Miriam Toews’in Kafka Yayınevi’nce Gül Korkmaz çevirisiyle yayımlanan kitabı Konuşan Kadınlar ‘ı Çağla Özden inceledi.
2005 ve 2009 seneleri arasında, Bolivya’da ücra bir Mennonit kolonisi olan Manitoba’da birçok kız çocuğu ve kadın, sabahları bedenleri çürük ve yara dolu, acı içinde uyanıyorlardı. Saldırılar ilk önce hayaletlere ve iblislere dayandırıldı. Hatta koloninin bazı üyeleri, kadınların günahları yüzünden Tanrı ya da Şeytan tarafından cezalandırıldığına inanıyordu; bazıları da tüm bu olanların, dişilerin “sonsuz ve vahşi hayal gücünün bir ürünü” olduğunu düşündü. İşin aslı ise şuydu: Kolonideki sekiz erkek, hayvanlarda kullanılan bir uyuşturucu ilaçla bayılttıkları kadınlara tecavüz ediyordu. Bu sekiz erkek 2011’de Bolivya mahkemeleri tarafından uzun süreli hapis cezasına çarptırıldı. 2013’te hâlâ hapistelerken benzer saldırıların ve cinsel istismarların devam ettiği bildirildi.
Yazar Miriam Toews ise bu acılı çığlıkları kelimelere döktü ve okuyucusuna emanet etti. Konuşan Kadınlar, Toews’in “Bu kadınlar hakkında yazmam gerekiyordu. Onlar akrabam ve ben de onlardan biri olabilirdim,” duygusundan doğdu.
“Bizler sesi olmayan kadınlarız, bizler zamanın ve mekânın dışındaki kadınlarız, içinde yaşadığımız ülkenin diline bile sahip olmayan kadınlarız. Biz yurdu olmayan Mennonitleriz.”
Kafka Yayınevi etiketiyle ve Gül Korkmaz çevirisiyle okuyucusuyla buluşan Konuşan Kadınlar, yaşadıkları dehşet karşısında ne yapacaklarına birlikte karar vermeye çalışan bir grup okuma yazma bilmeyen kadının fikir alışverişinden oluşuyor. Bu fikir alışverişi aslında kadınların kendilerine ve hayatlarına dair bir sohbet. Okuyucu bu sohbetlere tanıklık ederken, aynı zamanda kadınların kolonideki yaşantıları hakkında bilgi sahibi oluyor.
Kadınların önlerinde iki seçenek var: Kolonide kalıp inançları doğrultusunda tecavüzcüleri affetmek ya da her şeyi geride bırakıp gitmek.
“Sesi olmayan kadınlar” birbirlerine ses olmaya çalışırken, bir yandan da hem kendilerini bu kaostan kurtarmak hem de çocuklarını korumak istiyorlar. Okuma yazma bilmemeleri, daha önce koloninin dışına çıkmamış olmaları, hüküm süren katı kurallar, dini endişeler ve en büyüğü de kadın olarak dış dünyaya karşı duydukları büyük korku onları çaresiz bırakıyor.
Bu çaresizlik, karşılıklı konuşmalar, itiraz ve kabullenişlerle birlikte karakterler için önemli bir eylemi karanlıktan gün yüzüne çıkartıyor: Kavramları sorgulamak.
“Özgürlük iyidir,” diyor. “Kölelikten iyidir. Bağışlamak da iyidir, intikamdan iyidir. Ve bilinmeze duyulan umut iyidir, bilinenden edilen nefretten iyidir.”
Konuşan Kadınlar · “Kalmak, Savaşmak ya da Gitmek”
Konuşan Kadınlar bu noktadan hareketle felsefi bir metin olarak değerlendirilebilir. Ağırlıkla koloninin inançları üzerinden sorgulamalar yapsalar da zaman ilerledikçe din, iyilik-kötülük, doğru-yanlış, affetmek, erdem ve özgürlük hakkında konuşuyorlar. Gitmek ya da kalmak, savaşmak ya da vazgeçmek, kabullenmek ya da karşı çıkmak… Hayatlarının belki en önemli kararını vermek üzere bir araya gelmiş bu kadınlar, ortak travmalarından bir yeniden doğuş hikâyesi çıkarabilecekler midir?
“Kızlarımıza kendilerini savunmalarını böyle mi öğreteceğiz? Kaçarak mı?”
Konuşan Kadınlar’da en büyük çatışma noktaları kadınların kendi aralarında yaşadıkları fikir ayrılıklarından oluşuyor. Bir tarafta yenilikçi ve cesur kadınlar, diğer tarafta geleneksel ve değişimden korkan kadınlar. Acıları ortak olsa da acıyla baş etme yöntemleri farklı. Yine de yazar Miriam Toews, kadınlara iki ihtimal dahilinde de şunu fısıldıyor: “Kabul etmeyin, dönüşün, değişin, kendinizi geliştirin!”
Öyle ki koloniyi terk etmeyi inançlarına uygun bulmayan karakterler de kendi ütopyalarını tasarlıyorlar: Kadınların çocukluktan itibaren daha etkin olacakları, söz hakkı alacakları yeni bir düzen. Okuma-yazma eğitimi. Düşünebilmeleri için izne gerek olmayan bir yaşam. Ve dünyadaki yerlerini bilmeleri için bir dünya haritası.
“Eğer Tanrı dünyayı yarattıysa, neden biz de içinde olmayalım?”
Yazar Miriam Toews, “Her zaman Mennonite topluluğunun ataerkilliğine meydan okumaya çalıştığını” ifade ediyor ve bu meydan okuyuş Konuşan Kadınlar’da tüm dünyayla buluşuyor. Hayallerinden ve cesaretlerinden başka hiçbir şeyleri olmayan kadınların hikâyesi Konuşan Kadınlar, acıyla alev almış bir avuç kadının her şeye rağmen ayakta kalma çabalarının felsefi ve edebi bir örneği.
Kitabın dili, konunun getirdiği ağırlığın aksine akıcı ve özgün. Miriam Toews, kitabın tamamında kendini yoğun olarak belli eden bir mizahi dil kullanmış ve bunu da koloninin kadınlarının birlikteyken bolca kahkaha attıklarını bildiği için onları böyle yansıtmak istediğini söylüyor.
Okuyucuyu zaman zaman derin bir felsefi sohbetin, zaman zaman gündelik bir konuşmanın içine dahil eden Konuşan Kadınlar, resmin bütününe baktığımızda aşırılıkçı, baskıcı ve kapalı toplumlarda şiddetin ne denli yoğun olabileceğini ve bundan çoğunlukla en çok zarar gören kesimin kadınlar ve çocuklar olduğunu bize yeniden, vurucu ve özgün bir romanla hatırlatıyor.
[su_button url=”https://www.kitap365.com/kitap/konusan-kadinlar/440628?utm_source=banner&utm_medium=kalem-kahve-klavye-banner&utm_campaign=kalem-kahve-klavye-konusan-kadinlar&utm_id=kalem-kahve-klavye&utm_term=1-31-march&utm_content=kalem-kahve-klavye” target=”blank” background=”#cecfc6″ color=”#000000″ size=”6″ icon=”icon: shopping-cart”]İNCELEMEK ve SATIN ALMAK İÇİN TIKLA[/su_button]
1987, İstanbul doğumlu. Felsefeci, yaratıcı drama&tiyatro eğitmeni. Başta KalemKahveKlavye olmak üzere çeşitli mecralarda yazılar kaleme alıyor. İlk kitabı Aristoteles · Hayatı Bir Şölen Sofrası Gibi Bırakmalı Ne Susuz Ne de Sarhoş 2022’de Destek Yayınları’ndan çıktı. Evli ve iki kedi annesi.