Bir tarafta Sosyal Bilimler, Doktora ve Türkiye kavşağında okumak zorunda olduğu kitabın bedelini dahi karşılayamayan yazar adayları; diğer tarafta ise bu işe nereden bulaştığını her fırsatta sorgulayan, ancak kitap sevgisini içinden atamayıp “Yatakta Akrobasi Tavsiyeleri”, “Kocişimizin Göbüşü İçin Pembiş Tarifler” gibi hayatta kalmamızı kolaylaştıran kitapları neşreden, kalbi bin parçaya bölünmüş yayıncılar…
Burada yapılan eleştiri, itham amaçlı değildir. Çünkü bu yazıyı kaleme alan yazarkişi, sandığınız bilirkişi hiç değildir. Yazarkişi, sosyal bilimlere ve sanatın her alanına ilgi duymakta ve doktora mertebesine ulaşacağı için heyecandan öl(e)memektedir. Tezini yazamadan alamayacağı kitapları kara kara düşünüp, hayal kurmaktan da tamamen vazgeç(e)memiştir. Yaşamaya çalıştığı ve bir sonraki gün “Nasıl ya? Bugün de mi ölmedim? Vay canına! Gideyim de bir kazı kazan oynayayım,” şeklindeki şaşkınlığıyla uyanıp, her gece “Yarın da uyanacağım ve yine yazdıklarım hapisten çıkmış bir şöhretli kadar ilgi görmeyecek,” kırgınlığıyla eski süngerden yatağına uzandığı ülkesinde, yine kitaplara zam geldiğini ve ardı ardına kapanan kitapçıları görecek bahsi geçendir bil(in)meyenkişi.
Şimdi, geldiğimiz noktada asıl eleştiremediğimiz nedir? Buyurun hep birlikte maddeleri ilgili yerlere üleştirelim:
- Yazmak isteyen ama sağı da solu da belli olmayan (!) bir olmayacak hayaller ülkesinde, sosyal bilimler ve sanatla uğraşanların akıl almaz istekleri/ Don Kişot cesaretleri mi?
Cevap: O kılıçları indirin evladım, kılıçla şaka olmaz. Gözünüze falan gelir.
- Aklı alsa ve çılgınca bir cesaret örneği göstererek kitabını yayımlamak isteyen bir yayıncı arasa, alacağı hiperrealistik cevaplar üzerine bir kitap mı oluşturmalı?
Cevap: Yok yavrum, bu da satmaz. Bırak şimdi şu kitabı da yayıncıyı da, pazara gidilecek. Al şu listeyi de. Eve katkın olsun, biraz işe yara.
- Düzgünlüğün çizgisinden çıkmayıp -Nedir peki söz konusu düzgünlük? Herkesin düzgünü kendine. Benimkini ben bir ara anlatırım.- düzgün kitaplar basmayı boynunun borcu bilen ve aç kalan yayıncılar mı? Yoksa yukarıda adı geçen kitabımsıları basıp -lütfen terliksiler üstüne alınmasın- bu yolla para kazanan yayıncılar mı?
Cevap: Yavrum, herkesin yayını kendine. Kim bastı da oynadı bu halıyla yine? Şunu bir ayağınla düzeltiver. Koltuğun çizgisinden çıkmasın. Bir beş dakika düzgün dursun.
Sonuç olarak gelemediğimiz noktaya şöyle bir bakıyoruz sayın okur: Parasız yaşanmıyor. Pazar dahi yapılmıyor. Kitap bile okunmuyor. Onu bırakın, tez bile yazılmıyor. Saydığımız tüm bu aktörler sanki neo-klasik bir Bermuda Şeytan Üçgeni’ni oluşturuyor. Çünkü bu üçgenin ortasına kim girse, ne gelse kayboluveriyor.
O halde buyurun, huzurlarınızda yeni kitabım ve allı pullu ismini şöyle takdim edeyim müsaade ederseniz:
“Almayın şu kitapseverlerin ahını,
Gelir de dalgalanır küpeşte küpeşte.”
Geride kalan aklınızı ne yapıp ne edip muhafaza edebilmeniz dileğiyle…