Bir süre önce “Bu Yüzden” adlı parçalarına güzide bir klip çektiler ve sanıyorum yeni yılda albümleri de müzik arşivimizde yerini alacaktır. Boş övgüye gerek bırakmayan çocuklar kendileri; gerek grubun enstrümantal birikimi, gerek “front-man” Ozan’ın işlenmiş, güçlü ve melankolik sesi ve gerekse Eskişehir’deki ünlerinden başlayıp bugüne dek gösterdikleri başarılar bunun kanıtı. Henüz olayın başında olmalarına rağmen, kendisini zor beğenmeye ayarlamış ülkem dinleyicisinden kayda değer olumsuz eleştiriler almadılar. Tabi bunun önemli bir nedeni de hamurlarındaki efendiliktir, dersem yanlış olmaz. Ozan Ünlü’nün solistliğinde, aranjeler,gitar ve geri vokallerde Alişan Göksu (ki kendisi ilerleyen yıllarda camianın zirvelerinde yerini alacak eşsiz bir insan, yetenekli bir müzisyen ve gerçek bir dosttur), bas gitarda Hakan Şen ve davulda Muzaffer Kalyoncu ile birlikte kadro tamamlanmıştır. (Fanta konserlerinde bas gitarda Tuğrul Gültepe vardı;bunun da altını çizmek gerek)

Sanat ürünlerinin, sıradan şeylerden en güzel farkı; bazen ne anlattığı değil ne hissettirdiğidir. Anlamadığımız, yabancı bir dilden dökülen melodilere kendimizi kaptırışımız da, sözleri olmayan enstrümantal şarkılarda kendimizce bir şeyler hissetmemiz de bu yüzdendir.
“Bu yüzden” demişken (bilinçli değil, konu böylece buraya bağlandı), hem benim hem de müzik piyasasının son birkaç aydır sıkça adını andığı, şarkısını dinlediği, röportajlarını ve videosunu izlediği bir adam var: Ozan Ünlü… Kendisi ve Eskişehir menşeili grup arkadaşları ile Fanta Stage 2010 Yarışması’nda birinciliği kazanarak bu yılki Fanta Gençlik Festivali’nde Şebnem Ferah, TNK ve Ceza ile birlikte 16 şehir gezdiler, yüz bin civarında seyirciyi ciddi anlamda “salladılar”.
Peki, ilk paragraftaki girişi neden yaptım? “Bu Yüzden” şarkısını dinleyince, gerek atmosferi gerekse alışkanlıktan ötürü, başta salt bir aşk şarkısı dinlediğinizi düşünüyorsunuz. Video da bu konsept üzerinde çekilmiş. Ozan Ünlü bu şarkıyı yazarken neyi nasıl hissetmiştir, kestiremiyorum. Fakat ben, bir dinleyici olarak bu naif şarkıyı dinlerken, ne olduğunu bilmediğim ama özlediğim bir şeylerin uzağımdaki varlıklarını hissettim bir kez daha. Aslında bütün günlük, dönemlik, geçici yalnızlıkların ötesinde, onlardan daha da sahici olan bir yalnızlık türü vardır; adı, varoluşsal yalnızlıktır. Ne yapsanız içinden çıkamayacağınız, hangi şarkıyı söyleyip dinleseniz, varoluşunuzdan kovamayacağınız türden bir yalnızlık. Nerede olsanız, orada olamayan birileri, bir şeyler olur hep ve siz mutlaka onun peşine düşmek istersiniz.Baudelaire’in “Ben nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi gelir” sözüyle kapısını kilitleyip anahtarını aldığı sabit ruh hali budur işte. Ozan’ın “yelkenlerini açması, en derin denizlerden ümitler toplaması, kederleri delicesine sevmesi” diye bahsettiği melankoli de bu olsa gerek. Sıradan bir aşktan, özlemden, kayıptan daha derin bir yara…
“Bu Yüzden” sevgili dostum; “biz olamayız iyi”… İyi olmak da ister miyiz, bilmiyorum. Fuzûlî’nin “Kılma derman kim helâkım zehr-i dermânındır” şiarı, çağımız sanatında da ölmemiş olsa gerek. Hep özlediğim, hayatımın en güzel günlerinin buruk ruh halini buldum bu şarkıda. Ve gri gökyüzüne bakarken bir fincan çay içip, “Bu Yüzden” dinleyerek yazdım bu yazıyı. Ozan Ünlü ve Alişan Göksu başta olmak üzere, bu taze gruba teşekkürler ve hep en iyiye seyreden büyük başarılar diliyorum. Ve bu yazıyı okuyan gözlerin sahipleri; araştırın, dinleyin ve yalnız bırakmayın bu çocukları. Gerçek kaliteli müzisyenlerin sesini,memlekette kolay kolay duyamazsınız.
Ozan Ünlü Band-Facebook Grubu
Dream TV Müzik Hattı Röportajı:
şarkı gerçekten çok güzel size katılıyorum 🙂