Tomris Uyar, Gündökümleri’ndeki yazılarından birinde (Gerçek Okuyucu’ya) yazılarını zamanın bazı magazinsel dergilerinde paylaşma konusunda şöyle diyor:
“Gerçek edebiyatın, gerçek dergilerde para edebileceği bir dönemi bekleyecek gücü ve umudu elden bırakmamaya çalışıyorum.”
Tomris Uyar’ın “gerçek edebiyat” ve “gerçek dergi” kaygısını taşıdığı yıl 1985. Cümlelerindeki, kanat çırparcasına naif telaşı görmemek mümkün değil. Bu telaşın nedeni elbette edebiyata, yazarlığa, öykücülüğe, yayıncılığa ve okuruna sonsuz bir saygı duyması. Peki, bizler okuyucular olarak, bu saygıyı sırtlayabildik mi?
Tomris Uyar’la ilgili internet üzerinden arama yaptığınızda, karşınıza genel olarak eserlerinden, yazarlığından çok, hayran olunan aşkları, “üç şairi peşinden koşturmuş ilham perisi” olduğu, uğruna yazılan şiirler, kiminle nasıl tanıştığı ve nasıl ayrıldığı çıkar.
Tomris Uyar, özellikle son yıllarda, hem sosyal medyanın gücü, hem de dergiciliğin yaygınlaşması ile tapılırcasına sevilmeye başlandı. Sevilmeyi hak etmekle beraber yazarın kaleminin kendi kişiliği altında yok olmaya yüz tutması, kitaplarını okuyan, cümlelerini benimsemiş, ama en önemlisi Tomris Uyar’ı anlamaya en azından yaklaşmış okuyucularını eminim rahatsız ediyordur.
Uzun süredir dergi sayfalarında, internet sitelerinde, sosyal medya hesaplarının durum iletilerinde Tomris Uyar; öncelikle Turgut Uyar’ın eşi, Edip Cansever ve Cemal Süreya’nın büyük aşkı, Ülkü Tamer’in eski karısı, “İkinci Yeni’nin Gelini”, bir grup adamın kalbini eleğe çevirmiş dişi bir Eros olarak lanse ediliyor. Yazılan her cümle, yaşaması hayal edilen bütün aşkları, hikaye üstüne hikaye katarak Tomris Uyar’ın üzerine bir üniforma gibi giydirmeye çalışıyor. Oysaki bu üniforma, okuyucusuna, anlatmaya çabaladığı ne varsa kendinden, cinsinden ve kalbinden ayrılarak, sadece bir yazar olarak var olmayı benimsemiş Tomris Uyar’ın üzerine göre değil.
Peki, öyküleri Varlık, Soyut gibi belli başlı dergilerde yayınlanan ve önemli ödüller kazanan, Papirüs dergisinin kurucularından, ülkenin en başarılı çevirmenlerinden olan Tomris Uyar, bu aşkları yaşamadı mı? Yaşadı. E, “sevenleri” olarak bizim bu aşkları paylaşmamız doğal değil mi? Değil. Çünkü, o aşkların sahibi biz değiliz. O aşkların sahibi olan kadın, bize edebiyatını bıraktı. Yazdıklarını okumamızı istedi, kendisini cümlelerde gizledi. Rakı masalarında ona ithaf edilen şiirleri belki yarım ağız bir gülümsemeyle hatırladı, yaşadıklarından edindiği tecrübelerini sararmış kitap sayfalarına sığdırdı. Hikayelerinde yarattığı karakterlere güçlü olmalarını öğütledi; onlara evler, hayatlar, rüyalar, düş kırıklıkları verdi. Birçok nitelikli çeviriler yaptı, meyhanede demlenirken sadece etrafına hülyalı bakışlar atarak etrafını süzmedi; yazarlığı konuştu, edebiyatı konuştu, yakınlarındaki yazar arkadaşlarını eleştirdi, kendine yöneltilen eleştirileri dinledi. Sık sık seyahat etti, başka ülkelerde yazar arkadaşlar edindi, oğlunun dolayısıyla ülkedeki tüm çocukların eğitim hayatı için kaygılandı, Türkçenin doğru kullanımı için çalıştı. Bazen eve kapandı, aylarca dışarı çıkmadı. Ara sıra hastalanıp ölümden korktu, yazarak hayatta kaldı. Ev işleri sırasında kafasının açıldığını söyledi, dostlarına sofralar kurdu, yemekler pişirdi. Bir tiyatro oyunu yazmayı planladı. Sinemaya ve müziğe dair yazılar yazdı. “Mezarıma iki ünlü şarkıyı birleştirip; Je ne regrette rien çünkü I Did It My Way yazılabilir rahatça,” dedi.
Tomris Uyar hakkında bildiklerimin kaynağı, onun ikinci kuşak teyzesi falan değil. Tek kaynağım, Tomris Uyar cümleleri, Tomris Uyar kitapları. Peki, yaşadığı doludizgin (!) aşklardan sonra sayfalarca yazdığı aşk anıları yok mu? Yok. Kadınlara taktik verdiği cümleler? Onlar da yok. Tomris Uyar’ın bize bunları anlatmak istediği falan yok.
Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreya; aşklarını yere göğe yazmış olmalarına; şiirleri, cümleleri herkes tarafından benimsenip okunurken, yaşadığı aşklarla ilgili oldukça ketum olmasına ve yazarlığını her daim önde tutmasına rağmen Tomris Uyar’ın yazarlığı kucaklanmak istenmemiştir. Buna sebep olan, aşkın ve aşka dair her şeyin birer pazarlama aracı olarak kullanılacağını keşfeden sistemdir. Bu sistemi kuran toplum algısı da kadını zaten ötelenmiş bir varlık olarak sunmakla birlikte, bir kadının cinsiyetinden bağımsız işleriyle, yetenekleriyle var olmasını olabildiğince engellemeye çalışmıştır, çalışmaktadır.
Tomris Uyar’ın ise bu konularda fikri nettir:
“Her okurun, her eleştirmenin bir sanatçıyı anlaması, yapıtlarını tek tek değerlendirip sevmesi gerekmez, ne yapmak istediğini kavrasa, yeter.” ( Tomris Uyar, Gündökümleri, Yapı Kredi Yayınları,1987)
1987, İstanbul doğumlu. Felsefeci, yaratıcı drama&tiyatro eğitmeni. Başta KalemKahveKlavye olmak üzere çeşitli mecralarda yazılar kaleme alıyor. İlk kitabı Aristoteles · Hayatı Bir Şölen Sofrası Gibi Bırakmalı Ne Susuz Ne de Sarhoş 2022’de Destek Yayınları’ndan çıktı. Evli ve iki kedi annesi.
Çok güzel bir yazı, güzel anlatmışsınız,zevkle okudum.. elinize, dilinize sağlık..! Saygılar
Çok güzel bir yazı Tomris Uyar ve kadınların sadece aşk olmadığını anlatmak istedikleri olduğunu anlayabileceğimiz bir yazı ve bir Tomris Uyar kitabı okumama sebep olan bir yazı tebrik ederim ve de teşekkür ederim 🙂