Bu dosyada özellikle “bağımsız editörler”e olabildiğince yer vermek, belli bir yayınevinin yayın ilkelerinden bağımsız olarak editörlük mesleğinin/kurumunun nasıl bir yol izlediğinin ipuçlarını onlardan dinlemek istedik. Sevengül Sönmez de onlardan birisi; belli bir kuruma bağlı kalmaksızın birçok yayıneviyle çok sayıda önemli eserin yayına hazırlanmasını sağlayan editör Sevengül Sönmez’e cevapları için teşekkür ederiz.
Fotoğraf: Keçi Edebiyat
Editörlerin, gelen dosyaları değerlendirme yöntemleri hep tartışılageldi. Sizin için özellikle gelecek vadeden bir eser hangi özelliklere sahip olur?
Doğrusu net bir yanıt vermek zor. Dosyanın/eserin türüne göre değişiyor, seçimimi belirleyen kriterler. Edebi olanın dil, üslup açısından özenli, öznel ve mümkünse ayrıksı olması gerekiyor. Roman, öykü vb., değerlendirmemde konu benim için hep geride kalır. Ancak yine de metnin çok çarpıcı bir konusu varsa değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Kurmaca dışı metinlerin kendi disiplinleri içinde yeni bir söz söylemesi, bunu türün kuralları içinde yapması ve elbette yine özenli olması gerekiyor.
Bugün pek çok yazar, ajanslar aracılığıyla yabancı dillere çevriliyor. Dosya değerlendirme aşamasında “Bu eser falanca yabancı diller ve okuru için de elverişli” açısından bakıyor musunuz yoksa öncelik Türkçe okuru mu?
Dünya okuru diye bir kitleden bahsetmek mümkün elbette artık. Popüler bir okur kitlesi bu. Benzer beğenileri, merakları olan. Bu nedenle bir dosyayı değerlendirirken bu kitleyi/pazarı düşünmenin önemli olduğunu biliyorum. Ayrıca doğru konumlamayla bu pazar için kitap üretip Türkiye edebiyatının iyi örnekleri için bir yol açmak da gerekiyor. Ben çok az dosya değerlendiren biri olarak raporumda eserin yurtdışı potansiyeline değinmeye çalışıyorum.
Sadece size gelen dosyalar üzerinden mi ilerliyorsunuz yoksa başka platformları da takip edip yazar avcılığı yapıyor musunuz?
Bana gelen dosyaları değerlendiriyorum ama yukarıda söylediğim gibi çok az dosya değerlendiriyorum. Eskiden daha çok zaman ayırıyordum, şimdilerde sektörde eğitimler üzerinde çalışıyorum. Yine de yeni mecralarda dikkatimi çeken sesler olursa onları yayınevleriyle buluşturmaya çalışıyorum.
Türkiye’de hızlı yaşanan sosyokültürel ve politik değişimler karşısında geçmişten bugüne değişen okur zevkini nasıl yorumlarsınız?
Türkiye’de okumaya dair çok hızlı değişimler yaşanıyor. Kitaba ve okumaya ilgimiz artıyor. Popüler kültürün ortak bir dil ve benzer bir sanat anlayışı yaratması, benzer şeylerle ilgilenen bir kitle de oluşturdu. Türkiye’de artık dünyada popüler olan kitaplar neredeyse eş zamanlı yayımlanıyor. Bütün bunlar okurun beğenisini de şekillendirdi. Bu nedenle popüler olanla ilgilenen büyük bir kitleden söz edebiliriz. Ancak bunun yanında Türkiye’de modern Türkçe edebiyatın da eskiye oranla beğenilenler arasında yer aldığını düşünüyorum.
Yatırım yapılması gereken yazarın tanımı nerede, nasıl değişti?
Öncelikle yazarı aradığımız ve bulduğumuz yer/mecra değişti: Eskiden yazarları dergilerde bulurduk, şimdi sosyal medyada ve internette buluyoruz. 🙂 Bu iyi mi kötü mü bilemiyorum. Ama böyle şekillenen bir yayıncılık olduğu yadsınamaz. Dolayısıyla eserini yayımlatmak isteyen yazar adayıyla; sosyal medyada, internette hatta televizyonda görünür olup da kendisine bir şeyler yazması teklif edilen kişi arasında fark var. Sanırım ilk olarak buradan başlamak gerekiyor tanım için.
Sonrasında da sanırım yayıncının vizyonuna ve beklentisine göre şekilleniyor.
Peki yayınevlerinin yatırım yapmayı, yol almayı gözettiği yazarların okurun gözündeki karşılığı nasıl oluyor? Bugünün okuru kalıcı olacak yazarı ilk görüşte tanıyor mu yoksa hep sonradan mı geliyor akıl başa?
Yayıncının destek verdiği / yatırım yaptığı yazarla okurun beğenisi arasında her zaman güçlü bir bağ olmayabilir. Bir önceki soruya verdiğim yanıtla da ilgili aslında. Yayıncının vizyonuna ve yayıncılık politikasına bağlı bir şey. Memet Fuat genç yazarlara hep destek oldu, kimilerinin çok başarılı olduğunu gördü, kimilerini görmeye ömrü vefa etmedi ama o doğru bildiğinden şaşmadı.
Okur, yazarı ilk görüşte tanıyabilir de zamana ihtiyacı olabilir de. Sonradan tanıması bir kusur değil ki…