Fatma Berber ve Sümeyra Teltik isimlerini daha önce Selçuk Eracun’la birlikte kaleme aldıkları Bir Pera Masalı & Dünden Bugüne Resimli Pera Tarihi kitabında görmüştük. Beyoğlu’nun geçmişten bugüne hikâyesini anlatan bu kitabın ardından ikili, bu sefer de dünya müzik tarihinin köşetaşlarından Pink Floyd’a uzanıyor. Fatma Berber ve Sümeyra Teltik’le Destek Yayınları Biyografi serisinden çıkan Pink Floyd: Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı kitabını ve Pink Floyd’u konuştuk.
“Pink Floyd Tüm Duygu ve İtirazlarını Aslında Gayet Nahif Dile Getirmiş”
Merhaba. Yeni kitabınızı tebrik ederek başlamak isterim. Okurla buluşalı henüz birkaç hafta oldu, nasıl dönüşler alıyorsunuz?
FATMA: Çok teşekkür ederiz. Evet, yakın zamanda çıktı ama dönüşler çok iyi. Hem grubu çok iyi bilen dinleyiciler hem de onu yeni tanıyanlardan önemli müzik yazarlarından çok güzel dönüşler aldık.
SÜMEYRA: Diğer Pink Floyd kitaplarından farklı olması için kitaba kendi duygu ve düşüncelerimizi de ekledik. Kendi adıma, bu konuda eleştiri almaktan korkuyordum. Çünkü Floydianların yani Pink Floyd hayranlarının bu konularda keskin tarafları vardır. Fakat tam tersi oldu; bizlerle aynı duyguları yaşadığını söyleyen pek çok okur oldu. Pink Floyd’u ilk kez bu kitap sayesinde tanıyanlar da var. Bir şekilde şarkılarını duymuş ama haklarında bilgisi olmayanlar. Onlar, “Daha önce hiç bu gözle bakmamıştık” diyorlar. Özellikle şimdiki zamanda bir şeylere “yapıldı ve oldu” gözüyle bakıyoruz. Aslında hiçbir başarı böyle değil. Arkalarında hikâyeler var, anlamlar var. Onları bildiğimizde bir filmin herhangi bir sahnesi, tablodaki bir figür veya şarkıdaki bir söz daha derin anlamlar ve feyz katıyor bize de. Biyografiler de özellikle bu amaçla okunması lazım bir tür.
Kitap, Destek Yayınları’nın Biyografi serisinden çıktı. Size Pink Floyd’u yazma kararı aldıran sebepler ne oldu, nasıl ilerledi yayımlanma süreci?
FATMA: Destek Yayınları’ndan ilk kitabımız Bir Pera Masalı çıktıktan sonra yayınevinin editörü Özlem Esmergül, Biyografi serisi için kitap istedi bizden. Birkaç isim daha vardı ama Pink Floyd’u önerdik. Dolayısıyla bu kitap Destek Yayınları’nın Biyografi serisinden çıktı. Pink Floyd’u neden istedik? Çünkü özellikle ilk gençlik yıllarımızdan bu yana pek çok itirazımızda içimizde, fonda Pink Floyd çalardı. Sonrasında müzik sektöründe de uzun yıllar çalışınca hem grubun dinleyicisi olarak hem de bu alanda çalışmış birileri olarak böyle bir yolculuğa çıkmak ve okuyucuyu da yeniden grupla buluşturmayı arzuladık.
Kitabın sonunda anlattıklarınıza ek olarak, Fatma Berber’in ve Sümeyra Teltik’in kişisel tarihlerinde Pink Floyd’un yeri nasıl?
FATMA: Okul yıllarında başlıyor aslında. Belki ilk ergenlik dönemlerimizde. Anadolu’nun başka coğrafyalarında yetişmiş olsak da grup bizi kendi geçmişimizde bir kere daha buluşturdu. Aslında ilk ergenlik dönemlerimizden bu yana pek çok itirazımızda ister öznel tarihimiz isterse de koşullar olsun; fonda Another Brick in the Wall çalardı. Hep duvarları yıkmak, duvarların arkası belki pek çoğumuzun yıkamadığı duvarlar grubun müzikleriyle yıkıldı.
SÜMEYRA: O zamanlar yabancı müzik dergileri, grupların posterlerini verirdi. Pink Floyd, Queen. Hatta nasıl oldu bilinmez ama üzerinde Queen yazan renkli bir okul çantam bile vardı. Ve elbette odalarımızın duvarlarını posterlerle süslemek adettendi. Fakat bizim evde değil. O yüzden dergilerden çıkan posterleri asamaz, yatak altında saklar, arada açar bakardım. Hatta bana mı öyle geliyor bilmiyorum, belki dergilerin depolanma alanlarıyla ilgili bir durumdur; o posterlerde farklı parfümvari bir koku olurdu. Pink Floyd’u her dinlediğimde o koku da hatıralarımdan çıkar ve gelir. Duvarlara afiş asmaktan bahsediyordum; bizim evde yasaktı. O yüzden asabilenlere imrenirdim. Fakat şimdi dönüp baktığımda, “duvarlarınızı yıkın” diyen, o duvara tuğla olmamamızı söyleyen bir grubun posterini duvara asamamak isabet olmuş.
O zaman daha isyankâr olduklarını düşünüp dinliyordum. Bugün dinlediğimde hiç de öyle olmadıklarını anlıyorum. Aslında tüm duygu ve itirazlarını gayet nahif dile getirmişler.
Henüz girişte kitabın yazım sürecini anlatırken kapsamlı bir alan taraması yaptığınızı okuyoruz. Pink Floyd üzerine hem yerli hem yabancı kaynaklara hâkimsiniz ve bunlara bol atıf da yapmışsınız. Okur, bu kaynakların yanında neleri tamamlayacak sizin kitabınızla?
FATMA: Aslında biyografi formatı kısa olduğundan mecburen kaynak taramasını mümkün olduğunca minimalize ettik. Sıkı bir ön araştırma gerekiyordu. Sadece grubu tanımak yetmiyor; dönemi koşullarını da görmek lazımdı. O yüzden ciddi bir literatür taraması yaptıktan sonra; kendi duygularımızı da katarak grupla yolculuğa çıktık. Syd Barrett başta olmak üzere grubun diğer müzisyenlerin çocukluğu, arkadaşlıkları, anıları, yaşadıkları koşullar, albümlerinin hikâyeleri, şarkılarını hikâyeleştirdik. Ve grubun dinleyicilerinden görüşler de aldık. Okur kitabı okurken eğer grubu ilk defa tanıyorsa grubu tanımış olacak; eğer grubun hayranı ise de kendi deneyimleriyle grupla yeniden bir yolculuğa çıkmış olacak.
“Pink Floyd Şarkıları Bugünün Dünyası İçin de Çok Şey İfade Ediyor”
Pink Floyd, sadece müziğiyle değil sözleriyle, politik duruşlarıyla, tavırlarıyla da bir ikon. Hazır Pink Floyd’u yeniden ele almışken, 2021’in dünyasından ve Türkiye’sinden bakınca Pink Floyd’un anlattıkları bugünün neresinde duruyor sizce?
FATMA: Yaşadığımız dünya distopyaya evrilmeye başladı. Doğanın dengesizliği, soyut güçler, eşitsizlikler haksızlıklar daha başka bir düzlemde. Onların yaşadığı dönemden daha başka bir boyutta. O şarkılar, bugünün dünyası için de çok şey ifade ediyor. Çünkü müziğin sınır tanımazlığı, zamansızlığı evrenselliği geçerli burada. Ayın karanlığında kaybolmak, güneşin kalbine yolculuk bugünün insanı için de çok kıymetli sözler. Her şeyden önce sadece dünyayı, siyaseti anlamamızda değil kendi iç yolculuğumuzda da bir felsefeyi, bir düşünceyi barındırıyor.
SÜMEYRA: The Wall albümündeki Goodbye Blue Sky şarkısına bakalım: “Gördünüz mü korkmuş insanları/ Duydunuz mu düşen bombaları/ Hiç merak ettiniz mi/ Neden sığınaklara kaçıştığımızı/ Cesur yeni bir dünya için verilen sözün/ Tutulmadığı ortaya çıktığında, açık mavi gökyüzünün altında?”
Veya The Dark Side Of The Moon albümündeki Money’de dediği gibi “Para derler ki/ Anasıdır bütün kötülüklerin bugün/ Ama sorarsan onlara şaşırtıcı gelmez sana/ Boş verdiklerini söylediklerinde paraya.”
Bu sadece iki örnek. Buradan baktığımızda bugünün tam ortasında duruyor bu sözler. Pink Floyd için söylenen bir söz vardır. Daha doğrusu bu doğrudan The Dark Side Of The Moon albümleri için söylenmiştir. Şu an bile dünyanın herhangi bir yerinde o albümün çalındığı iddia edilir. Dünya dönerken, hiç susmadan… Hem evrensel hem kalıcı olmak için yazılan sözlerin dönemlerini de aşmış olması gerekiyor. Pink Floyd’u bilmeseniz sadece parçaların sözlerini bilseniz bugün ve bugünü anlatmak için yazıldığını söyleyebilirsiniz. Umarım bir gün o sözler anlamını yitirir dünyada. “Açlık mı? Savaş mı? Haksızlık mı? Onlar da ne?” diye şaşıracak bir nesil gelir umarız ki. Ama o zaman da sözler anlamını yitirmiş olsa bile müzik kalacak. Herkes o müzikten dileğini çıkaracak.
“Müzik Pek Çok Sosyolojiyi, Siyaseti, Kültürü Barındırır”
Dünya ve müzik tarihinde bu kadar önemli bir gruba dair Türkçedeki kitapların sayısı çok az. 2016, 2014, 2000 ve öncesine dair tek tük çalışmalar var. Bu durum gerek Pink Floyd gerek müzik yayıncılığı özelinde Türkiye’yle ilgili ne gibi ipuçları veriyor?
FATMA: Müzik alanında özellikle de müzik sosyolojisi alanında maalesef çok fazla yayın yok. Farklı türleri, grupları hem kendi sosyolojisi hem de müziğin ekseninde değerlendiren bu tarz kitaplara çokça ihtiyaç var. Çünkü müzik pek çok sosyolojiyi, siyaseti, kültürü içinde barındırır. Onunla bir ülkenin hafızasına, bir dönemine dinleyicilerin eğilimlerine ışık tutabilirsiniz. Ve her şeyden önemlisi müziğin dil, sınır ve zaman tanımayan bir sınırsızlığını da katmak lazım. Bu alanın daha çok desteklenmesi ve daha çok yayın çıkarılması gerekiyor. Sadece şarkıları dinlemek değil; sorgulamak, anlamak üzerinde düşünüp tartışmak da önemli bir zemini doğuracaktır.
Sizler daha önce de Selçuk Eracun’la birlikte Bir Pera Masalı & Dünden Bugüne Resimli Pera Tarihi’ni yazmıştınız. İkili olarak birlikte çalışma kararını ilk nasıl aldınız? Çalışma sisteminiz nasıl ilerliyor?
FATMA: Bir Pera Masalı & Dünden Bugüne Resimli Pera Tarihi; bu kitap bizim İstanbul’umuzu bizim kendi öznel tarihimizdeki Pera’yı anlatıyor. Bizim de tabii kendi hikâyemiz var. Çok eski iki dostuz ve kültür sanat alanında uzun yıllar çalıştık. Pek çok projenin konseptinde, uygulamasında yer aldık. Farklı disiplinlerde içerik oluşturmada da yer aldık. Ve biz birikimlerimizi sevdiğimiz konular üzerinden ilerletmeye çalışıyoruz. Edebiyatı mimarlıkla; müzikle ve başka disiplinlerle buluşturuyoruz. Biz ne olursa olsun öncelikle geniş bir araştırma yapıyoruz, onları okuyup notlar alıp; sonra bir konsept belirliyoruz sonra da o konsept üzerinde devam ediyoruz. Her ikimiz de aynı zamanda ayrı ayrı birikimlerini de katıyor bu çalışmalara. Umarım devamında da sanata dair çok güzel farklı işler yapmaya devam edeceğiz. Çünkü yaşadığımız bu sıkışmışlıktan hayatın belki tatsız tutsuz yanından bizi ancak sanat kurtarıyor. O bizim özgürlük alanımız, bir nevi kaçışımız!
SÜMEYRA: Sevdiğimiz, keyif aldığımız şeyleri başkalarıyla paylaşma çabası bizimki. Festivaller, edebiyat günleri yaptığımızda da sevdiğimiz isimleri, konuları seyirciyle buluşturmaya çalıştık. Amacımız gayet net ve iyi niyetli. Fakat Pink Floyd dilinden anlatmak lazım gelirse. Fatma, Roger Waters; ben ise David Gilmour. Hemen açıklayayım: Bir toplantı yapıp karar alıp dağıldıklarının ertesi günü Roger, bir önceki gün konuşulan konu ile ilgili dosyalar dolusu çalışma yapmış şekilde gelirmiş. David için ise bu süre üç ay. Ayrılıklarının bir noktasında da ufak da olsa böyle bir detay var. Bunu öğrendiğimde birkaç gün Fatma’ya söyleyemedim ve “Bizim de sonumuz böyle mi olacak?” diye içim içimi yedi. Kendimi inkâr etmiyorum, kabul ediyorum. Fatma’nın evrenindeki bir gün benim evrenimde bir aya tekabül eder. Bu sebeple bir gün bana tahammül edemeyeceğini, pes edeceğini düşünüyorum. Burada şöyle bir şansım var: Fatma’nın evrenindeki bir günün başkasının evreninde altı aya denk geldiğini kendisi bizzat deneyimlediği için, kıymetimi biliyor. Bunların hepsi bir yana negatif ve pozitif yanlarımızla birbirimizi eşitliyoruz ve yıllar süren dostluğun getirdiği telepati ile kimin neyi ne zaman ve ne kadar yapacağını; kimin nereden nasıl devam edeceğinin cevabı kendiliğinden geliveriyor.
1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)