theme-sticky-logo-alt
img-alt
img-alt
img-alt

Hakan Ali Toker’in Uygarlık Konçertosu · Bir Crossover Başyapıtı

12 Nisan 2023
863 Okunma

Hakan Ali Toker piyanist ve besteci, 28 ve 29 Ocak 2023 tarihlerinde California, ABD’de iki konser verdi. Bu konserler Santa Cruz Senfoni Orkestrası’nın Müzik Direktörü Danny Stewart tarafından sipariş edilen Toker’in “Civilization” ‘Uygarlık’ isimli piyano konçertosunun prömiyeriydi. Konçerto, klasik müzik, caz, Türk müziği ve diğer türleri bir crossover tarzında harmanlarken, Toker’in klasik teknikte olağanüstü yeteneklere sahip bir piyanist olmasının yanı sıra caz improvizasyonu ve Türk müziği makam bilgisinin de hangi düzeyde olduğunu gözler önüne seriyordu. Dört bölümden oluşan konçerto toplam bir saat sürdü.

“Kuruluş” adlı ilk bölüm, uygarlığın kaostan doğuşunu, dünyada kurulan büyük imparatorluklarla birlikte gelen güç hırsının ve bunların arasında sıkışıp kalmış naif insan ruhunun çektiği acıyı anlatırken, bazılarının her şeye rağmen kaybetmediği yaşama sevincini, savaşı ve yıkımı da ifade etmeye çalışıyor.

İkinci bölüm “Ağıt” tüm insanlığın acılarına ve kayıplarına bir saygı duruşu niteliğinde. Bu bölümden önce piyanist Toker, konser arasında tüm izleyicilerinin gözüne bakarak yaptığı kısa ve etkili konuşmasında; güç denilen olgunun tek başına varoluşu ve peşinden getirdiği sorumluluk; yıkım, etkiler ve sonucunda oluşan tepkilerin belirleyicisinin insan olduğunu vurguladı. Dünya’da güç kavramını elinde bulunduran bir ülkenin vatandaşı olmanın sorumluluğunu, yaptıkları her tercihin okyanus ötesine uzanan ve bizim yaşam alanlarımıza kadar sokulan birer dayatma olmasından kaynaklı, şu anda yapılan bu Uygarlık konçertosunun oluşum kodlarının bile dolaylı olarak kendi tercihlerinden sonuçlar ve izler taşıdığından bahsetti. Konuşmasından sonra çocuk korosu performansa katıldı ve “Eğer barış olsaydı, insanlar el ele tutuşup barış yapsalardı, tüm dünyaya yayılırdı” şarkısını söylediler. Konserde biri Türk makamlarına diğeri blues ve diğer Batı müziği ses sistemine göre ayarlanmış iki büyük piyanonun karşılıklı durmasından kaynaklı ilginç bir sahne düzeni vardı. Hakan Ali Toker’in her iki piyanoyu da paslaşarak ve aynı anda çaldığı anlar seyircinin büyük ilgisiyle karşılandı.

Üçüncü bölüm “Çağrı” her iki piyanonun ses karışımlarının kullanıldığı doğaçlamalar içeriyordu. Bu bölümde orkestra üyelerinin de yaratıcı yanlarının ortaya çıkmasına olanak veren eser, doğaçlamanın sınırsız ve özgür haliyle nota ve kağıttan bağımsız duygu durumlar yaratıyordu.

Dünyada sömürünün bittiği, kültürler arası kalıcı kardeşlik ve barışın kurulduğu bir geleceği öngören 4. bölüm ise Türk, Çingene, Hint, caz gibi pek çok kültürden müzik türünün önce saf hallerinde duyulduğu, sonra birbiriyle kucaklaştığı büyük bir kutlamayı anlatıyordu.

Hakan Ali Toker ‘Uygarlık’ konçertosuyla gerçek anlamda dünya standartlarında bir eser ortaya koyarak, piyanosundaki üst seviye hakimiyeti, bestecilik tarafına da taşımış gibi görünüyor. Barış, kardeşlik ve insan tabiatı üzerine temaları konu alan bu tip eserler her dönemde bir şekilde yazılmaya çalışılır fakat dönemin ruhunu, geçmiş, bugün ve geleceğin fotoğrafını, notalar arasında dolaşıklık sağlayarak ortaya koymak sadece teknik bir iş değil içsel bir duyuş da gerektirir. Son olarak özellikle yaşadığımız hız ve haz çağının ele gelmeyen kaosu içinde zamanı durdurup; harf harf, nota nota derdini anlatmaya çalışan o insanların hala  varolduğunu görmek bizi yine ve yeniden umutlandırıyor. Kendi adıma bu insanların çağdaşı olmak, böyle eserler için kalem oynatabilmek bile beni çok mutlu ediyor.

Hakan A. Toker Eserin Yazılma ve Seslendirilme Sürecini Anlatıyor: 

“Santa Cruz Senfoni’nin şefi Danny Stewart benim okul arkadaşım. Indiana Üniversitesi’nde okurken o viyola bölümündeydi. Onun sınavına eşlik etmiştim, sonra çok sıcak bir dostluk başladı aramızda. Deli dolu gençlik günleri:)… Indiana’dan sonra şeflik eğitimi aldı, o yönde bir kariyere atıldı. Pandemi döneminde ona Hediyelik Besteler projemden bahsettiğimde çok ilgisini çekti. Önce aile üyelerinin doğumgünleri için küçük parçalar sipariş etti bana; yazdım, birlikte çalıp kaydettik, bunları sevdiklerine hediye etti, onlar da çok sevdi. Sonra bir gün benden bir piyano konçertosu yazmamı istedi. Çok mutlu oldum, hemen kabul ettim. Bir yıl boyunca bunun için sponsor aradı ve buldu. 

2022’nin sonbahar ve kışını eve kapanıp konçertoyu yazmakla geçirdim. Çok kapsamlı bir yapıt çıktı ortaya. Piyanist ve besteci olarak bugüne kadarki tüm birikimimi devreye sokup, üstüne bu süreçte yeni şeyler öğrenip yapıta kattım. Yazma işini yılbaşına zor yetiştirdim, sonra da 3 hafta içinde piyano partisini çalışıp, provalar için yola çıktım.

Santa Cruz’da çok iyi karşılandım, çok iyi ağırlandım. Orada çok verimli bir sanat ortamı var: müzisyenler, yöneticiler ve dinleyiciler arasında örnek alınası ilişkiler var. Herkes birbirini destekliyor, yaşadığı şehirde sanatın en iyi şekilde yeşermesi için seve seve özveride bulunuyor! Mesela orkestrayı destekleyen Symphony League (Senfoni Derneği) diye bir grup var. Genel prova ve ilk konser öncesi çeşit çeşit yiyecek getirdiler, kültür merkezinin mutfağında sandviçler vs. hazırladılar; bunları kulise özenle yerleştirdiler. Glutensiz ekmekli seçeneklere kadar her şey düşünülmüştü. Bunlar yaşını başını almış, bizde olsa ayağını uzatıp gazetesini okuyarak emekliliğin tadını çıkarak tipler. Oysa orada zamanlarının bir bölümünü gönüllü etkinliklere ayırıyorlar. Gerçi bizde de böyle şeyler yok değil: bizim de annemiz, teyzemiz, halamız börekler, sarmalar yapıp getirir bizi besler böyle günlerde. Farkı: orada bu teyzeler, abiler örgütlü olarak, topluca koca senfoniyi besliyorlar. Orkestranın kurumsal bir uzantısı değiller. Halktan gönüllüler. Ayrıca her konserden birkaç saat önce, gündüz salonda, o akşamki programı tanıtıcı bir etkinlik düzenliyorlar, bunun için bilet satarak senfoni bütçesine katkı sağlıyorlar. Bu etkinlikte ben de yer aldım, yapıtımı onlara anlattım. İlgiyle dinlediler, sorular sordular, sonra hepsi akşam konsere geldi. 

Provalar da, konserler de son derece keyifli geçti. Herkes olumlu bir ruh halinde, hazırlanmış, işini en iyi şekilde yapmaya odaklıydı. Kültür merkezinin hademesine, sahne kurulum ekibine kadar herkes müzikle ilgili. Sohbet ettim; içlerinde amatör enstrüman çalanlar var. Sahne kuran adamın bana ‘bu piyanoların akortları farklı geldi kulağıma. İkisi de 440Hz mi?’ diye sorması, yerleri silen adamın bir an durup ilgiyle dinlemesi, beni tebessümle selamlaması; hepsinin sık sık ‘bir ihtiyacın var mı?’ diye sorması çok özeldi.

En özeli de orkestra üyeleriyle olan diyaloglarımdı. Konçertonun orkestra partileri oldukça yoğun. Solist kadar orkestraya da çok iş düşüyor. Müzisyenlerin kapasitelerini zorladım! Ama ne mutlu bana ki, hiç biri bundan yakınmadı, bilakis bana teşekkür edip, yapıtımı seslendirmekten zevk aldığını söyledi bir çoğu. Böyle durumlarda biz besteciler genelde icracılardan küfür yeriz, kah suratımıza, kah arkamızdan:) Hem onların, hem de sponsorlarımın ve emeği geçen herkesin desteğine minnettarım.” Kaynak

Uygarlık Konçertosu’na Dair Yorumlar

Yazının kalan kısmına eser için gelen yorumları ekleyerek bitirmek isterim,

“Bu gerçek başyapıtı sipariş etmek ve ilk seslendirilişini gerçekleştirmek, profesyonel yaşamımın en büyük onurlarından birisi oldu. Bu yaşayan barış abidesinin nesiller boyu yaşamını sürdüreceğinden ve içinde bulunduğumuz modern çağın en önemli eserlerinden birisi olarak anılacağından hiç şüphem yok. Bu deha ve cömertlik dolu, dinleyiciyle anında ve derinden bağlantı kurarak anlayışına yol gösteren, doğrudan dünyayı iyileştirmeyi amaçlayan ve bunu tamamıyla başaran bir eser.” -Maestro Danny Stewart, Santa Cruz Senfoni Orkestası Müzik Direktörü

“Sevgili Hakan. Size bu eseri yazdığınız ve çocuk koromuza yer verdiğiniz için teşekkür etmek istiyorum. Bunu kelimelerle nasıl ifade edebileceğimden emin değilim ama deneyeceğim. Bu müzik hem hiç duymadığım bir şey, hem de çok tanıdık olmayı başardı. Cazdı, klasik müzikti ve bu şekilde bir araya getirilebileceğini asla hayal etmediğim pek çok şey daha. Bazı kısımları kaostu, bazıları tatlı ve bazı anlar bende uçabileceğim hissini uyandırdı, ki, en sevdiğim türden müzik budur. Hiç bir müzisyenin dinleyiciyle sizin gibi şakalaştığını görmedim […] Klasik müzik konserlerine (özellikle orkestra konserlerine) gitmek çok resmi bir şey gibi görünüyor. Oysa eseriniz, özellikle doğaçlama kısımları beni öylesine mutlu etti ki. Havadaki keyfi hissedebiliyordum.

Korodaki çocuklar da bayıldılar.[…] Onların bu kadar heyecanla müzikle kucaklaştığını görmek, yüreğimi sevinçle doldurdu. Küçüklere bir saat boyunca sessiz oturmaktan sıkılmasınlar diye dışarıda bekleyip, sadece şarkı söyleyecekleri kısımda salona girme seçeneğini tanıdık. Ama istisnasız hepsi konserin tamamını dinlemeyi seçti. Biliyorum ki ellerinizin bir değil, iki piyanoda birden dans ettiğini görmek bu çocuklara başka hiç bir şeyin veremeyeceği türden bir esin verdi. […] Onlara asla kaybolmayacak bir şey verdiniz. Var olun.”

İlk bölümden sonra yaptığınız konuşma için ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Bizler burada, dünyada olup bitenler konusunda rehavete düşüyoruz ve bizim kararlarımızın dünyanın genelini nasıl etkilediğini göremeyebiliyoruz. Bazen umutsuzluğa düşüyorum, kafamın içindeki nahoş bir ses bana mücadelenin yararsız olduğunu söylüyor; atılması gereken adım benden bu denli büyükken, tek bir ses, tek başına bir müzisyen ne yapabilir ki. O sesi çok güzel bir şekilde susturduğunuz için size teşekkür ederim. İnsanları, hiç bir medya haberinin veya sokak gösterisinin yapamayacağı kadar etkileyerek harekete geçmeye çağırdınız. Müzik insanların dikkatini çekmek ve onları güdümlemekle kalmıyor; aynı zamanda farklı kültürlerden insanları, dil engellerini aşarak, inanılmaz derin ve anlamlı bir şekilde birbirine bağlıyor. İnsanlık muhteşem olabildiği kadar korkunç da olabiliyor; şifalanmaya, umuda ve neşeye ihtiyacımız var. Bunlar için size teşekkür ederim.”

Tek düş kırıklığım, konserde çıkıp dans etme şansımızın olmamasıydı. Sanırım bir kaydını bulup odamda dinlerken dans etmem gerekecek” -Olivia Siemer, Cabrillo Gençlik Korosu asistan öğretmen

“Çağdaş klasik müzik benim tutkum. Her ne kadar pek çok çağdaş eserin icrasına ve ilk seslendirilmesine tanıklık ettiysem de, hiç birinde sizinki kadar nutkum tutulmadı.” -Benjamin Goodwin, öğrenci, kemancı, besteci

[…] Pazar günü Mello Center konserindeki dinleyici, Türkiye’nin ve Orta Doğu’nun büyüleyici müzik dünyasıyla ilişkilendirilen sesleri deneyimlediler. Bu girift deneyimin tamamı, zengin dokulu klasik müzik ve caz deyişlerinden; organize edilmiş, iyi orkestrasyon yapılmış kaosa kadar akla gelebilecek her olasılığı içeriyordu.

[…] Toker konçertoya, Hicazkar dizisi üzerinde Türk tarzında bir doğaçlamayla başladı. Çeşitli süslemeler notaya alınmış ve orkestra partilerine dağıtılmıştı. Toker ‘mikrotonal’ kısımlara, özel akort yapılmış ikinci bir piyanoyla katıldı, bazen her iki piyanoyu aynı anda çalarak. Piyano soloları oldukça etkileyiciydi.

Bir noktada, orkestra, özel akortlu piyanoya incelikli bir şekilde dahil oluverdi; bestecilikte tam bir ustalık ve hassas farkındalık hamlesi, Türk kahvesine katılmış bir tutam kakule gibi. Trampetin girişi, trompet solo İspanyol çeşnisi kattı, hepsi çok iyi ayarlanmıştı. Tuba, kontrbas, vurmalılardaki aksanlar tam yerini buldu;çiçek dürbünü gibi olağanüstü etkileyici vurmalı etkisi.

Ayrıca üçüncü bölümün ortasına doğru, Cheryl Anderson yönetiminde Cabrillo Gençlik Korosu dahil oldu. Tüm bunlar, Toker’in dünya barışına yönelik içten çağrısıyla birlikte, dinleyici üzerinde kalıcı bir etki bıraktı ve her anlamda coşkuyla karşılandı!” -Joseph Sekon, besteci, eleştirmen

Hakkında Özgür Atmaca
1981 İstanbul Doğumlu. SAÜ Türk Müziği Lisans, KOÜ Yüksek Lisans, AÖF Sosyoloji R.John Fowles ,W.A.Mozart ve A.Veysel’i çokça sever.. Profesyonel Öğrenci Eğitimci, Okur-Yazar Müzik yazıları yazmaya çalışıyor.
Yorum 0

    Cevapla

    15 49.0138 8.38624 arrow 0 bullet 0 4000 1 0 horizontal https://kalemkahveklavye.com 300 4000 1