New York doğumlu olup uzun yıllar Türkiye’de müziğinizle mücadele ettikten sonra 70’li yılların sonunda Türkiye’den ayrıldınız ve Amerika’ya gittiniz. Oradaki yaşantınız ve yaşadıklarınızdan bahsedebilir misiniz?
Türkiye’mden 1974 Mayıs ayında ayrıldım. Fairfield denen küçük bir yere Kaliforniya’ya geldim. Ablam burada oturuyordu. Hakikaten ilk hafta içinde burada bir müzik dükkanı vardı, Solano Müzik diye, oraya gittim bir Les Paul gitarı almak istiyordum. Hiç unutmam gitarı elime aldım, çalmaya başlamıştım, dükkandaki adamlar “Vay be bu kim, nereden geldi bu herif?” demişlerdi. Akılları durmuştu. Tabii ismim hemen etrafa yayılmış, bir hafta içinde bir grupta çalmaya başlamıştım. Tabii ki bilirsin hep orijinal müzik olması lazımdı. Neyse, bir sene sonra Los Angeles’a gittim, tabii orada müzisyenler dolu, bir sürü müzisyenle çaldım. En önemlileri ARC2 diye bir gruptu. Hep orijinal müzikleri vardı, bir gitarist arıyorlarmış ve iki plak dolusu şarkı yazmışlar ama gitaristin gitar kısmını yazması lazımmış. Denemeye gittim, gruba girdim tabii. Yes, Jethro Tull tarzında şarkılardı. Müthiş gruptu, uğraşlarımıza rağmen bir plak şirketine imzalanamadık. (O günlerde Punk ve New Wave tarzları imzalanıyordu.) Bunun yüzünden iki sene sonra grup dağıldı.
Aynı zamanda Dick Grove diye bir müzik okuluna gittim iki sene. Jazz tarzında bir okuldu ama gitar kısmı gayet mükemmeldi. Neyse, okuldan sonra Fairfield’e geri döndüm; oradaki ilk kurduğum grup Strict Voice idi. Sağlam rock grubuydu, bir zaman sonra dağıldı ve çok önemli bir grup Earthlinx kuruldu. Şarkılarımız radyolarda çalıyordu, ismimiz etrafta bayağı büyüyordu ama davulcumuz başka şehre tayin edildi ve onun gibi bir davulcu bulamadık ve grup dağıldı.
Tabii ki en önemli grubum Fear Nature idi. Üç tane piyasa CD’miz vardı. Broken Fate, Blame Me, Have Mercy diyene kadar uğraşmamıza rağmen imza atacak bir plak şirketi bulamadık. Her şeyi kendim yapmak zorunda kaldım. Bir süre sonra dağıldık tabii. Fear Nature benim grubum. İsmi benim üzerimde.
Grup Bunalım, Ter, Haramiler gibi önemli gruplarda bulundunuz. Amerika’da Strict Voice, ARC, Earthlinx ve Fear Nature gibi gruplarla çaldınız. Türkiye ve Amerika’daki kültürleri de ele aldığımızda iki ülkenin grupları arasında organizasyon ve çalışma bakımından ne gibi farklılıklar var?
Amerika acayip bir yer. Binlerce grup var, eğer büyük konfeksiyonların yoksa imzalamak zor, yani müziğinin çok iyi olması falan pek önemli değil. Onun için bazı gruplar bombok. Aynı zamanda iki çocuğum var: Oğlum Todd Ayet Cakus metal grubunda. Devils Need Angels grubun ismi.
Soruya döndüğümüzde, hakikaten çok güzel bir soru. İki ülke arasında grupların çalışmalarında pek fark yok gibi. Türkiye’deki gruplarda örneğin Grup Bunalım olarak haftada 4-5 gün provalar yapardık, Ter grubunda 3 gün, Haramiler’de de öyle. Amerika’daki gruplarda en az 4-5 gün haftada, tabii ki her şey müzik için. Her bir grup taş gibi sağlamdı. Türkiye’mdeki gruplar daha profesyonel idi, söyleyeyim. Çünkü Grup Bunalım birçok tur yaptı ve tabii ki para alıyorduk, Haramiler de bir tur yapmıştı. Ter ile sadece bir konsere çıktım, sonradan anlatırım bunun sebebini.
45 günlük bir turda en aşağı 38 gün konser vardı ve her gün matine ve suarede çalıyorduk. Yani 45 günlük turda 76 konserde çalıyorduk, düşün yani. Şarkıları gözlerimiz kapalı bile çalabiliyorduk. Amerika acayip bir yer, çok büyük, burada imzalanmadığımız için hiç tur falan yapmadık; hep yaşadığımız yerlerin etraflarında çalıyorduk. Ama müzik bilgisi bakımından Türkiye, Amerika aynı. Her iki ülkenin de müzisyenliği çok iyi.
Kısa ama parlak bir grup olan Ter’den bahsedebilir misiniz? Sizce “Ter” grubunun şanssızlığı neydi?
Ter grubu hakikaten süper gruptu. Özkan Uğur başta, Nur Yenal (Grup Bunalım’dan) ve ben. Özkan o zamanlarda Barış Manço ile çalmıştı. Tabanca gibi bir grup, Erkin Koray’ın arkasında.
Sevgili Uğur Hakan, söyleyeceğim şeyler hakikaten doğrudur, grubun dağılması şöyle oldu: Erkin ile bir 45’lik yaptık bilirsin, Hor Görme Garibi ve Züleyha. İlk büyük konserimiz Ankara’daydı. Tabii Erkin’in büyük bir ismi var, büyük sanatçı hepimizin abisi… Neyse, Ankara Basketbol Salonu’nunda “Erkin Koray ve Ter” diye büyük bir konser. 15 bin kişi vardı, yani salon dolu. Tabii biz sonradan sahneye çıkıyoruz. Her şey gayet iyi gidiyorken bir hadise oldu, altıncı şarkının ortasında Erkin’in gitarının teli koptu, Erkin sahneden çıktı. Tabii biz hemen kafadan çalmaya başladık. Erkin’in geriye dönmesini bekliyoruz, vallahi billahi Erkin geriye gelmedi, yani aklı durduracak şey!
Biz belki 15-20 dakika çaldık ve konseri kapatmak zorunda kaldık, milletin kafası bozulmuştu “Erkin niye geri gelmedi” diye, acayip bir şey. Neyse, Erkin’i göremedik; menajeri bize paramızı ödedi ve Erkin’i bir daha hiç görmedik. Aklı durduracak şey hakikaten…
Ter grubu o zamanların en iyi grubu olabilecekti. Özkan çok uzakta oturuyordu. Ben, Nur, Kılıç (Moğollar’ın orgcusu) ve Taner Öngür (Moğollar’ın basçısı) Tank grubunu kurduk. O zamanların film aktristi Fikret Hakan’ın arkasında çalıyorduk. Bu grup da hakikaten müthiş bir gruptu ama gazino sahipleri Fikret Hakan’ın batı tarzlı müzik yapmasını istemediler. Onun alaturka tarzında kalmasını istediler ve grup dağılmak zorunda kaldı.
“Ben neşeli şarkılar çalamam. Kalbim ağrılarla dolu” sözünüz oldukça bilinen bir söz. Ayet Aydın Cakus için bu söz neler ifade ediyor?
Evet, neşeli şarkılar çalamam. Sözlerim hakikaten bilinen bir şey oldu. Nasıl anlatayım kendimi, birkaç yönden açıklamam lazım. Gençliğimden beri, yani kendimi hatırladığım zamandan beri çok kalpli bir insan olduğumu anladım yani kötü düşüncelerim olsa bile kalbim her zaman üstün geldi, bunun sebebi kalbimin çok sevgi dolu olması. Zannederim annem tarafından geldi; benim annem altın gibi bir insandı, yani ağzından ne kelime çıksa hep sevgi dolu, çok pozitifti. Annemin öteki ismi de Melek Hanım’dı.
Tabii bilirsiniz, 17-18 yaşında hippi devrelerinde birçok araştırmalar yapmıştık dünya hakkında, Allah hakkında derince düşüncelerimiz olmuştu. Bunlar benim köklerim, yani ağacın yaşadığı kökler gibi. İnşallah Türkçem insanlara acayip gelmez.
Neşeli şarkılar çalamamamın esas sebebi kalbim hep kırık; bakın bu dünyamıza ne kadar kötülük dolu, din yüzünden, derilerin renkleri yüzünden, düşüncenin değişik olması sebebiyle herkes birbirini öldürüyor. Bu gibi şeylerin bana büyük etkisi olur, ne kadar çok haksızlık var dünyada, memleketlerde akıl durduracak şeyler yani. Hayvanlar bomba patlatıyorlar yani, hiç takmazlar! Çocukları öldürüyorlar, gençleri, kendi dininden olan insanları, yaşlıları, bebekleri, yani bu Allahsız insanlar kendilerini inandırmışlar ve hakikaten Allah için öldürüyorlarmış. Vay be, ne biçim inanç be! Aynı zamanda bir zelzele oluyor binlerce insan ölüyor, fırtınaların yüzünden binlerce insan evlerini kaybediyor, yani niye cennet gibi bir yer olsun bu dünyamız, bu yüzden kalbim kırık. Belki de deliyimdir.
Bütün bu haksızlıklar yüzünden kalbimde ne kadar sevgi ve güzel düşünceler olsa bile yazdığım müziklere gelince bambaşka bir insan oluyorum. Vay be, inşallah kendimi biraz anlatabildim. Keşke orada olabilsem de sizlerle konuşabilsem, zannederim ki daha iyi ifade edebilirim. Ama candan söyleyeyim, hepinizi görmesem ve tanımasam bile candan bütün kalbimle seviyorum benim canım kardeşlerim. Aydın abiniz bambaşka bir insan. Çok sevgiler. Ne mutlu Türk’üm diyene ve söyleyeyim, Türkiye’mi candan ve bütün kalbimle burada temsil ediyorum.
Aradan bunca yıl geçmesine rağmen eski grupların hala dinleniyor olması ve unutulmamasını neye bağlıyorsunuz?
Bunca seneler geçmesine rağmen eski gruplar daha hala dinleniyor. Çok doğru, bunun en büyük sebebi bence şudur: Batı müziklerine bakarsanız yani 1950-60 senelerinde gayet basit Rock’n Roll, Blues tarzlarında müzikler vardı. Ama Beatles, Rolling Stones gibi gruplar birden bire bambaşka bir müzikle müzik dünyasını tamamen değiştirdiler, yani onlar öncü oldular. Bu değişiklik bütün dünyaya etki etti. Tabii ki Türkiye de müthiş etkilendi, aynı zamanda bütün gençler Avrupa’dan Türkiye’yi geçip Hindistan’a gidiyorlardı ve Türkiye’de hayat tarzlarını ve dinledikleri müzikleri bırakmışlardı.
Aynı zamanda bu değişikliklerle Cem Karaca ve Apaşlar, Moğollar, Mavi Işıklar, Kaygısızlar gibi gruplar yeni tarzlarla meydana çıktılar. Tabii biz de… Grup Bunalım’dan önce Sorular adı altında çıktık, tamamıyla Avrupa tarzıyla. Her zaman olduğu gibi öncüler hep hatırlanır çünkü öncüler sayesinde müzikler daha ileri gitti. Yani mesela Grup Bunalım ilk defa Türk müzik piyasasına çıktığı zaman o tür bir grup yoktu, onun için o yapılan müzikler her zaman için hatırlanır.
Aynı zamanda 1970-80 senelerindeki Progressive, Jazz ve Rock grupları her zaman için hatırlanacaktır. Onların yaptıkları müzikler sayesinde müzik daha da ilerledi. Bu günlerde de iyi gruplar belki var ama sanmıyorum ki dünyayı değiştirecek bir müzik çıkarabilsinler.
Başka bir mesele; mesela bilgisayar ilk çıktığı zaman çok basitti ama bak şimdi akıl durduracak halde. En güzeli ise müzik çok ilerledi ve müzik bilgileri kolayca ele geçer oldu. Müzik aletleri çok ilerledi ve şimdi çok iyi müzisyenler çıkıyor. Bizler şanslıyız ki bizler ilk zamanlarda çıktık. Çok özel senelerdi.
Cem Karaca, “Sorular” grubundayken menajerinizdi. O günlere değinmek ister misiniz?
Onun hikâyesi şöyle oldu. Cem Karaca ve Apaşlar bir yaz turu yapıyormuş ve gittikleri yerlerde açık yaz sinemalarında konserler veriyorlar, gittikleri yerlerde bir grup bulmaya çalışıyorlarmış ki bu grup konserde Cem Karaca’nın ön grubu olsun. O zaman da biz Ahmet Güvenç, Hüseyin Sultanoğlu ve ben Aydın Cakuş, Sorular adı altında grup kurmuştuk ve ismimiz bayağı etrafa yayılmaya başlamıştı. Cem Karaca ve Apaşlar bizim oturduğumuz mahalleye konser vermek için gelmişler. Menajerleri bizi buldu ve Cem Karaca’nın ön grubu olmamızı istedi, biz tabii ki kabul ettik.
Bayağı heyecanlanmıştık. Allah şahidimdir o konser akşamı Cem Karaca bizi eline aldı ve o hafta ilk plak için mukavele imzaladık: “Taş Var Köpek Yok” ve “Yeter Artık Kadın”. Aynı zamanda Cem Karaca hakikaten anladı ki biz bambaşka bir gruptuk. Hep bir araya gelip konuşurduk. Bize grubun ismini değiştirelim diye bir teklif yaptı ve grubun ismini “Bunalımlar” olarak değiştirdik.
Ama iki sene sonra Cem ile aramız bozulmuştu çünkü Hüseyin Sultanoğlu’nun aklına girip onu Kardaşlar grubuna aldı ve Cem’den ayrıldık. Birkaç sene sonra yeni elemanlarla ben, Melik Yirmibir, Nur Yenal, Berk Yenal grubun ismini “Grup Bunalımlar” diye değiştirdik. Bütün turlarımız ve bütün 45’likler bu grupla yapılmıştır. Ahmet Güvenç ve Hüseyin Sultanoğlu sadece ilk plakta çalmıştır yani “Taş Var Köpek Yok” ve “Yeter Artık Kadın” plağında.
Aynı zamanda ne olduysa oldu ama Cem Karaca’nın sayesinde hakiki piyasaya girdik ve Bunalım ismi büyüdü. Allah rahmet eylesin, bunun için Cem Karaca’ya her zaman müteşekkirim.
Son grubunuz Fear Nature. Grubun kuruluş aşamasından ve geldiği noktadan bizlere bahseder misiniz?
Earthlinx grubunun son zamanlarında basçı Mar Polomo gruptan ayrıldı ve yerine Samson Seidel adında bir basçı aldık. Biraz zaman sonra davulcu başka şehre ayrıldı ve yerini dolduracak bir davulcu bulamadık.
1993-94 senelerinde Heavy Metal piyasada iyi bir yer tutuyordu, Samson ile beraber Fear Nature’yi kurduk. Yeni davulcumuzun adı Pat Murphy idi. İlk kasetimizin adı Near The Beginning’di, hakikaten çok sağlam bir grup ve müzikti. Bazı şarkılar Facebook ve Youtube’da mevcut.
Birkaç sene sonra Pat başka şehre gitti, Samson ayrıldı ve daha yeni ilk CD’mizi yapmıştık Broken Fate adı altında. Hakikaten, sürekli eleman değiştirmekten bunaldım. İsimlerini artık yazmayacağım. İkinci CD’miz Blame Me çok sağlam olmuştu. 2007 senesinde çıktı ve son çıkardığımız CD’dir. Piyasada CD Baby diye bir yer var, orada satılır. Bütün CD’lerimiz oradadır. Yani Fear Nature’in ismi benimdir. Ama şimdi grup yok, elemanları bir arada tutmak çok zor. Şimdilik grup uyuyor.
Fear Nature ile iki metal, bir jazz albümü yaptınız. Son çalışmalarınız neler?
Esasen Fear Nature’in dört tane albümü var; birincisi kaset halinde yani CD’ye basılmadı. Ayrı olarak Jazz albümü yapmadım, bazı şarkılarda jazz renkleri var. Son çalışmalarım pek yok, şimdi grupta elemanlar yok. Eğer bir plak şirketi ile imzalama durumu olmazsa ufak kulüplerde çalmak istemiyorum. Çoluk çocuk işi gibi yani ufak işlerle uğraşmak istemiyorum.
Bir tane daha CD yapacağım önümüzdeki sene. Müzisyenleri kiralarım, tabii en iyi enstrümanları çalabilenleri ama zannederim gitar, vokal ve bası ben çalacağım. Belki bir iki şarkıda eski arkadaşım Samson’u basta kullanırım.
Geçmişten günümüze baktığımızda müzik piyasasındaki değişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Müzik piyasasında büyük değişiklikler oldu. Eski gruplar yepyeni bir müzikle ortaya çıkmışlardı, şimdi bir sürü abuk subuk müzikler var, hiç dinlemem. Seneler geçti bizim zamanımızdan. Çok şanslıyım ki Türkiye‘mde o günlerde müziğimizi yaptık, o günler geriye gelmez. Sonuç olarak piyasada satılan müzikler Amerika’da bombok.
Son olarak özellikle yurt dışından muhakkak takip edilmeli, dinlenmeli dediğiniz, bizlere önerdiğiniz gruplar var mı?
Hakikaten şunu söylemek isterim gençler, muhakkak ilk grupları dinleyin ki rock müziğin nasıl başladığını anlayın derim. Beatles, Led Zeppelin, Deep Purple, Jethro Tull, Yes, Gentle Giant gibi gruplar; daha sonra tabi ki babalar Progressive Rock-Jazz grupları Whether Report, John Mc Laughlin, Chick Korea gibi gruplar. Yeni gruplardan pek haberim yok çünkü pek kimseleri dinlemiyorum, beni ukala büyük kafalı bir insan zannetmeyin ama içimde çok müzik var, onları çıkartmak için başka grupların müziğinin etkisinde kalmasını istemem. Heavy Metal gruplarından tabii ki iyiler var ama bazı vokalleri beğenmem. Elbette gençler bu grupların içinde; müzikleri iyice ama vokaller çok sert. Yine de başarılar diyeyim, helal olsun diyeyim onlara çünkü birçok albüm satıyorlar.
Hepinize çok sevgiler ve başarılar dilerim. Uğur Hakan’cığım alakana çok teşekkürler, çok sevgiler.