Zamanın Unuttuğu Kadın Leyla Gülsüm Kınıkoğlu Başer’in kaleminden Destek Yayınları etiketiyle yayımlandı. İstanbul’un iki farklı zaman diliminde yaşayan iki kadının kesişen hikâyesi üzerinden, kadın kimliğini, toplumsal baskıları ve özgürlük arayışını işliyor. Roman; sanat, aşk, direnç ve aidiyet gibi katmanlı temaları ustalıkla harmanlarken, okuyucuya hem tarihsel hem de ruhani bir yolculuk sunuyor.
İki ana karakterin merkezde olduğu bu anlatı, farklı yüzyıllarda aynı şehirde yaşamış iki Leyla’nın kaderleri arasında kurulan ince bağ üzerine inşa ediliyor. 1900’lü yılların başında, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde geçen ilk anlatıda; Fausto Zonaro’dan resim eğitimi almış, Yıldız Sarayı’nda muallimelik yapmış, politik olarak karmaşık bir dönemin içinde sıkışmış bir kadının portresi çiziliyor. Leyla’nın karakteri, geleneksel aile yapısının, toplumsal kısıtların ve siyasi baskının tam ortasında sanat yoluyla özgürlüğünü arıyor. Romanın bu katmanında, bir yanda babasının saraya olan sadakati, diğer yanda kardeşinin İttihatçı muhalefeti ve Leyla’nın duygusal olarak yakınlaştığı İsmet Bey ile yaşadığı ikilem, dönemin çelişkilerini yansıtan güçlü bir dramatik yapı kuruyor.
Günümüzde geçen ikinci anlatı ise, akademik bir kariyeri olan ama içsel olarak tıkanmış, hayata karşı yabancılaşmış modern bir kadının hikâyesi. Bu yeni Leyla, bir antikacıda tesadüfen bulduğu mektupla yüzyıllık bir geçmişe çekiliyor. Okudukları, kendi hayatının sıkışmışlığını sorgulamasına ve eski Leyla’nın yaşadıklarında kendi duygusal yankılarını bulmasına yol açıyor. Böylece roman, geçmişle bugünü birbirine bağlayan bir geçit haline geliyor.
Zamanın Unuttuğu Kadın Leyla dil ve üslup bakımından oldukça etkileyici. Gülsüm Kınıkoğlu Başer’in metni sade ama anlattıkları, arka plan hikâyeleri ve satır araları yoğun. Cümle yapıları net, betimlemeler özenli, duygusal geçişler ise dikkatle kurgulanmış. Özellikle iç monologlar ve mektup bölümleri aracılığıyla karakterlerin iç dünyası derinleştiriliyor. Başer, tarihsel bilgi vermeyi bir anlatım aracına dönüştürmeden, dönem atmosferini hissettiren bir fon olarak başarıyla kullanıyor.
Kitabın dikkat çeken bir diğer yönü, kadınlık deneyiminin evrenselliği üzerine kurduğu güçlü anlatım olması. Aradan geçen yüz yıla rağmen, kadınların yalnızlığı, bastırılmış arzuları ve özgürlük mücadeleleri değişmiyor. Romandaki iki Leyla’nın yaşadıkları farklı ama tanıdık. Biri resimle ifade buluyor, diğeri kelimelerle. Biri saray duvarlarının ardında, diğeri günümüz apartman dairelerinin sessizliğinde yaşıyor. Ancak her ikisi de, görünmezlikten görünürlüğe ulaşma çabasında.
Roman, Suat Derviş’in kadın karakterlerine ve anlatı evrenine selam duran yapısıyla da dikkat çekiyor. Siyasetle sanatın, aşk ile aklın, bireysel seçimlerle toplumsal gerçeklerin çatıştığı bir zeminde; kadınların sesini zamanlar üstü bir tonda yükseltiyor.
Son bölümlerde ise geçmişle şimdi arasında bir tür içsel yüzleşme yaşanıyor. Eski Leyla’nın kaderi, yeni Leyla’nın seçimlerine yön verirken, okuyucuya da kendi geçmişiyle bağ kurma fırsatı sunuyor. Kitabın finali, klasik bir kapanıştan ziyade, içe dönük bir kabullenme ve devam etme çağrısı gibi okunabilir.
Zamanın Unuttuğu Kadın Leyla hem edebi hem de düşünsel anlamda zengin bir roman. Toplumsal cinsiyet rolleri, tarihsel değişim, kadın dayanışması, aşkın ve sanatın dönüştürücü gücü gibi pek çok konuyu ustalıkla ele alan metin, bugünün okuyucusuna da derin bir yankı bırakıyor. Sessizliğe mahkûm edilmiş kadın hikâyelerini görünür kılarken, aynı zamanda bir çağrıda bulunuyor: Zamana ve tarihe yazılmış her kadın izi, bir başka kadının yolunu aydınlatabilir.
İncelemek ve Satın Almak İçin TIKLAYIN!