Yazan: Mehmet Tüze — Arkeolog ve Eskiçağ tarihçisi Baha Batıkan’ın yazdığı Eril, Dişil ve Ötekiler, eril iktidarın köküne inerek, onun şekil verdiği, veremediği durumlarda da yok ettiği dişilin ve ötekilerin tarihsel pozisyonunu inceleyerek bu durumun günümüzdeki yansımaları üzerine düşünme alanı yaratıyor.
İçinde yaşadığımız çağ ve ona ait bizler, literatürde her ne kadar “modern” olarak adlandırılsak da, yine bu doğrultuda bize atfedilen sıfata uygun yaşasak veya yaşıyor gibi olsak da var olan sosyal, ekonomik, politik kısaca ucu iktidara dokunan, iktidara tezahür eden, iktidar üzerinde toplanıp tüm topluma yayılan sorunların bundan on binlerce yıl önce başta kutsal sayılıp baş tacı edilen, sonra da günahkâr sayılıp kalemi kırılan cinsellikle alakası olduğunu söylemek, çoğu kişiye abartılı gelebilir. Ancak tarih, önümüze doğru biçimde konulduğunda, biz de onu doğru ve tarafsız bir biçimde değerlendirdiğimizde bunun hiç de abartı olmadığını rahatlıkla görebileceğiz. Tıpkı, Eskiçağ tarihçisi, arkeolog, eski akademisyen Baha Batıkan’ın Beyaz Baykuş Yayınları’ndan çıkan Eril, Dişil ve Ötekiler kitabında bize anlattığı gibi.
“Arkeolojide Eril İktidarın Toplumsal Cinsiyet Rolleri Üzerine Etkisi” alt başlığıyla yayımlanan kitap, bu alt başlıktan da anlaşılacağı üzere, eril iktidarın köküne inerek, onun şekil verdiği, veremediği durumlarda da yok ettiği dişilin ve ötekilerin tarihsel pozisyonunu inceleyerek bunun günümüzdeki yansımaları üzerine düşünme alanı yaratıyor.
Despot kralın hedefi: Kadınlar ve ötekiler
Baha Batıkan, yukarıda bahsettiğim “köklerine inme” meselesini, insanın ilkel doğasından yola çıkarak şöyle anlatıyor: “Eskiçağlarda, kendi “ilkel doğasında” yaşayan kadın ve erkek, ilkel doğasını terk edip, kültürlenme olgusuna girdiğinde ne doğa kalmıştır ne de kadın. Yeni hayat düzeninde kadın, uygarlığın hedeflediği şekilde “mahkûm” edilmiştir. Neolitik Devrim ile, “uygarlık” denilen yeni dünya düzeninde roller belirlenmiştir. Mülkiyet ve tarımla birlikte, ev yapımını, toprağı işlemeyi ve evcilleştirmeyi başarı olarak gören bu yeni düzen, duvarlarla kapatılan mahkûm kadın üzerine inşa edilmiştir. Uygarlıkla birlikte, artık ormandaki ağaç, ağacın yapraklarını sallayan rüzgâr, kenarında akan suyun ruhu yerini yavaş yavaş ormanın tanrısına bırakır. Dağlar, denizler, gökyüzü artık tanrısal güçlere teslim edilir ve onların iktidarındadır. En tepelere, ulu dağlara, o tanrılar ve tanrıçalar için evler inşa edilir. Doğa ruhları tanrı olmuş, tapınaklara taşınmıştır. İlahi iktidar, tepeden bakıp insanları kontrol edebilmektedir. Bir de vekil atar kendine iktidar: Kral.” Çok tanıdık gelmedi mi size? Ve Batıkan’ın bahsettiği “kral”, “krallığını” ispatlamak için kendisine verilen ilahi yetkiye dayanarak ona itaat edecek kullar arar ki onu da bulması zor olmaz. Ve yine aynı kral, özellikle Ortaçağ’daki atalarından devraldığı karanlığı üstü kapalı veya açık şekilde sürdürmek, “krallığının” despot tarafını da göstermek için günahkârlar arar. Ki bunlar da kadınlar ve ötekilerdir.
Hikmetinden “mecburi” sual olunanlar!
Baha Batıkan da kitabına, yukarıda bahsettiğim “günah keçilerinin” tarihçesini, önce kutsal sayılıp sonra “cadı” yaftası vurularak avlanışını, çeşitli cezalandırılma biçimleriyle -bunların için de elbette ölüm cezası da var- görünmez olmaya zorlandıklarını, tarihten örneklerle, buradan yaptığı çıkarımlarla ele alıp üzerine de kendi kattığı yorumlarıyla aktarıyor. Erkek iktidarın sanki tek başına yaşanabilecek bir şeymiş gibi kendini azade ederek, tacından olmama pahasına suç saydığı cinsellikte, suçun failini kadın ilan edişini, “ötekiler”e de ayrıca açtığı parantezle masaya yatırıyor. Her şekilde haklı çıkan erkeğin kafasından türeyen cinsel fantezilerin sorumlusu olarak gösterilen kadının, kutsallıktan ölüme giden yolculuğunu belgelerle, sırtını yasladığı kaynaklarla anlatan “Eril, Dişil ve Ötekiler”, yazarın değme edebiyatçılara taş çıkartacak anlatım diliyle hem eğlenceli hem de beyin yakan bir kitap olarak okunmayı hak ediyor.
Eril, Dişil ve Ötekiler
İnsan bedeni tarih boyunca kimin hizmetinde olmuştur?
İnsanlık tarihi boyunca bedenler, günahkâr ve kutsal olarak farklı muameleler görmüştür. Öyle ki bunun izleri mitolojiden sanata, dinlerden tarihe dek her alana sızmıştır. Cinsellik adı altında toplanan bu izler, içinde erilin gücünü, yüceltilmesini, dişilin dışlanmasını, baskılanmasını, metalaştırılmasını ve nihayetinde şeytanlaştırılmasını, ötekilerin yok sayılmasını ve lanetlenmesini taşır ve aslında bunlar tümüyle iktidarın tutumunu yansıtır.
Tarihin üstü örtülen, konuşulmayan ama bu sessizliğiyle dahi çığlık çığlığa bağıran karanlık kuytusunda neler gizlenmiştir? Bastırılmaya ve yok sayılmaya çalışılan aslında nedir?
Arkeolog ve Eskiçağ Tarihçisi Baha Batıkan mağaraların karanlığından sarayların has odalarına dek örtülüp saklanan bedenin, cinselliğin, günah ilan edilenin tarihinde derin ve meydan okuyucu bir kazıya götürüyor bizleri. Günah, kutsal ve tabu olanın içinde çıktığı bu “tehlikeli” yolculukta, bugün içine hapsolduğumuz zihniyetin ilmek ilmek nasıl dokunduğunu, cinselliğe bakışın tarihimizi ve bugünümüzü nasıl şekillendirdiğini, nefes kesici, titiz ve sansürsüz bir anlatımla gün ışığına çıkarıyor.
Bu site için, bu kitaplar için emeği geçen herkese ayrı ayrı TEŞEKKÜRLER !!
fahri sarrafoğlu
http://www.istanbulunsirlari.net