Sanat, ifade olarak insana en çabuk ulaşan ve hisleri o hızda harekete geçiren doğanın muhteşem bir oyunu olduğu gibi, uyumudur da…
“ Sanat evrimini tamamladı, bundan sonrası taklide dayalı bir yansımadır.” cümlesini okuduktan sonra aklıma ünlü İngiliz yazar John Fowles’ın şu sözleri geldi ; “ Sanat, bilginin insansı bir stenosudur, bir potadır, bir cebir, düşünce, olgu, anı, heyecan, olay, deneyim galaksilerinin büyük sanat biçiminde, Macbeth’deki on satıra, Bach’ın altı ölçüsüne, Rembrandt’ın otuza otuz santim boyutlarında bir tuvale yoğunlaşmasıdır.”
Sanat türleri içerisinde en kolay ve çabuk tüketime tabi tutulan tür, müziktir. Aynı oranda üretilmediğini de göz önünde bulundurursak, kalitenin gittikçe düştüğünü görebiliriz. Ortada müzik üretimi adına veya bunu tetikleyici unsurların neler olduğuna dair çalışmaların yapılmaması gibi koca bir gerçek var.
“Müzik, zamanı aşma girişimidir.”
Öncelikle müziğin matematiksel ve fiziksel anlamda bitmesi mümkün olmayan ses ( sayı- frekans ) doğrusu olduğunu biliyoruz ve bu konuda içimiz rahat. Fakat son dönemde müziğin bu denli yanlış anlaşılmasında hatta anlaşılamamasında, kalitesiz ve kötü yapılan müzik türlerinin aksine bir de müzik adına yapılmayan ve eksik kalan taraflara bakmamız gerektiğini düşünüyorum.
Gelişmeye ve değişmeye programlanmış dünya ve insan doğasında, kendini iyi ifade edemeyen hangi alan olursa olsun, bilinirliğini ve geçerliliğini kaybediyor. Belki müzik gibi insan türüyle yaşıt bir alan için bu kadar kesin ve sert yargılara varmak, müziğin ontolojisini bilmemezlik gibi dursa da, son yüzyılda popülerlik adı altında hızla yayılan türler, bu anlatılanlara örnek gösterilebilir.
Müzik ve türlerinin bilinirliğini doğru şekilde yapabilmek adına birçok yöntem ve teknik uygulanabilir. Sadece bunlardan en etkili ve doğrusunun hangisi olduğuna karar vermemiz gerekiyor. Ama öncelik sanırım bu alanlarda okumak – yazmak gibi en temel unsurları, ne denli doğru kullandığımızdır.
Hem dünyada hem ülkemizde müziği teknik, teorik ve biyografik olarak okumak – araştırmak, diğer tür müzik okumalarından daha kolay, çünkü müzik üzerine yazılmış ve yapılmış tüm çalışmalar genelde besteci biyografilerinden, enstrumân metodlarına veya dönemsel teknik anlatımlardan öteye geçemiyor.
Eğitim penceresinden bakacak olursak üniversitelerin, konservatuvarların ve güzel sanatlar fakültelerinin ilgili bölümlerinde, müziğin okuma – yazma, kabaca defter kitap kısmı, Müzikoloji bölümlerinin üzerindedir. Ama bu bölümlerde bile anlatımlar ve yapılan çalışmalar da yukarıda yazdığım gibi biyografi, tarihi ve teknik kısımdan öteye geçemiyor.
Enstrûman icrası, vokal, şan, nota, repertuvar gibi müziğin neredeyse insan ömrüne endeksli uzun bir süreçte gerçekleştirilebiliyor olması aslında yukarıda bahsettiğimiz konunun eksik kalmasında ki en önemli yol ayrımlarından biri gibi görünüyor. Uzun yıllar alan prova, etûd çalışmaları, kişiyi müzikle alâkalı tüm diğer etkinliklerden maalesef mahrum bırakıyor.
Müziğin okuma kısmı gerçekten ihmal edilen bir konu olsa da, bu alanda hem dünyada hem ülkemizde yapılmış çalışmalar da yok değil. Sadece müziği doğru öğretmek, bestecilerin yaşamlarına dikkat çekmek, tarihi konuları daha akıcı halde anlatmak, eserleri öykülerle – kurgularla daha kalıcı anlatımlara dönüştürmek için gerekli olduğu kanısındayım.
Sadece ortaya sorun koymamak anlamında da çözümlerden bir veya birkaçı da şunlar olabilir; Yayınevlerinin sanatsal ( müzik ) anlamda yazılmış, günlük, kurgu eserler, besteci mektupları ve eserlerinin öyküleri, müzik fiziği, müzik ontolojisi, müzik felsefesi anlamında kitaplaştırılmış uluslararası tezlerin dilimize çevrilmesi, yerli çalışmalara basım önceliği verilmesi, bu alandaki ciddi bir açığı kapatacaktır.
Yine bu alanda yazılmış, basılmış hatta baskısı tükenmiş birçok kurgu, deneme, anı gibi müzikal bilgi birikimlerin anlatıldığı eserlerin tekrar basılması, üniversite kütüphaneleri, devlet okullarının kütüphaneleri ve bünyesinde okuma yazma etkinliği bulunan tüm kurumlara tekrar kazandırılması da bu eksiklikleri giderecektir.
Burada okurlar, öğrenciler ve araştırmacılar olarak da bizlere düşen, bu alanla alakâlı talepleri her zaman dile getirmek, istemek hatta kim bilir yazarak, bu açığın kapanmasına yardımcı olacaktır.
Sadece fikrimde beliren ve hayata bir gün geçer mi? Geçerse kim geçirir bilemediğim birkaç konu başlığını buraya bırakacağım..Olur ya!
“Mozart ve Mektuplar”
“Beethoven Kaosu”
“Seslerle Düş Kurmak, Greig”
“Travmatik senfoni 9..”
“Requiem, Ölümsüze ağıt”
Vs.

1981 İstanbul Doğumlu.
SAÜ Türk Müziği Lisans,
KOÜ Yüksek Lisans,
AÖF Sosyoloji
R.John Fowles ,W.A.Mozart ve A.Veysel’i çokça sever..
Profesyonel Öğrenci
Eğitimci, Okur-Yazar
Müzik yazıları yazmaya çalışıyor.
Tebrikler hocam ??
Fikirlerinizle içinde yaşamaya çalıştığımız çarpık(saçma olamayacak kadar) toplumu ne güzel anlatmışsınız. Toplumun popülist tavrına mı yanalım, müzik eğitimi (sanatı!?) almak için gittiğimiz üniversitelerin kuramsal bilginin ötesinde çağdaş bir düşünce aşılayamamasına mı yanalım bilemiyorum. Sürekli bir şeyler yapılması gerektiğini söyleyen bizler de “gluk-gluk..” bir anafora kapılıp gitmeyiz umarım. İlgili konu başlıklarındaki mesaj dikkate alınmıştır sevgili hocam.. (:
buda güzel ne zman analtacasınız bidaha