Hemingway’den Austen’a, Nabokov’dan James Joyce’a, Mark Twain’den Jack Kerouac’a kadar, dünyaya mal olmuş yazarlardan kavgada söylenmeyecek edebiyat eleştirileri.
Davulun sesi uzaktan hoş gelir. Edebiyat öyle her zaman naif ve sakin bir alan olmayabiliyor. Bu argümana kanıt olarak gösterilecek şeylerin başında da dünyaya mal olmuş ünlü yazarların, kimi kendi çağdaşlarına, kimi kendilerinden öncekilere yönelttikleri eleştiriler geliyor.
[su_spacer size=”10″]
Türk edebiyatında da aslında çok sayıda örneği bulunabilecek ve bir dosya haline getirilebilecek eleştiriler ve kalem savaşları var. Dediğimiz gibi, bu başka bir yazının konusu olsun.
[su_spacer size=”10″]
Bu yazıda şimdilik, dünya edebiyatından örneklerle, kavgada söylenmeyecek tondaki eleştirileri derledik. İyi okumalar…
[su_spacer size=”10″]
Ernest Hemingway – William Faulkner
Amerikan edebiyatının iki büyük ismi Hemingway ve Faulkner, kimi sebeplerden ötürü birbirlerinden pek haz etmezlerdi. Bu durum, yazarların sıkı okurları için de geçerlidir. Bu yüzden Hemingway’ciler ile Faulkner’cılar olarak ayrılmış okur kitleleri söz konusudur.
[su_spacer size=”10″]
İki yazarın en bilinen atışmalarından birisi, alkollüyken yazmak üzerine. “Sarhoşken yaz, ayıkken düzelt” sloganının sahibi Hemingway’in alkolle yakın ilişkisi malum. Ciddi ve ağır bir yazar olan Faulkner, Hemingway’i kastederek “Hiç çalışırken, işini yaparken sarhoş olan birini duydunuz mu?” diyerek yazma işini ciddiye almadığını düşündüğünü belirtir.
[su_spacer size=”10″]
Daha sade ve doğrudan bir üslubu olan Hemingway’e karşılık Faulkner’in dili daha ağır ve bir miktar da ağdalıdır. Bu yüzden kendisi için “Asla okuyucuyu sözlüğe götürebilecek bir kelime kullanmayı bilmedi” diyen Faulkner’a cevap veren Hemingway “Zavallı Faulkner. Gerçekten büyük kelimelerden büyük duygular doğacağını mı sanıyor?” demiştir.
[su_spacer size=”10″]
Vladimir Nabokov – James Joyce
Joyce bugün halen dünya edebiyatının en zirve noktalarından biri olarak kabul edilir. Türkçedeki pek çok kitabının yanı sıra yıllardır “çevrilemez” denilen “Finnegans Wake (Finnegan’ın Vahı)” kitabı da geçtiğimiz yıl bir “terscüme” denemesiyle Aylak Adam Yayınları tarafından Türkçeye aktarılmıştı. İşte Nabokov ile Joyce ikilisinin tartışması da tam olarak bu kitapla ilgili.
[su_spacer size=”10″]
1967’de bir röportajda iki sentini Joyce’un efsanevi kitabına verdiğini söyleyen Nabokov, kitapla ilgili şu sert ve açık sözlü eleştiriyi yapmıştır: “Finnegan’ın Vahı, dış cephesi geleneksel maskelerle giydirilmesine karşın içi sıkıcı bir bir kiralık ev; ve sadece kesik kesik gelen ilahi tonlamalar sayesinde mutlak tatsızlıktan kurtarılabilmiş bir kitap.”
[su_spacer size=”10″]
Mark Twain – Jane Austen
Az çok bilgisi olanlar Mark Twain’in hakaret boyutuna varan sert eleştirilerini bilirler. Ancak yazar, odak noktası olarak özellikle Jane Austen’a yoğunlaşmış gibidir. Bir arkadaşına yazdığı bir mektupta, hiç haz etmediği başka bir yazar olan James Fennimore Cooper’dan bahseder ve eğer üzerine para verseler Cooper’ı okuyabileceğini fakat Austen’ı parayla bile okuyamayacağını söyler.
[su_spacer size=”10″]
Bir başka mektupta ise “Aşk ve Gurur”u okuduğunu ve içinden Jane’in mezarını açıp kendi kaval kemiği ile kafatasına vurmayı geçirdiğini söyler.
[su_spacer size=”10″]
Jack Kerouac – Truman Capote
Biri Beat kuşağının, biri polisiye dünyasının sıkı ismi olan yazarların eleştirileri de satır aralarında kalmış. Kerouac’ın edebi kaygı gütmeden günlük hayattan bir dille yazıyor olması kendisine nispeten daha “ciddi üslupla edebiyat” yaptığı söylenebilecek Capote için pek bir şey ifade etmemiş olacak ki bir röportajında gelişigüzel yazdığını belirtmek için “Bu yazmak değil, bu daktilo etmek (not writing, typing)” ifadelerini kullanmış.
[su_spacer size=”10″]
Charles Dickens – Oscar Wilde
Dickens’ın “Antikacı Dükkanı” kitabını okumadıysanız ve okumayı planlıyorsanız bu başlığı esgeçebilirsiniz. Hikayenin kahramanı “Küçük Nell“, ailesi ölen ve büyükbabası tarafından büyütülen bir genç kızdır. Hikayede Küçük Nell, büyükbabasıyla birlikte yaşamak için bir köye yaptığı uzun bir yolculuk sonrasında ölür. Bu üzücü olay Oscar Wilde için pek bir şey ifade etmemiştir. Wilde aynen şunları söylemiştir çünkü: “Ancak taş kalpli birisi Küçük Nell’in ölümünü okuyunca gülmeden durabilir.”
Diğer Eleştirilere Gelince…
FlavorWire vaktiyle uzun uzun hikayelerini anlatmaya gerek görmeden, kayıtlara geçmiş olan cümleleri derlemiş. Oradan çeviriyle şöyle bir derleme yaptık:
Gustave Flaubert’ten, George Sand’e:
“İçi mürekkeple dolu koca bir inek.”
[su_spacer size=”10″]
Friedrich Nietzsche’den Dante’ye:
“Mezarlar üzerine şiir yazan bir sırtlan.”
[su_spacer size=”10″]
Nabokov’dan Dostoyevski’ye:
“Dostoyevski’nin eksik tadı, Freud-öncesi acılar çeken insanların monoton ilişkileri, insan onurunun trajik talihsizlikleri içinde debelenmesi; tüm bunlar okurları için zor olmalı.”
[su_spacer size=”10″]
Virginia Woolf’tan Aldous Huxley’ye:
“Tümü çiğ, pişmemiş, iflah olmaz eserler…”
[su_spacer size=”10″]
H.G.Wells’ten George Bernard Shaw’a:
“Hastanede çığlık atan gerizekalı bir çocuk.”
[su_spacer size=”10″]
Charles Baudelaire’den Voltaire’e:
“Fransa’da sıkılarak büyüdüm ve bunun temel sebebi herkesin Voltaire’e benzemesi… Kuşbeyinlilerin kralı, yüzeysellerin prensi, anti sanatçı, hademelerin sözcüsü…”
[su_spacer size=”10″]
Oscar Wilde’dan Alexander Pope’a:
“Şiiri sevmemenin iki yolu var; biri, şiiri sevmemek, diğeri ise Pope’u okumak.”
[su_spacer size=”10″]
Nabokov’dan Hemingway’e:
“Onu ilk olarak kırklı yaşlarımın başında okudum, çanlarla, toplarla, boğalarla* ilgili bir şeydi ve ondan tiksindim.”
*”Çanlar Kimin İçin Çalıyor/For Whom the Bell Tolls”dan hareketle “bells, balls, bulls” kelimeleriyle kelime oyunu yapıyor.