Edebiyatta fantastik tür üzerine hazırladığı incelemesiyle Sülbiye Yıldırım KalemKahveKlavye’de.
Bu içerik, KalemKahveKlavye’nin “Edebiyatta Alternatif Türlerin Yükselişi” dosyası kapsamında hazırlanmıştır. Dosyanın tamamına BURADAN ulaşabilirsiniz.
“Tür” sözcüğünün edebiyat alanındaki anlamını; belli bir biçem ya da içerikle tanımlanan sanatsal yapıtlar kategorisi olarak belirlemek mümkün olmasına karşın, eleştirel söylemde sıklıkla kullanılan bu kavram, üzerinde uzlaşılmış bir tanıma sahip değil. Kavramı tartışmaya açmış olan ve edebiyat bilimine düşünceleriyle damga vuran, her biri bir ekolün temsilcisi edebiyatçıların dâhi bu kavrama dair ortak bir tanımı yok. Buna karşın, kendi düşüncelerinde farklı görüşe sahip olsalar da türleri tarihsel dönemlere göre sınıflandırıp tek merkezden düzenlenemeyecek kadar çok merkeze sahip bir kavram olduğu konusunda birleşirler.
Todorov, “Türler ancak türler arası metinlerden yola çıkılarak oluşturulabilir,” der. Yani türlerin kökenini türler arası etkileşimle açıklar ve ona göre tür; “Tarihsel boyutlarıyla algılanan, söylemsel olarak bir sisteme oturtulan ve içinden çıktıkları toplumun yapıtaşlarını aydınlatan metinler bütünüdür,” Todorov türleri bir kurum olarak görür ve türlerin tarihsel boyutlarıyla belirlendiğini düşünür. Ayrıca türlerin kültürden kültüre farklılıklar gösterdiğini ve türleri anlayabilmek için türü yaratan tarihsel koşulları da bilmenin önemini vurgular. Bu görüşü destekler biçimde Bakhtin’in de görüşüne değinmeden geçmek olmaz, ona göre de tür, “dünyaya bakış açısı ve bu bakış açısıyla dünyayı farklı bir yorumlayış biçimidir,” Bakhtin’e göre; “Belli bir biçemin olduğu her yerde belli bir tür vardır,”
Edebiyat tarihi, bu görüşü doğrular bir geçmişe sahiptir diyebiliriz. İnsanın yazıyı kullanamaya başlamadan önceki mitleri ve söylenceleri, kahramanları sadece yönetimdeki kişilerden oluşan antik dönem tragedyaları, destanlar, felsefe kayıtları, ilerleyen zamanda da romanın ve öykünün ortaya çıkması. Görüldüğü gibi, tarihsel boyutlarıyla düşününce türleri algılamamız daha anlaşılır olmakta.
Elbette tarihsel boyutu da üretim ilişkilerinden doğan emeğin tarihiyle birlikte düşünmeden olmaz. Bu düşünceden yola çıkarak edebiyat türleri; üretim sisteminin değişimiyle değişen toplumsal yapıların oluşturduğu ilişkilerin ifade biçimi olduğunu söyleyebiliriz. Yani her dönemde insan kendini edebiyatla ifade ederken, döneme uygun ifade biçimlerini kullanmıştır.
Modernizm Batı’da ortaya çıktıktan sonra yaşamın tüm alanları pozitivist, ilerlemeci bir anlayışla yeniden düzenlendi. Olgucu düşüncenin gelişimi ile birlikte dinin sosyal hayattaki etkisi azaldı ama siyasal ve sosyal tüm alanların katı bilimsel bir anlayışla şekillenmesi insanın bilinmeyene yönelik ilgisini azaltmadı, tam tersine gotik ve fantastik türdeki eserler, özellikle modernleşmenin hız kazandığı son iki yüzyılda büyük ilgi topladı.
Bilimsel ilerlemeler sayesinde insanın doğada çözmediği giz kalmadı. Geliştirdiği teknolojilerle hayatı kolaylaştı ama çok da yalnızlaştı. Doğadan uzaklaştı, kapitalizmin gelişiminin yaygınlaştırdığı kentleşmeyle kendine ve doğaya yabancılaştı. Demir bir kafesin içinde kısılıp kaldı. Üretimin emrine giren bilim, insanın zararına sebep olan gelişmelere neden oldu. Emek sermaye çelişkisi arttı, kapitalizmin daha çok kâr hırsının gerektirdiği pazar ihtiyacında savaşlar çoğaldı, kitleselleşti, kıyımlar ve yıkımlar akıl almaz hâl aldı. Sonuçta insan yine ilk çaresizliğine döndü. Kendisine sorduğu sorularla bu kez insanlığını, varoluşunu ve kötülüğünü sorgulamaya başladı
Katı bilimsel kalıplarla şekillenen siyasal ve sosyal alanında, bilinmeyene ilgisi azalmayan insanın gerçek dünyadan uzaklaşma istekleri, artık dinle değil fantastik edebiyat aracılığıyla dile getirilmeye başlandı. Sorularına yanıt ararken de, edebiyat anlamında düşünce ve duygularını ifade edecek yeni türleri yarattı. İşte tam da bu yüzden Fantastik, Gotik yapıtlar, Bilimkurgu ve Korku türündeki yapıtlar, modernleşmenin hızlı olduğu son iki yüzyılda daha çok ilgi gördü ve yaygınlaştı.
18. Yüzyıl Avrupa’sında gelişen bir tür olan Gotik, Ortaçağ’ı hatırlatacak şekilde doğaüstü güçlerin, esrarengiz şatoların, canavarların ve hayaletlerin anlatılarını kapsar. Gotik türün ortaya çıkışında devrin pozitivist aydınlanmacı anlayışını yadsıyan inkârcı bir tutum belirleyicidir. Aklın egemenliğine karşı metafiziğin ve bâtıl inançların yüceltildiği Ortaçağ’a dönüş arzusu söz konusudur. Ortaçağı yüceltme özelliğinden dolayı da kabul görmeyen bir tür olarak gotik, zamanın değişen koşullarında, geldiğimiz noktada gerçekliğin en iyi anlatılma yollarından biri olmaktadır. Gotik, fantastik dil artık geriye dönme isteğinden, karşı duruştan çok; yaşadığımız çağda geldiğimiz noktayı sorgularken kullandığımız bir dil oldu.
Çoklu iletişim araçlarıyla hayatımızın bir parçası olan, seyirlik bir oyunmuş gibi görsel ve düşün dünyamıza sürekli kaydolan cinayetler, savaşlar ve şehir bombalamaları, yerinden yurdundan edilen insanlar, onların yaşadıkları felaketler ve daha nice akıl almaz olaylar gerçekliğini yitirip algılarımızı kaybetmemize sebep olan birer gösteri haline geldi. Bunların sonucunda şeytani güçler, hortlaklar, karabasanlar, paranoya, şiddet ve doğaüstü olaylar bütünü olan gotik edebiyat çok masum bir gösteri durumuna düştü. Yaşadığımız çağın yarattığı kişilik bozukluklarının pençesindeki, insanlığını yitirmiş bireylerde vücut bulan olumsuzluklar gotik edebiyatın kötücül yönünün konusu olmaktan çıktı, yaşamın bir gerçeği oldu.
Fantastik Tür ve Türkiye
Ülkemiz özelinde de birkaç söz söylemek gerekirse; geleneksel olarak sözlü kültürden geliyoruz. Kapitalistleşmeyi ve modernleşmeyi batıya göre daha geç ve farklı yaşadığımızdan; devletin tüm çabalarına rağmen günlük yaşantıyı modern bir anlayışla düzenlemekte zorlanmış ve hümanist dünya görüşünü merkezileştirememişiz. Bu nedenle de geleneksel, dayanışmacı, dinin etkili olduğu toplumsal yapımız değişmemiş, bireysel yaşamlar hep geri planda kalmış, geleneksel değerler önemini sürdürmüştür. Kısaca ülkemizde bireyin serüveni, batıdaki gibi olmamıştır. Dolayısıyla da din günlük yaşantımızın merkezinde kalmaya, bilinmezlerimize yanıt vermeye devam etmiştir. İşte bu durum başlı başına fantastik diyebileceğimiz bir olgudur ve fantastik günlük hayatımız içindedir, başka yerde aramamıza gerek kalmamaktadır. Buna karşın yine de edebiyat geleneğimiz içinde Fantastik ve korku türünün varlığından söz edebiliriz.
1980’li yıllara geldiğimizde, Türkiye ekonomisindeki yapısal değişikliklerin yarattığı toplumsal koşullar bireysel yaşam kurmalarının önünü açmış, toplumsal değerlerin etkisini azaltmıştır, dolayısıyla da bireyselleşmeyi hızlandırmıştır.
Bu dönemde yetişen kuşaklar bilgisayar ve iletişim çağının yarattığı kolaylıkların etkisiyle dünyada olup bitenlere anında ulaşmanın rahatlığı ve ayrıcalığı içindedirler. 2000’li yıllara geldiğimizde dünyada yaygın olan fantastik ve korku edebiyatı gerek çeviri gerekse yaratı olarak edebiyatımızı etkiledi. Fantastik yazarlarda dil ve edebi düzey yükseldi. Fantastik anlatım günceli anlatmakta başarıyla kullanılmaya başladı. Süreç içinde sinema ve televizyon dizileriyle desteklenen Batılı örnekler okuru, “Fantastik anlatı hurafe anlatımdır” gibi bir yargının yanlışlığından kurtardı.
Türler arası etkileşimden dolayı sınırları kesinlikle çizilmese de, genel olarak Fantastiğin belirleyici özelliklerini şöyle anlatabiliriz; Modernleşme öncesi Batıda fantastik edebiyat binlerce yıl önceye, mitolojilere gitmektedir. Yunan mitolojilerinde ve ortaçağda fantastik hep bilinmeyen dünyayla ilgili merakın doğurduğu, bilinmeyi anlaşır kılmak çabalarının sonucundaki yaratılarıdır. Günlük inanışın bir parçasıdır. Dinselle bağı oldukça fazladır. Modernizm sonrasında ise fantastik insanın günlük hayattan kovulan olağanüstüye merakına seslenmektedir. Fantastik bilinçdışının bilinmezidir, mekânın ve zamanın belirsizleştiği yerde başlar. Sınırsız hayal dünyasıdır. Fantastik korkuyu, şaşırmayı ve inanmayı içerir, bu tür metinde okuru şaşırtan ve korkutan olgulara açıklama yoktur. Fantastikte söz konusu olan Gerçekçi Edebiyat temsilinin dışındakilerdir.
Todorov Fantastik adlı yapıtında fantastiğin özelliklerini sıralarken; “Fantastik; gerçek mi, yanılsama mı, yoksa hayal mi sorusu karşısında kararsız kalınmasıdır, ”der. Fantastik, bir kararsızlık süresinde yer alır, okurun öykü kişilerinin evrenine katılımını zorunlu kılar. Okur anlatılan olayları kesinlikten uzak bir şekilde algılar. Fantastiğin kendine özgü bir okuma biçimi vardır. Lovecraft’a göre ise; fantastiğin ölçütü yapıtta değil, okurun özel deneyiminde yer alır, edinilen bu deneyim korku olmalıdır.
Todorov fantastiğe tür olarak bir tanım yapmaya çalışırken türün sınırlarını belirlemenin zorluğuna da değinmektedir. “Gerçekliğin yasaları olduğu gibi duruyor ve anlatılan olayları açıklamaya yarıyorsa yapıt başka bir türe girer: tekinsiz türe. Ya da tersine okur, olayı açıklamak için yeni doğa yasalarını kabul etmek durumundaysa olağanüstü türe girmiş oluruz. Fantastik böylece tehlikelerle dolu bir yaşam sürdürür ve her an elden avuçtan kaçabilir,” der.
Todorov’un bu söyleminden yola çıkarak, bir türü tek bir çerçeveye indirmenin zorluğunda, türler arası etkileşimin etkisiyle Fantastik türün tekinsizliği, korkuyu, Gotik olanı da barındırdığını söyleyebiliriz. Bizim de artık Fantastik, bilimkurgu, korku ve polisiye alanında çok başarılı yazarlarımız ve edebi yapıtlarımız var.
Yararlanılan Kaynaklar
Tür Üzerine Kavramsal Bir Tanımlama Denemesi, Dilek Kantar
Fantastik, Tzvetan Todorov
[su_divider]
Görsel: Jon Foster
Bu yazının dahil olduğu dosya paralelinde, KalemKahveKlavye ve Yazım Kılavuzu işbirliğiyle düzenlenen “Edebiyatta Alternatif Türlerin Yükselişi” konulu söyleşinin videosunu şimdi izleyebilirsiniz.