oluştu.
Bilge: Kitabın varlığını Seda Uyanık’ın Osmanlı Bilim Kurgusu: Fennî Edebiyat kitabından öğrendim. Sonra bir sahafta da bulup aldım. Başka Dünyalarda Canlı Mahlukât Var mıdır?’daki çalışma şekli ile ilerledik.
Kitaptaki öyküler, orijinal nüshalarda bir arada değil, yani bu bir seçki aslında. Seçerken “ilginç bulduğunuz öyküler” olduğunu söylemişsiniz, buradaki ilginçlik ölçütleri nelerdi?
Merve: İlginçlik aslında isimleri ile oldu. Araştırma yaparken yazarı arattığımızda birçok eseri ile karşılaştık. Ama “Dirilen Ölü, Ateşten Adam, Korkunç Şato ve İskeletler Arasında” isimlerini görünce dikkatimizi çekti.
Sertelli’nin bu dönemde dime novel denilen türe yönelişindeki etki ne sizce?
Bilge: Polisiye o dönemde altın çağını yaşıyor. Sherlock Holmes ve Nat Pinkerton serileri çok popüler. Ardı ardına da yerli karakterler çıkıyor. Peyami Safa, Server Bedi mahlasıyla Cingöz Recai’leri yazıyor. Halk ucuz romanları seviyor, fasikül formatında basılıyorlar, oldukça da ucuz satış fiyatları var. Erol Üyepazarcı’nın dilimize uyarladığı “on paralık roman” ismi de İngilizce “dime novel” adı da bu ucuz fiyatları kastediyor. Kısa maceralardan oluşuyorlar ve olay örgüleri de genelde basit oluyor. Sertelli de popüler türlerde eserler veren bir yazar. Bu trendi de kaçırmıyor ve polisiye yazımına bizim seçkimizde yer alan üç ayrı karakteri kazandırıyor.
Merve: Dime novel o dönemde çok fazlasıyla yazılmış. Cingöz Recai, Amanvermez Avni, Tilki Leman gibi seriler var, o dönemde çok yoğun okuyucuya ulaşıyor bu eserler. Üstelik okuması kolay ve sürükleyici olduğu için okuyucu ile daha kolay buluşmuş diyebilirim. Belki maddi kaygılar da vardır, onu bilemiyorum.
Biraz Makineli Kafanın Hikâyesi ‘nde yer alan öykülerin içeriğiyle ilgili görüşlerinizi soracağım. Mesela İlmi Sima konusu tam bir Sherlock Holmes yeteneği değil mi? Bu tür etkilenmeler tespit ettiniz mi?
Merve: Öykülerin içeriği her şeyden önce eğlenceli bana kalırsa. Bir de dil çok dikkatimi çekti benim. Diyaloglar vs çok hoş. Ortada bir çete var, yani bir suç örgütü, onların birbirlerine hitabı bile sizli bizli, beyli hanımlı. Öykülere gelirsek daha önceden belirttiğim gibi öykülerin isimleri beni çok cezbetti.
Bilge: İstanbul’un Arsen Lupin’i Ele Geçmez Kadri ismi üzere Arsen Lüpen, Polis Hafiyesi Yılmaz ise Nat Pinkerton öyküleriyle benzeşmekte. Şeytan Hadiye de Safa’nın kadın karakterleri Tilki Leman ve Çekirge Zehra’ya karşı yaratılmıştır. Ben hikâyelerdeki fantastik öğeleri Scooby Doo senaryolarına benzetiyorum. Hep fantastik başlayıp içinden bir insan çıkar ya. Ama spoiler vermeyelim. =)
Sertelli neden yurtdışında geçen hikâyeler kaleme alıyor sizce?
Bilge: Erol Üyepazarcı Korkmayınız Mr. Sherlock Holmes eserinde Şeytan Hadiye hakkında yazdığı bölümde “Yazar, Şeytan Hadiye’nin anlattığı eylemlerini Türkiye’de yapamayacağını düşünmüş olmalı ki onu İngiltere’ye götürür” diye görüş belirtmiş. Yılmaz için de muhtemelen Amerika gibi bir ülkede bir Türk polisinin başından geçen maceraların okuyucuyu çekeceğini varsaydı.
Merve: Sertelli’nin yurtdışı menşeli şeyler yazması bence Sherlock’a öykünmesiyle alakalı.
Bu eserleri ve eğilimi nitelik, teknik ve derinlik olarak dönemi içinde nasıl bir yere koyuyorsunuz?
Bilge: Edebi derinlik kaygısı güdülmeden hızlı yazılıp hızlıca tüketilen eserler bunlar daha ziyade. Yine Üyepazarcı’ya göre ilk polisiye telif eserimiz olan Ahmet Mithat‘ın Esrar-ı Cinayat eserinin düzeyini yakalayan Osmanlıca polisiye olmamıştır. Tabii Cingöz Recai dizisi yine bu dime novellar arasında belli bir kaliteyi yakalamış ve onu da aşan olmamıştır bu on paralık romanlar arasında.
Bilge, seni yakından takip edenler öncelikle Direc-t’ten tanıyorlar. Ama koleksiyoncu/arşivci bir tarafın da var. Bu ilginin hikâyesini, senin için anlamını anlatır mısın biraz?
86’da 6 yaşımda çizgi roman, mizah dergisi, çocuk dergileri alıyordum, kendi dergimi yazıp çiziyordum, gazetelerden bant çizgi romanları kesip biriktiriyordum. Dergileri hep sakladım. Buna ileriki yaşlarımda aldıklarım da dahil. Derken 30 yaş bir dönüm noktası oldu koleksiyonculukta. Kadıköy’de arkadaşım Barış (Barış Sahaf) bana bir Osmanlıca mizah dergisi hediye etti. Teodor Kasap’ın çıkardığı ilk mizah dergisi Diyojen! Önce efemera, kartpostal falan alırken iyice Osmanlıca mizah dergilerinin peşinden koşmaya başladım. Sonra Osmanlıca magazin dergilerinde fantastik yazılar-fütüristik haberler bulmaya başladıkça, kitapların da peşine düştüm. Benim için toplamak büyük bir zevk. Kitap, efemera, cd, kaset, plak, afiş . Ama tabii ki kendi kıstaslarım var. Her şeyi de almıyorum.
Peki, hırsıza yol göstermek gibi olmasın ama elinde edebi arşiv anlamında sakladığın çok özel dokümanlar var mı? ☺
Yani Yuva ve Çocuk cildi mesela, ülkemizde ilk kez Küçük Prens’in tefrika edildiği sayıların olduğu cilt ya da War of The Worlds’un Tauchnitz edisyonu. Bunlar tabii ki öyle ahım şahım şeyler değil. Ama ben ve benim tarzım koleksiyoncular için değerli şeyler. Daha geek, parada değerli değil ama sahip olması keyifli kitaplar var. 1984’ün Signet baskısı, hem İngilizcesi, hem Türkçesi var mesela. Ya da Cüneyt Arkın’ın henüz paylaşmadığım Almanca Alman basım VHS filmi. Kara Murat ve kapak Alman çizim. Ya da yine Küçük Prens’in Fikret Hakan’ın oynadığı filminin VHS’si. Kapağı muhteşem bir çizim. Kimsede yok, sadece Almanya’da bir üniversite arşivinde gördüm nette.
Müthişmiş! Peki, önceki ortak çalışmanızda Osmanlı Türkçesi ile günümüz Türkçesi bir aradaydı. Bu kitaptaki sadeleştirme ihtiyacını neden hissettiniz?
Bilge: Günümüze çok yakın bir dili vardı yazıldığı sene itibariyle. Dolayısıyla 1928 Türkçesi ile bir arada bassak çok fark olmayacaktı. Ben gerçi 80’li olarak ve aynı zamanda anne babamın 32 ve 40’lı olması itibariyle, kitaptaki çoğu kelimeye aşinaydım ama daha genç nesil için günümüz Türkçesine uyarladığım halinde karar kıldık Merve ile.
Merve, sen edebiyat öğretmenisin ama aynı zamanda akademiyle de ilişkini koparmamışsın sanırım. Biraz bahseder misin bunlardan?
Evet, Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeniyim. Yeni Türk Edebiyatı alanında yüksek lisans yaptım senin gibi. 🙂 Ben açıkçası akademinin disiplinini seviyorum. Bir de üniversitede senin de bildiğin gibi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü aşırı muhafazakâr hocaların olduğu bölümlerdir. Benim hocalarım ise disiplinli olmalarının dışında o klasik bölüm hocalarından değillerdi. Özellikle Yeni Türk Edebiyatı hocam iyiydi. O yoldan devam ettim. Devamını diliyorum.
Peki, Osmanlı Türkçesinden çeviri yapmak da çok uğraştırıcı bir iş, bir bakıma kitabı yeniden yazdığını söyleyebiliriz. Nasıl bir çalışma sürecin oldu bu iki kitapta?
Çeviri yapmak, daha doğrusu metinleri Latin alfabesine aktarmak oldukça sinir bozucu olabiliyor. Zaman zaman ağlayacak raddelere geldiğim söylenebilir. Özellikle ilk kitap beni çok zorladı çünkü çok fazla terim vardı. Ama bu kitap daha kolay gitti diyebilirim. Dili bizim günlük konuşma dilimize yakındı, o yüzden de birbirine çok yakın iki bölümü almadık. Tabii ki farklar vardı ama ilk kitap kadar değil. Her ne kadar zorlansam da elime ürünü alınca yaşadığım tatmin tüm sıkıntılara değer.
Bu iki kitap haricinde başka işlerin var mı Merve?
İleride yine bu şekilde beraber bir şeyler yapabiliriz. Onun dışında zaman zaman Genç Sanat’a gezi yazıları yazıyorum. Bol bol okuma yapıyorum. Çünkü ortada çok fazla nitelikli veya niteliksiz eser var. Bunları kritize etmeyi seviyorum. Ama benim hayatta en çok istediğim şey edebiyat işçisi olmak. Evet, şu an öğretmenlik yapıyor olabilirim. Ama ben her şeyden evvel Türk Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Bu alana ömür boyu katkı sağlamak isterim.
Makineli Kafanın Hikâyesi ‘nden sonra birlikte yapmayı planladığınız başka benzer projeler olacak mı, erken değilse bahseder misiniz?
Bilge: Evet şu anda Merve’nin bir çevirisini günümüz Türkçesine uyarlıyorum. Çok ses getireceğini düşünüyoruz ama şimdilik sürpriz olarak kalsın.
Bizden bu kadar, çok teşekkürler. Eklemek istedikleriniz varsa buraya alabiliriz.
Bilge: Rica ederiz. Elimizden geldiğinde kıyıda köşede kalmış, günümüz Türkçesine çevrilmemiş, baskısı bulunmayan, unutulmuş kitaplardan bizim tarzımıza uyanları bu seriden çıkarmak için çalışacağız. Önemli olan edebiyatımıza katkıda bulunmaktır.
![](https://kalemkahveklavye.com/wp-content/uploads/2022/09/koray-saridoğan.jpg)
1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)