Özgün yayıncılık yaklaşımı, ana akım türlere olduğu kadar alternatif türlere de yer veren portföyü ile okur tarafından sevilen yayınevlerinden biri olan Oğlak Yayınları’ndan Çiğdem Bakırcıoğlu, bir önceki dosyamız “Alternatif Türlerin Yükselişi”nde olduğu gibi bu dosyada da konuğumuz.
Çiğdem, merhaba. Dosyaya geçmeden önce güncel bir soru sormak isterim: Son ekonomik gelişmelerden sonra yazar-yayıncı ilişkilerinde ve yayıncılıkta neler değişecek sence?
Merhaba. Bana göre yazar ve yayıncı arasındaki ilişki sağlam temellere dayanıyorsa bu süreç iki tarafı da birbirine karşı kötü etkilemez. Yazar ve yayıncı her zaman dayanışma içinde çalışmalıdır, böylesine zorlu dönemlerde bu dayanışma daha da önem kazanır.
Türkiye’de yayınevleri “gelecek vadeden yazar”ı nasıl fark ediyor? Süreç daha çok tesadüfi ve eser bazında mı gelişiyor?
Burada gelen dosyayı okuyan editörün ve tabii ki yayın yönetmeninin kararı önemli. İyi bir editörün; kaleminin güçlü olduğuna inandığı, basılmaya değer bulduğu her dosyanın yazarı gelecek vadediyordur aslında.
Yayınevlerinin, editörlerin ve ajansların yeni yazarları bünyelerine katma ölçütü nedir: Edebi değer mi, ticari trendlere uygunluk mu ağır basıyor?
Yayınevleri çoğunlukla kendi yayın çizgilerine göre dosya seçerler. Elbette kitap yayımlama konusunda edebi kaygılar ne kadar büyükse ticari kaygılar da bir o kadar kafa yorar. Sonuçta bastığınız her kitap; arkasında büyük ve profesyonel bir ekip olan, maliyet hesapları üzerine kafa yorulan ve sonunda edebi değeri ön planda tutulmaya çalışılarak satışa-okurun beğenisine sunulan bir üründür aslında.
Kitabını basmak haricinde “bir yazarın arkasında durma ” enstrümanlarınız neler? Bir ilk kitap dosyasıyla gelen yazarın, metni dışında hangi ölçütler önemli bugün? Mesela dergilerde, sosyal medyada tanınıyor olması gibi ölçütlerin ağırlığı, eseriyle aynı oranda önemli hale geldi mi?
Biz hâlâ (birkaç yayınevi gibi) edebi kaygıları, kaliteyi ve insan ilişkilerini fazlasıyla önemsiyoruz. Oğlak Yayınları, bu sosyal medya fenomenlerinden yirmi yıl önce “İlk Yapıtları” dizisini hazırlamış, şu anda milyonlarca okur tarafından tanınan yazarların ilk eserlerini basmış bir yayınevi. Hâlâ da pek çok yazar adayının ilk eserlerini yayım politikamıza uygun bulursak basmaya devam ediyoruz. Tabii ki biz de yayımlanan her kitabın reklamı için elimizden geleni yapmaktayız. Sosyal medya tanıtımlarını önemsiyoruz, ancak bir yazar adayının sosyal medya fenomeni olması bizim için bir şey ifade etmiyor.
Önceki soruya bağlı olarak, kimi yayınevleri sosyal medyada, dergilerde veya WattPad gibi uygulamalardaki okur veya takipçi sayısına göre yazar transferi yapabiliyor. Dolayısıyla artık yazarların kendilerini yayınevi tarafından desteklenebilir hale getirmesi de söz konusu mu sence?
Bu tür girişimler elbette yazar adaylarının yayınevlerinin gözüne çarpmasını sağlar. Ancak Oğlak için bu tür tanınırlık yeterli kriter değildir. Eğer yazar adayının güçlü bir kalemi varsa, yayınevinin çizgisine de uygunsa bu ancak pastanın üzerindeki krema olabilir.
Özellikle büyük ölçekli yayınevlerinin çoksatan yazarlar ve kitaplar dışında yeni yazarlara ne kadar destek verdiğini düşünüyorsun?
Kimi bütün enerjisini çoksatan üzerine yoğunlaştırırken, kimi ideolojisinin gerektirdiği yayınlara yöneliyor, bazıları için yeni yazar ya da ilk kitap satış açısından riskli bir yönelim. Kısacası bu tür durumlar yayınevinden yayınevine değişiyor.
Son yıllarda tür ve içerik açısından değişen bir eğilim var mı? Daha önceki dosya konumuz “Alternatif Türler” üzerineydi. Bilimkurgu, fantastik, korku, polisiye gibi görece ana akım dışında sanılan türler başta olmak üzere tüm türlerde, yazar ve okur bağlamında bir yönelim değişimi gözüküyor mu?
Her zaman söylediğim gibi polisiye, korku, bilimkurgu, fantastik edebiyat alternatif değildir. Önce bunu netleştirelim. Son dönemde edebiyatın bu türlerine yönelim artmakta. Bu türlerde daha fazla kitap basılmakta, sinema filmleri ve televizyon dizileri de bu türlere ilgiyi yükseltmekte tabii. Sosyal medyanın da bazı türlerin öne çıkmasında katkısı yadsınamaz elbette.
Peki, yayınevlerinin birlikte yol almayı gözettiği yazarların okurun gözündeki karşılığı nasıl oluyor? Bugünün okuru kalıcı olacak yazarı ilk görüşte tanıyor mu yoksa hep zaman mı alıyor?
Yazarın kalıcılığı önceden öngörülemez. Bu yazarın da çabasıyla zaman içinde pekişir.
Bugün pek çok yazar, ajanslar aracılığıyla yabancı dillere çevriliyor. Dosya değerlendirme aşamasında “Bu eser falanca yabancı diller ve okuru için de elverişli” açısından da bakıyor musunuz?
Oğlak olarak böyle bakmıyoruz. Tabii ki çeviri edebiyatı önemsiyoruz, ancak biz Türkiye pazarında yayıncılık yapıyoruz.
Hangi coğrafyanın okuru hangi tür ve içerikteki eserleri okuyor? Sözgelimi Batı okurunun zevkiyle Doğu’daki okurun arasında ne gibi farklar var?
Farklı coğrafyaların eserleri okuru bilmediği, merak ettiği dünyalara taşır bu nedenle okur, özellikle bir kültüre düşkün değilse diğer ülkelerin edebi eserlerine de ilgi gösterir. Bizim için “Batı okuru”, “Doğu okuru” kavramları yerine “okur” kavramı geçerlidir. Gelişen medya ve iletişim de bu farklılıkları gideriyor zaten.
Başka ülkelerde yazar ve yayınevi ilişkisi Türkiye’den daha olumlu ve olumsuz yönleriyle nasıl işliyor?
Bu ilişki ülkeden ülkeye değiştiği gibi, yayınevinden yayınevine de değişir. Genellikle bizde yayınevlerinin yazarlarıyla ilişkileri daha sıcak ve samimidir.
Katılımın için çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.