theme-sticky-logo-alt
img-alt
img-alt

İran Masalları Hakkında-1 | Kubilayhan Yalçın

21 Aralık 2017
3892 Okunma

[su_button url=”https://kalemkahveklavye.com/2017/12/bilimkurgu-okultizm-perspektifinden-ibrani-masallari-kubilayhan-yalcin.html” target=”blank” background=”#d43839″ size=”5″]KaraKarga Yayınları’ndan çıkan İran Masalları etrafında kaleme alınan bu yazının yanı sıra Kubilayhan Yalçın’ın aynı yayınevinden çıkan İbrani Masalları incelemesini okumak için tıklayın.[/su_button]

“Ve nerede bir nefret bulacağımızı düşünürsek orada bir tanrı bulacağız; nerede bir başkasını öldürmeyi düşünsek orada kendimizi öldüreceğiz; nerede dışa doğru yol almayı umsak orada kendi varlığımızın merkezine geleceğiz; nerede yalnız olduğumuzu sansak orada bütün dünyayla birlikte olacağız.” 

Joseph Cambell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’ndan

“Fakat gerçekten,” dedi Peter, “her yerde, belki de hemen şu köşenin arkasında başka dünyalar olabileceğini mi söylüyorsunuz?”

C.S. Lewis, Arslan, Cadı ve Gardırop’tan

Tapınak Şövalyeleri’yle ilişkilendirilen ve masonik sembollerle bezenmiş İskoçya’daki Rosslyn Şapeli’ni inşa ettiren Sinclair Ailesi’nin, Britanya topraklarında yaşayan çingenelere karşı özel bir ilgisi vardı. Çingeneler her yıl Mayıs ve Haziran aylarında Sinclair’lerin arazilerine gelir ve bahar bayramı ritüellerini burada gerçekleştirirlerdi. 1559 yılında Kraliçe Mary’nin Adalet Bakanı olan Sir William Sinclair’in, arazilerinde çingenelere tahsis ettiği iki kuleye verdiği ad ilginçtir: Robin Hood ve Küçük John.

Gerisini Michael Baigent ve Richard Leigh’nin Mabet ve Loca’sından dinleyelim:

Robin Hood ve Küçük John karakterleri, zamanın İngiliz ve İskoç çingenelerinin oynadıkları gözde bahar bayramı oyununun başrolleriydi ve çingeneler gibi bu oyun da, İskoç Parlamentosunun 20 Haziran 1555 tarihli, ‘Hiç kimse bundan böyle Robin Hood, Küçük John, Abbot of Unreason ve Bahar Bayramı Kraliçesi rollerini oynamayacaktır’ denilen resmi bildirisiyle yasaklanmıştı.”

Michael Baigent ve Richard Leigh, Henry Lincoln ile birlikte, ilk kez 1982 yılında yayımlanan sansasyonel Kutsal Kan, Kutsal Kase (Holy Blood, Holy Grail) kitabının yazarlarından. Dan Brown’ın Da Vinci Şifresi’nin, Kutsal Kan, Kutsal Kase’deki temel tezlerin roman formuna bürünmüş hali olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki kitabın yazarları, (davayı kaybetseler de) Brown’ı intihal suçlamasıyla mahkemeye vermişlerdi. Her iki kitap da İsa’nın çarmıhta ölmediği, Maria Magdalena’yla evlenip çocuk sahibi olduğu ve bu kan bağının günümüze dek devam ettiğini iddia ediyordu.

Peki İskoç Parlamentosunun çingenelerle ya da Robin Hood’la alıp veremediği neydi? Yine Mabet ve Loca’ya dönelim:

[Robin Hood] eski Kelt ve Sakson verimlilik tanrısı veya bitki tanrısı, ‘Yeşil Adamdan’ alınma bir tür peri iken, popüler folklorda ‘Robin Hood’, ‘Yeşil Robin’, ‘Yeşil Ormanın Robini’, Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası’ndaki Puck gibi birbiriyle değiştirilebilir isimler taşıyordu.”

Özetle: Zenginden alıp fakire veren yeşil kıyafetli Robin Hood, yapraklardan oluşan bir yüz ya da kafa olarak tasvir edilen, pagan bereket ya da bitki tanrısı Yeşil Adam’ın (Green Man) güncel bir versiyonuydu. Bu pagan verimlilik ritüeli ya da bahar ayini, başrollerini Robin Hood, Küçük John ve Keşiş Tuck’ın paylaştığı bir “bahar bayramı oyununun” ardına gizlenmişti. Kurumsal din, bu “sapkın” ritüel ve inanç biçiminden haz etmiyor, parlamento oyunları yasaklıyordu.

Bin yılı aşkın süredir Avrupa’da özellikle kilise mimarisinde bir süs ögesi olarak karşımıza çıkan Yeşil Adam’ın kökeni Antik Mısır ve Babil’e kadar uzanıyor.

Ortadoğu ya da İslam coğrafyasında, Yeşil Adam’la oldukça benzer motiflere sahip kutsal bir figür daha var: Darda kalanın imdadına yetişen Hızır… Kelime anlamı “yeşil” olan Hızır’ı Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi şöyle tarif ediyor:

“Arapça kaynaklarda hadır (hadr, hıdr) şeklinde yer alan ve Arapça menşeli olduğu kabul edilen kelime Türkçe’de Hızır ve Hıdır biçiminde kullanılmaktadır. Hadır ‘yeşil, yeşilliği çok olan yer’ mânasındaki ahdar ile eş anlamlıdır. Bu mânadan hareketle hadır kelimesinin özel isimden ziyade lakap ve sıfat olarak kabul edildiği söylenebilir…

Bazı şarkiyatçılar tarafından Hızır kültünün arkasında bir takım ilkel dinlerde rastlanan bitki tanrısının bulunduğu iddia edilmişse de (Hasluck, I, 324) aslında İslâm’daki Hızır telakkisinin bu inançla hiçbir ilgisi yoktur. Hızır isminin menşei hakkında, yukarıdaki iddialara ilâve olarak Ahd-i Atîk’te yer alan ‘adı Filiz olan adam’ (Zekarya, 6/12) inancının etkili olduğu da ileri sürülmüştür.”

“Ab-ı hayat”tan (ölümsüzlük suyu) içmiş, “tayy-ı mekân” (teleportasyon) ve “tayy-ı zaman” (zaman yolculuğu) yapabilen doğaüstü bir varlık olarak tasvir edilen Hızır, İsa misali su üzerinde yürüyor ve ibadet edebiliyormuş. Hızır ve kutsal ortağı İlyas, Tanrı’nın emriyle, zenginden alıp fakire veren Robin Hood ve arkadaşları misali sıkıntıya düşenlerin yardımına koşarlarmış. Boz bir ata binen ve sürekli yeşil kıyafetler giyen Hızır’ın bastığı yer de yeşillenir, iklim değişirmiş. Ülkemizde de Mayıs ayında kutlanan Hıdrellez, kelime olarak Hızır (ya da Hıdır) ve İlyas isimlerinin bileşiminden oluşuyor.

Mehmet Korkmaz, Zerdüşt Dini İran Mitolojisi adlı çalışmasında Hızır’ın İran mitolojisindeki iki önemli motiften biri olduğunu belirtiyor (diğeri de rüyalar).

KaraKarga Yayınları’ndan çıkan, Servin Sarıyer’in çevirdiği İran Masalları’nda, Korkmaz’ı doğrular nitelikte masallar karşımıza çıkıyor. Mesela Çiftçinin Oğlu ile Sihirbaz

***

Masalın merkezi protagonisti Kian, babadan kalma çiftliği idare ederek yaşlı ve dul annesine destek olan bir gençtir. Belli ki hiyerarşi ve sınıf çatışması(!) gibi kavramlardan bihaber olan bu genç delikanlı ile kraliyet evlilik yasalarını umursamaz görünen prenses, bir gün, pazar yerinde birbirlerine âşık olurlar. Kian annesinden, gelenek olduğu üzere krala gidip kızı istemesini rica eder. Hayretler içinde kalan yaşlı kadın, kralın böyle bir evliliğe asla izin vermeyeceğini söyler. Fakat Kian’ın ısrarı üzerine ertesi gün kralın huzuruna çıkar.

Kral alçakgönüllü bir şekilde kadını dinler ve okuru şaşırtan bir tepki verir: “Kocanı tanırdım, dürüst ve çalışkandı. Kian da babasına benziyor, dürüst ve çalışkan bir evlat. Ama oğlun hala genç bir çocuk, eğitimi yok, becerisi yok ve çiftliğin dışındaki dünyayı hiç görmemiş. Ancak kendini ispat ederse kızımla evlenebilir, böyle söyle oğluna.”

Annesinin getirdiği haberlerden mutlu olmamıştır tabii Kian. Ama kralın gurur duyacağı bilgi ve beceriler edinmeye yemin eder. Bu motivasyonla yola çıkan genç adam dağları taşları aşar, birçok şehir ve kasaba gezer, dünya ve insanlar hakkında birçok şey öğrenir. Ve en nihayetinde bir ceviz ağacının dibine oturup dinlenmeye karar verir. Oturduğu sırada “Oh! Ah! Amma da yoruldum yürümekten ama öğrendim ki nereye gidersem gideyim, dünya aynı” deyiverir. Bu sözlerinin üstüne ceviz ağacına giden patikanın üstünde, uzun sakalı yerlerde sürünen, boyu anca Kian’ın dizlerine gelen küçük bir adam belirir. Adam: “Taze ceviz şeklinde büyük, yeşil bir urba giyiyormuş, terlikleri de ağaç kabuklarından yapılmaymış.”

İskandinav mitolojisi ya da Yüzüklerin Efendisi misali Kılıç-Büyü romanlarından da aşina olduğumuz cüceleri andıran bu karakter adının “Oh-Ah” olduğunu, Kian’ın da kendisine seslendiğini söylediğini söyler. (Annem, çocukluğunda Of Lala adlı bir masalın anlatıldığından bahsetmişti. Of Lala da Oh-Ah misali, canhıraş bir şekilde “Of!” diyenlerin karşısına çıkıp yardımcı oluyor.)

Burada “ceviz ağacı” ve “ceviz şeklinde büyük, yeşil urba” ögelerine odaklanmakta fayda var. Ceviz simgesi, Yunus Emre’den Niyazi Mısrî’ye Tasavvuf Edebiyatında önemli bir yer tutar. Çok katmanlı yapısıyla ceviz genel olarak “hakikati” ve/veya “hakikate giden yolu” simgeler. (Yeri gelmişken: Hacı Bektaş Veli bir ceviz ağacının dibine gömülmeyi vasiyet etmişti.)

Bazı sufilere göre cevizin en dıştaki yeşil kabuğu Nefs-i Emare’yi simgeler (kötülüğü emreden nefs; bir bakış açısına göre Freudian İd, Jung’cu Gölge arketipi. Sürüngen beyin olarak yorumlayanlar da var). Onun içinden çıkan sert odunsu kabuk Nefs-i Levvame (Kendini kınayan, iyiliği kötülüğü ayırt eden nefs, bir anlamda self-reflection: Öz-yansıtma). Altındaki kahverengi zar Nefs-i Mülhime (Yaratıcı’dan ilham/ilim/bilgi alan nefs, bir tür “gnosis”). Ve en alttaki sarımsı kabuk da Nefs-i Mutmainne (Tatmin olmuş, Tanrısal Işık’la aydınlanmış nefs. Nirvana!).

Tekrar masala dönelim…

Oh-Ah kendini tanıtırken Kian’a “Hangi dünyadan geldiğini” sorar. Kian da yeryüzünü kast ederek: “[B]unun dışında sıra sıra başka dünyalar da mı var?” der. Küçük adam hiper-uzaydan, paralel evrenlerden bahseden bir kuramsal fizikçi edasıyla “Hem de birçok dünya” diye yanıt verir. Bu konuya parmak basmasının sebebi biraz sonra aydınlanacaktır.

Kian başta onu her ne kadar biraz garip bulsa da içgüdüsel bir şekilde küçük adama hikâyesini anlatmaya karar verir. Hikâyenin sonunda adam gevrek gevrek güler ve “dünyanın bilgisini” öğrenmek için yollara düşen Kian’a kesinlikle doğru yere geldiğini söyler:

[Ç]ünkü ben Oh-Ah’ım, gelmiş geçmiş en büyük sihirbazım ve kendime bir çırak arıyorum. Sana var olan birçok dünyadan birini göstereceğim, arkamdan bu ceviz ağacının içine gel.”

Görünen dünyanın bilgisine vakıf olmuş Kian küçük adam tarafından sihir, büyü ve görünmeyen dünyaların bilgisine inisiye olmak üzere bir davet almıştır. Bunun üzerine küçük adam bastonunu ceviz ağacına doğru sallar ve ağaç ikiye ayrılır. Ağaçtaki açıklıktan güçlü bir ışık sızar. Boyutlar arası bir kapı açılmıştır. Bir an tereddüt etse de kapıdan girer Kian ve eşsiz güzellikte bir manzarayla karşılaşır. Şamanik motiflere sahip bu büyülü ağaç Kian’ın ardından kapanıp, eski halini alır.

İçeride Oh-Ah’ın kızı karşılar onları. Yeşil yapraklı bir elbise giyen kız babasının tuhaf elbiselerini çıkartmasına yardımcı olur ve misafirlerini layıkıyla ağırlar. Kian ile sohbet eden genç kız laf arasında delikanlıya pek de iç açıcı şeyler anlatmaz. Kız babasının gerçekten büyük bir büyücü olduğunu ama büyünün onu kötü bir adam yaptığını söyler. Tıpkı güç yüzüklerinin ya da Güç’ün karanlık tarafının bazılarının aklını çeldiği gibi…

Bu yeşiller içindeki orman perisi, babasının yetiştirdiği çırakları serbest bırakmadığını; yaşlanıp güçten düştüğünde onları hizmetine koşmak üzere uyutup, “turşu kavanozlarında” sakladığını söyler.

Turşu kavanozlarına konan bu büyücü konserveleri(!) bana hem kriyonik metotlarla, yani öldükten sonra dondurularak ileri bir tarihte uyandırılmak üzere saklanan kriyojenikleri, hem de Thomas Mann’ın Büyülü Dağ romanında, hava geçirmeyen “hermetik kaplarla” ilgili bazı ifadelerini anımsatıyor. Romanda karakterlerin ağzından simyanın, dış etkenlerle maddeyi arındırmak, dönüştürmek ve daha üst seviyeye çıkartmak olduğunu vurgulayan Mann ardından şöyle yazıyor:

“Simyasal dönüşümün ana simgesi yer altı çukurudur.”

“Yani, mezar mı?”

“Evet, çürümenin olduğu yer. Tüm Hermetizm’in özüdür-içinde maddenin son dönüşümüne ve arınmaya zorlandığı çok özenle korunan bir imbikten öte bir şey değildir.”

“Hermetizm. Çok güzel söylediniz Herr Naphta. ‘Hermetik’. O sözcüğü hep sevmişimdir. Çok çağrışımları olan gizemli bir sözcük. Kusura bakmayın ama bana, bizim Hamburg’daki kâhya kadını çağrıştırdı… …o da kilerdeki raflara kavanozları dizer-Hermetik mühürlenmiş kavanozlar; içlerinde meyveler, sebzeler ve her türlü şey olur. Aylarca, yıllarca orada öyle dururlar. Canınız istediğinde birini açarsınız, içinden sanki o gün yapılmışçasına taze çıkarlar; hemen yiyebilirsiniz. Kuşkusuz bu simya ya da arındırma değil yalnızca koruma, zaten onun için de konserve deniyor. Ama burada büyülü olan şey kavanozların zamandan uzaklaştırılmaları, içindekilerin Hermetik olarak akıp giden zamandan arındırılmış olması. Konservelerin zamanla ilgisi yoktur diyebiliriz; zamanın dışında dizili dururlar. Ama bu kavanoz konusu yeter. Bizi pek aydınlatmadı. Affedersiniz, bana biraz daha bir şeyler öğretecektiniz.”

Evet, kavanoz konusu bu kadar yeter. Ama bu vesileyle şunu ekleyebiliriz: Masalda her ne kadar “sihirbaz” dense de, Kian’ın karşılaştığı büyücü belli ki simyaya (ya da Hermetik bilgilere) hâkim, boyutlar arası geçiş yapabilen önemli bir “Magus”. Basit bir göz boyamacı, hokkabaz değil. Aynı özellikler yukarıda da belirttiğimiz üzere Hızır’a da atfediliyor. Bu masaldaki tek fark, Kian’ı konserve yapmak üzere alıkoyan bu yeşil kıyafetli büyücünün kötücül bir karakter (antagonist), bir tür Anti-Hızır olması.

Yeri gelmişken: Hilebaz, kötücül, insan biçimine bürünüp kurbanlarının kanını emen ya da ekmeğini çalan büyücüler, gulyabaniler ve benzeri figürlere İran Masalları’nda sık rastlıyoruz. Bu noktada therianthropy kavramının da (insanın hayvan ya da hayvanın insan biçimine dönüşmesi) altını çizmekte fayda var. Halk arasında “donuna girmek” olarak tabir edilen therianthropy’nin bilindiği üzere Alevi-Bektaşi mitolojisinde de önemli bir yeri var. Mesela Hacı Bektaş Veli’nin güvercin donuna girerek Anadolu’ya gelmesi…

Çiftçinin Oğlu ve Sihirbaz masalının sonunda da tıpkı güvercin donuna girmiş Hacı Bektaş Veli ve doğan donuna girmiş Hacı Toğrul arasındaki kader düellosunun bir kopyasının karşımıza çıkacağını belirtip bu bahsi kapatalım…

Kızın sözlerinden oldukça korkan Kian ona kendisini kurtarması için yalvarmış. Kız kapıyı sadece babasının açabildiğini ama Kian’ı kurtarmak için bir planı olduğunu söylemiş. Genç delikanlıya aptal rolü yapmasını ve babasının anlattıklarını hiç öğrenememiş gibi davranmasını öğütlemiş. Kian tutsak olduğu bu boyutlar arası büyü atölyesinde aynen kızın öğütlediği gibi davranmış.

Masalın bundan sonraki bölümlerinde “hapishaneden kaçış” temalı Kelebek ve Alcatraz’dan Kaçış’a benzer serüvenlere tanık oluyoruz. Başarılı bir firar girişiminin ardından Kian, yokluğunda sefalete düşen annesine maddi destek olmak için sahip olduğu yeni güçleri kullanarak dolandırıcılık yapmaya başlar. Okült dolandırıcı Kian’ın bu büyülü Şark kurnazlıkları çok geçmeden, onu takıntı haline getiren büyücünün dikkatinden kaçmaz. Ve büyücü Kian’a bir tuzak kurar. Masal, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Hacı Bektaş ve Toğrul çekişmesini andıran ve therianthropic bir satranç olarak tanımlayabileceğimiz hareketli bir finalle noktalanır. Finalden kısa bir paragraf:

“Kian kendisini bir kargaya dönüştürüp yaşlı ceviz ağacına doğru uçmuş… …Bunu gören Oh-Ah sinirlenmiş hemen kendini bir şahine çevirip karganın peşine düşmüş. Karga kanatlarını çok hızlı çarpıyormuş ama şahin ona hemen yetişmiş.”

***

Çiftçinin Oğlu ve Sihirbaz masalı tipik bir monomit. Ünlü mitolog Joseph Campbell’ın kuramlaştırdığı monomit (tek mit), dini mesellerden, mesela İsa’nın ya da Buda’nın hayatından Alice Harikalar Diyarı’na; Yüzüklerin Efendisi’nden Yıldız Savaşları’ndan The Matrix’e kadar birçok masal, mit ya da kurgusal anlatının, olay örgüsü bağlamında arketipal iskeletini oluşturuyor. Monomit, temel olarak üç bölümden oluşuyor: Evden ayrılış, Erginlenme (İnisiyasyon) ve Eve Dönüş. Monomitik döngüde “Kahraman”ın çıktığı maceralı yolculuk, genel olarak merak ama en çok da “evdeki bir huzursuzluktan” kaynaklanıyor.

Masalda da, görüldüğü üzere Kian’ın gündelik, sıradan hayatı prensese âşık olmasıyla altüst olur. Annenin prensesi kraldan istemesi ve kralın yanıtı üzerine evde bir huzursuzluk başlar ve kahraman kendini ispatlamak ya da başka bir deyişle “büyümek” üzere yola çıkar. Bülent Somay’ın deyişiyle her fantastik yolculuk bir büyüme metaforudur.

Ayrılış’tan sonraki ikinci aşama Erginlenme ya da İnisiyasyon. Kahraman burada korkularıyla ve/veya “Gölge”siyle yüzleşmek üzere “Karanlığın Yüreği”ne girer. Karanlığın Yüreği fantastik anlatılarda tekinsiz bir ev, şato, büyülü bir orman, ıssız bir gezegen, Hades misali bir yeraltı dünyası ya da Çiftçinin Oğlu ve Sihirbaz masalında olduğu gibi sihirli bir ağacın içinden geçilerek ulaşılan, paralel evrendeki farklı bir dünya olabilir…

***

Editör Başak Tan İran Masalları’na yazdığı önsözde: “Çağdaş edebiyatın fantastik unsurları bile varlığını büyük ölçüde, genellikle erdem ve bilgelik üzerine kurulu bu yalın anlatımlara borçludur” diyor. Bu haklı ve yerinde tespitten yola çıkarak, Çiftçinin Oğlu ve Sihirbaz ile Yıldız Savaşları’nı mukayese edebiliriz.

Yıldız Savaşları’nın bizim kuşak için ilk, şimdilerde dördüncü filmi olan Yeni Umut (New Hope) bazı açılardan Çiftçinin Oğlu… masalıyla ortak motiflere sahip. Yıldız Savaşları’nda da Luke Skywalker tıpkı Kian gibi çiftçilikle geçimini sağlayan bir yetimdir. R2D2 ve C3PO tarafından getirilen bir yardım mesajıyla Luke’un amca ve halasıyla birlikte yaşadığı evde/çiftlikte bir huzursuzluk çıkar. İlerleyen bölümlerde Kian’ın karşısına çıkan “sihirbaz” misali, Luke da Jedi Şövalyesi Obi Wan Kenobi ile karşılaşır. Obi Wan masaldaki büyücü misali kötücül bir karakter değildir. Bu tanışmanın ardından hızlandırılmış bir Jedi eğitiminden geçen Luke Güç ile tanışır bazı doğaüstü/sezgisel beceriler edinir. Masalda Kian da kötücül magus’tan envayi çeşit sihir-büyü öğrenmişti…

Bu bölümü Bülent Somay’ın Freudo Baggins’in Mordor Yolculuğu: Bir Psikanaliz Metaforu Olarak Fantazi Edebiyatı adlı denemesinden bir paragraf ile bitirelim:

“Fantazi kahramanı bir büyülü nesnenin peşinde dünyasının ta öbür ucuna kadar gider ve orada kendini bulur… …ölümden ölesiye korkar ve en iyi fantezi geleneği içinde, korktuğu şeyin üstüne üstüne, ta kalbine kadar gider ve kendi ölümlülüğünü orada, uzakta bırakarak geri döner. Bütün bunların sonunda da evine, gündelik yaşamına geri döner; ama değişmiştir artık. Adına ister ‘tedavi’ istersek de Žižek gibi ‘semptomunun keyfini çıkarmak’ diyelim, kendi ‘bugün ve burada’sı ile başa çıkma yollarını öğrenmiş, büyümüş, yetkinleşmiştir.”

***

Kitaptaki ilgi çekici masallardan biri de Sabuncunun Oğlu. Masalda günümüzde hala popülerliğini koruyan Haşhaşilerin lideri Hasan Sabbah karşımıza çıkıyor. Onu da başka bir yazıda inceleyelim…

[su_button url=”https://kalemkahveklavye.com/2017/12/iran-masallari-hakkinda-2-kubilayhan-yalcin.html” target=”blank” background=”#d43839″ size=”9″ icon=”icon: pencil”]YAZININ DEVAM BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYIN[/su_button]

Kaynaklar:

  1. İran Masalları (2017). (Servin Sarıyer, Çev.). İstanbul: KaraKarga Yayınları.
  2. Baigent, Michael, Richard Leigh (2000). Mabet ve Loca. (Muzaffer Renan Mengü, Çev.). İstanbul: Emre Yayınları.
  3. Korkmaz, Mehmet (2013). Zerdüşt Dini İran Mitolojisi. Ankara: Alter Yayıncılık.
  4. Mann, Thomas (2011). Büyülü Dağ. (İris Kantemir, Çev.). İstanbul: Can Sanat Yayınları A.Ş.
  5. Campbell, Joseph (2013). Kahramanın Sonsuz Yolculuğu. (Sabri Gürses, Çev.). İstanbul: Kabalcı Yayıncılık.
  6. Somay, Bülent (2010). Tarihin Bilinçdışı Popüler Kültür Üzerine Denemeler. İstanbul: Metis Yayınları.
  7. https://www.theguardian.com/uk/2007/mar/28/danbrown.books. Erişim Tarihi: 18.12.2017.
  8. http://www.islamansiklopedisi.info/ayrinti.php. Erişim Tarihi: 18.12.2017.
  9. http://www.greenmanenigma.com/history.html. Erişim Tarihi: 18.12.2017.
1975 İstanbul doğumlu. İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü ve Gazi Üniversitesi Müzik Eğitim Fakültesi mezunu.Yirmi yılı aşkın süredir klasik gitarla iştigal eden Yalçın’ın çocuk gitar eğitimi konulu bir yüksek lisans tezi var. Alirio Diaz, Costas Cotsiolis Tillman Hopstock gibi gitaristlerin atölye çalışmalarına katılan Yalçın, piyanist Anjelika Akbar’ın Su ve Bir Yudum Su albümleri için gitar düzenlemeleri yaptı. Kubilayhan Yalçın’ın fantastik ve bilim kurgu öykülerinden oluşan 2453 Alınyazıcı ve Ruhkurtaran adlı iki kitabı var.Ankara ve Antalya’da yaşayan Yalçın, üçüncü kitabı Milenyum Manastırı’nı yayımlamaya hazırlanıyor.
Yorum 1

    Cevapla

    15 49.0138 8.38624 arrow 0 bullet 0 4000 1 0 horizontal https://kalemkahveklavye.com 300 4000 1