Başımı senden tarafa çevirmek istiyordum. Kendimi ne kadar zorlasam da bir türlü başaramıyordum bunu. Oysa yirmi dokuz yıldır başımı sağa ya da sola çevirmek istediğimde boyun kaslarım asla emrime itaatsizlik etmezdi. Belki sadece boynum tutulmuştur. İkimiz de deli yatarız, biliyorsun. Bu yüzden ayrı yastıklarda yatmak gayet iyi bir fikirdi. Sert yastığı kimin alacağı konusu açılmadı bile. Hemen başımın altına çektim onu. Sense çoktan gömmüştün başını yumuşacık yastığa. Yüzün de yastığın içine gömülüp gitmişti.
Herhalde yanlış kas grubunu kullanıyorum diye düşündüm. Gövdemi kullanmak fikri geldi aklıma. Eğer bir baykuş değilsem gövdemi çevirdiğimde başım da kendiliğinden onu takip edecekti. Tüm gücümü kullandım bunun için. Sadece ufak bir kıpırtı oldu. Bu ufacık kıpırtı bile müthiş yordu. Bir korku koca bir öküzün dev boynuzları gibi karın boşluğuma saplandı o an. Ya ben dönemeden kalkıp gidersen? Kalan ömrümü önümdeki krem rengi duvarın pürüzlerine, usta hatası boya kabarcıklarına, Edgar Allan Poe’nun kafasına benzettiğim o küçük döküntüye bakarak geçirirsem? Tüm bu korkular kâğıttan yüreğimi buruş buruş ediyordu. Bu arada, ışığı açık mı unutmuştuk? Hiç huyum değildir.
Terlemeye başladım. Tomurcuk yaşlar göz çukurlarıma birikiyorlardı. Ağlamaya başlamış olabilir miyim, diye geçirdim içimden. Gözyaşları gözlere ihanet edip onu yakmazlar. Emeğin simgesi ter damlaları dünyayı gören gözümüzü kapatırlar. Şu garsonluk işi bedenimi tümüyle kullanılmaz hale getirecek, biliyorum. İlk zamanlar ayaklarımın ağrısı geçsin diye kesmeyi bile düşünüyordum. Sekiz saatlik sigorta, on iki saatlik iş… Sana bu acıları bir türlü anlatamamıştım. Kassandra mıydım, Odysseus mu? Seni tekrar yanımda yatarken görebilmek için de çok emek vermiştim. İntiharın bana sunduğu sonsuz gençlik ve ölümsüzlük tekliflerini reddetmiştim. Sen hâlâ hayattayken, bir yerlerde benimle aynı oksijeni soluyorken ben canıma kıymaya nasıl cesaret edebilirdim.
Duyuyordum. Nefesin sıcak ve nemliydi. Ensemde hissediyordum. Güven veriyordu bana. Tanrıya şükür. Hâlâ oradaydın. Bu bana güç veriyordu. Belki de önce bacaklarımdan başlamalıydım. Yavaş yavaş, hiç acele etmeden, kendimi çok fazla yorup tamamen vazgeçeceğim bir aşamaya gelmeden yapmalıydım bunu. Önce üstte olan sol ayağımı yavaşça sağ ayağımın ardına düşürdüm. Sonra kalçama yüklendim. Oluyordu! Gövdem direniyordu hâlâ ama önünde sonunda o da dönecekti. Öylece kalmaya cesaret edemezdi. Döndüğümde seni görecek olmanın heyecanı sarıyordu beni. Titriyordum. Yüz kaslarımı hareket ettiremesem de hareket ettirebildiğim günlerden kalma hissiyatı anımsıyordum. Bu da gülümsemek sayılmaz mı? Bir nefesin umuduna sığınarak başlamadım mı bu işe? Senin soluğun değilse bile bunu öğrenmem gerekiyor. Ha gayret. Gövdem çok ağır!
Bir el hissettim sol omzumda. İyice kavradı omzumu ve beni sarstı. Kendine doğru çekiyordu. Heyecandan kalbim duracaktı. Ağzımın içinde hoş bir sıcaklık duyuyordum. Tamamen döndüğümde o yumuşak yastığın üzerindeki İstanbul siluetiyle karşı karşıya kaldım. Yastığın içinden yavaş yavaş bir yüz yükseldi. Sonunda göz göze geldik.
– Sadece rüya görüyorsun.
– Anlamalıydım! Aptal kafam! İnsan neden başını çevirmek için ayaklarını kullansın ki? Devrimci bir rüyaydı. Peki sen beni görüyor musun?
– Evet.
– Öyle değil, rüyanda yani.
– Bilmem.
– Hemen şuracıkta yatmana rağmen neden rüyamda görüyorum seni?
Gözlerimi açtığımda seni gördüm. Yüzünün yarısı İstanbul’un içinde kaybolup gitmişti. Bir gözün Avrupa’da, bir gözün Anadolu’dan bana bakıyordu.
– Kâbus mu gördün?
– Kâbus sayılır mı bilmiyorum.
– Terlemişsin.
– Ağladım zannettim.
– Terlemek daha iyi. Benim gitmem lazım.
Biraz daha kalmanı istedim ama gitmek konusunda bu kadar kararlı bir insanı daha önce hiç görmemiştim. Ben yataktan çıkmadım. Senin hazırlanmanı izledim. Gidip makyaj yaptın. Sonra parfümünün kokusu geldi. Bir veda öpücüğü pozisyonu almış olan dudakların yatağa doğru düşmeye başladığında hemen kalktım.
– Seni geçireyim.
– Gerek yok.
– Ne zaman gelirsin bir daha?
– Bilmiyorum. Bunları konuşmayalım bence.
Botlarını giyişini izledim. Sonra beni atlatıp boy aynasında şöyle bir baktın kendine. Bana dönüp gülümsedin.
– Çok garip.
– Ne oldu?
– Rüyamı hatırladım şu an?
– Ne gördün?
– Rüyamda seni tutup kendime çevirdiğimi hatırlıyorum.
Gözlerim Poe’nun kafası kadar oldu. Daha şaşkınlığımı yaşayıp birkaç kelime edemeden. Saatine bakıp dış kapıyı açtın. “Bu arada doğrudan uçuş yokmuş, İstanbul aktarmalı gideceğim,” demiştin. Kapının kapanmasıyla apartman üstüme yıkıldı. Artık ne gelen var, ne de beklenen. Koca bir enkazın altında koptu ayaklarımın gerçekle olan bağları.
11 Ekim 1991’de Manisa Sarıgöl’ün Omurca köyünde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra ailesiyle birlikte İzmir’e göç etti.
2013 yılında senaryosunu yazdığı “Özür Dilerim” adlı kısa film Line Tv’de, “Kısa Bir Ara” adlı programda gösterildi.
2014 yılında “Bir Dağ İki İnsan” adlı oyunuyla Suat Taşer Kısa Oyun Yarışması’nda “Sahnelemeye Değer Oyun Ödülü” kazandı. Oyun, 33. İzmir Uluslararası Tiyatro Günleri kapsamında dört kısa oyun ile birlikte sahnelendi.
2015 yılında “Türkiye’de Kadın Olmak” konulu 15. Genç Beyin Fırtınası Yarışması’nda yazdığı kamu spotuyla birincilik ödülüne layık görüldü.
2016 yılında “Yüz Dolarlık İnsanlar” adlı oyunum ile Suat Taşer Kısa Oyun Yarışması’nda “Övgüye Değer Oyun Ödülü” almaya hak kazındı. Aynı yıl “Gecenin Sırtında” filminin senaryosunu Doğuş Algün ile birlikte yazdı.
2017’de “Güneş Doğudan Battı” oyunu ile Suat Taşer Kısa Oyun Yarışması’nda “Sahnelemeye Değer Oyun Ödülü” almaya hak kazandı. Oyun, 36. İzmir Uluslararası Tiyatro Günleri kapsamında dört kısa oyun ile birlikte “Özdemir Nutku” salonunda sahnelendi.
Ocak 2017’den TRT Türkü’de yayınlanan “Türkü Çınarı” isimli programın yapımcılığını ve metin yazarlığını, TRT Nağme’de yayınlanan “Musiki Ustaları” programının metin yazarlığını ve TRT Radyo 1’de yayınlanan “Bir Takım İncelikler” programının metin yazarlığını ekip arkadaşları İbrahim Alp Okur ve Zeliha Çiçek ile birlikte sürdürdü.
2018 yılı Ocak ve Ağustos ayları arasında itibariyle TRT Radyo 1 “Duy Sesimi” programramının metin yazarlığını üstlendi.
Öykü Gazetesi, Deliler Teknesi, Varlık Dergisi ve çeşitli dergilerde öyküleri yayımlandı.
Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne Sanatları, Dramatik Yazarlık – Dramaturgi A.S.D’nda öğrenimine devam ediyor.