Hamdi Koç’un Can Yayınları‘ndan çıkan son romanı Yalnız Kaldınız, Peyami Bey üzerine Gözde Aktürk’ün kaleme aldığı bir inceleme.
İlk defa Melekler Erkek Olur adlı romanıyla gönlümüzü fetheden ve ondan sonraki kitaplarıyla da bu fethe devam eden; Çıplak ve Yalnız romanıyla 2014 Orhan Kemal Roman Ödülü’ne layık görülen yazar Hamdi Koç yine çarpıcı bir romanla bizimle.
Yalnız Kaldınız, Peyami Bey öncelikle adıyla kendisine çağırıyor çünkü modern Türk edebiyatının istisnai yazarlarından Peyami Safa’yı başrole koyuyor. Yalnız Kaldınız Peyami Bey’den bahsetmeden önce biraz Peyami Safa’dan bahsetsek fena olmaz. Ortaokul kitaplarının vesilesiyle hemen herkes az çok Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanı bilir. Ergen ruhlara ağır gelen trajik ve psikolojik bir eserdir. Şükür ki “dizisi yapıldı da” Fatih Harbiye’den de az buçuk haberdar oldu bu millet. (Hoş, ortaokulda okuduğu o acıklı öykünün yazarıyla Fatih Harbiye dizisine adını ve konusunu veren romanın yazarının aynı kişi olduğunun kaç kişi ayırdında oldu, ondan şüpheliyim zira fıkra misali, “Aa Aşk-ı Memnu’nun romanı çıkmış,” zihniyeti; Kanuni’nin öz oğlunu boğdurduğunu beş yüz sene sonra yine diziden öğrenen bir gerçeklik söz konusu.)
Peyami Safa’nın yazar kimliğini anlamak için sadece bunları okumak yetmez, mutlaka Matmazel Noraliya’nin Koltuğu ve Yalnızız -evet özellikle Yalnızız– okunmalı ki yazarın üslubu, edebî duruş anlaşılsın. Yalnızız, varoluşçu bir duruşa sahiptir ve tıpkı Tutunamayanlar gibi, Kürk Mantolu Madonna ya da Aylak Adam gibi zamanının ötesinde bir eserdir. Uğruna başlı başına bir roman yazılmayı fazlasıyla hak eder. Hamdi Koç’un neden bu romanı merkeze aldığına şaşmamak gerek.
“(…)Kusacak gibi oldum. Etrafındakilerden zeki olmak ne talihsizlik(…)”
Safa’nın düşünce ve edebi gücünü en iyi yansıtan eseri diyebileceğimiz Yalnızız, içerisinde ütopik bir alt metin barındırır, keşke daha derinlemesine anlatılsaymış dedirten. Romanın merkezindeki Samim, İkinci Dünya Savaşı sonrası toplumda ahlakın çöküşünü izlerken yaşadığı mide bulantılarından kafasında yarattığı Simeranya adlı hayali ülkeye kaçar. Tahmin edileceği üzere burada ideal insan/ideal toplum vardır. İşte Koç’un romanında esas kahramanımız bir gece geç vakit genç bir kadının yardım dileyen çığlığı ile ıssız bir sokağa dalar ve sebebini anlamamakla birlikte sağlam bir dayak yer ve kendisini Simeranya’da, Peyami Safa’nın yanında, daha doğrusu ilahi bir güçmüşçesine Safa tarafından yönetilen bir gerçeklikte bulur. Nitekim her yazar bir yaratıcı değil midir aynı zamanda sevgili okurlar? Peyami Bey gözünü kapatırsa ortalık kararır, kahveyi düşünmeyi bırakırsa kahve de pişmeyi bırakır, anlıyor musunuz? Kendisi de yazar olan, küçük yaşta anne sevgisinden yoksun kaldığından hayatı boyunca nevrotik bir doğası olan, mutlu olmayı ömrü billah becerememiş, etrafını değil olsa olsa sadece kendini yıpratan kahramanımız neden ölesiye dayak yemiştir, o tekinsiz adamların onunla ne alıp veremediği vardır, okur da onunla ve Peyami Bey ile birlikte heyecanla kafa yorar roman boyunca. Gerçekle hayal, rüya iç içe geçer; Kafka’nın Joseph K.’sı gibi hiçbir tuhaflığı absürdlüğü yadırgamaz kahramanımız. Bilinçaltını, insan muhayyilesinin sınırlarını-belki de sınırsızlığını- çok çarpıcı şekilde işler Hamdi Koç.
“-Hayatta kime haksızlık ettik, dedi.
Herkese, diye devam etti. Kendimizden başlayarak herkese.”
Koç’un romanlarında farklı sebeplerden hep bir “huzuru bulamamış adam” vardır. Hayata adapte olamayan, onun ne içinde ne dışında kalan, her çeşit normu manasız bulan ve bu yüzden kendi içine dönen, konu sevmek ve sevilmek olunca bunu eline yüzüne bulaştıran adamlar… İyi Dilekler Ülkesi’nde olduğu gibi; acaba bu anlattıklarını gerçekten yaşadı mı, yoksa hepsi kafasının içinde mi oldu bitti, diye düşündüren; ya da Çiçeklerin Tanrısı’ndaki gibi sevgilisinin yaşlı ve bakıma muhtaç annesine marazî bir aşkla bağlanıp yine dış dünyadan kopan adamlar… Hepsinin ortak noktası içinde bulunduğumuz bol etikli, bol kurallı yaşantıdan bir noktada kopuşa sürüklenmeleri, hayata tutunacak bir dallarının olmaması, hayatları boyunca kendilerini aramaları, bulamayınca da bir yerde pes etmeleri ve yaşamdan büsbütün soğumaları. Bu romanda da, mutsuz bir evlilik yaşayan kahramanımızın davası, kıymet verilen bir yazar olmaktır fakat o treni kaçırmış olduğu hissiyle her şeyden kopar.
Yalnızız, fazlasıyla hak etmesine rağmen popüler kültürde Tutunamayanlar, Kürk Mantolu Madonna ya da Aylak Adam gibi bir yere sahip değil;, sosyal medya hesaplarında kahve ve gözlükle birlikte pek fotoğrafına rastlayamazsınız onun. Latife bir yana, Hamdi Koç’ a bu harika romandan yola çıkarak bir diğer harika roman yazıp bizimle paylaştığı ve bir edebi ziyafet yaşattığı için teşekkür borçluyuz. Yalnızız’a bu saygı duruşunu kitap listenize bir an önce ekleyiniz sevgili KalemKahveKlavye sakinleri. Romandan azamî derecede keyif için okumamış olanların önce Yalnızız’ı okumaları gerektiğini söylemeye gerek olmasa da ben şuraya hatırlatıcı bir not niteliğinde bırakayım yine de. Yalnızız’ı okumuş olan ve Koç’un yıllardır zaten takipçisi olan okurlar? Sizden hiç bahsetmiyorum bile, zaten raftan hemen kaparsınız Koç’un bu kitabını. Velhasıl kelam, herkese iyi okumalar.

Hamdi Koç Can Yayınları’nda : “Yalnız Kaldınız, Peyami Bey!”
Peyami Safa ve Türk edebiyatının önemli edebiyat kahramanları eşliğinde bir yolculuğa çıkarıyor. “Yaprağın ve külün huzuru. Ne hatıra ne bağlılık ne korku ne üzüntü. Peyami Bey’in fikirleri vardı, ve sessiz bir dinleyiciye kendini anlatma arzusuyla doluydu. Hayata ve sonrasına dair. Haksız ölüme, o ölümün hayata bıraktığı yüke, sonrasına taşıdığı acıya dair. Geri dönenlerin yalnızlığına, cevapların…

İstanbul doğumlu. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi, aslen edebiyat öğretmeni. Bunun yanında edebiyat, kültür-sanat odaklı bir dijital platformda ve zaman zaman çeşitli gazete ve edebiyat dergilerinde kitap kritik yazıları yazdı. Şimdi ise kalemkahveklavye.com’da buna devam ediyor.
bu yazı çok hoşuma gitti teşekkürler Gözde Aktürk…
çünkü bu kitabı idefix.com sitesinde dolanırken sepetime eklemiştim ama bi tereddüt vardı alıp almamak konusunda tereddüt sayenizde bitti teşekkür ederim 🙂