Ömür İklim Demir’in Yapı
Kredi Yayınları’ndan çıkan ilk öykü kitabı “Muhtelif Evhamlar Kitabı” üzerine
bir inceleme.
Kredi Yayınları’ndan çıkan ilk öykü kitabı “Muhtelif Evhamlar Kitabı” üzerine
bir inceleme.
Geçtiğimiz günlerde yazdığım iki öykü kitabı
incelemesinde (Bknz. ve Bknz) uzun süren öykü orucumu bozduğumdan ve bu orucun başlıca sebebinin de
özellikle popüler büyük yayınevleri başta olmak üzere birçok yayınevinin, belli başlı klişeleşmiş ya da klişeleşmeye durmuş üslup ve içerikten kendini
kurtaramayan kitapları basmaktaki ısrarı olduğunu belirtmiştim.
incelemesinde (Bknz. ve Bknz) uzun süren öykü orucumu bozduğumdan ve bu orucun başlıca sebebinin de
özellikle popüler büyük yayınevleri başta olmak üzere birçok yayınevinin, belli başlı klişeleşmiş ya da klişeleşmeye durmuş üslup ve içerikten kendini
kurtaramayan kitapları basmaktaki ısrarı olduğunu belirtmiştim.
Tekrar kısaca
açıklamak gerekirse; -elbette istisnalar olduğunu göz önüne alarak- öykü
yazanların bugünkü yazım tavırları için; hiçbir şey anlatmayan durum öykülerini
sürekli olaylar, olaylar anlatarak yazıyorlar ya da hiçbir olay olmayan yahut
bir olay varsa bile bir türlü dilin boğucu lirizminden ortaya çıkaramamak arasında gidip geliyorlar şeklinde bir yorum
yapmıştım. Bu ikisi arasında biraz şundan, biraz bundan kullanmasına rağmen öykü sona erdiğinde okuyucu olarak “Şimdi ne okudum, bu hikaye bana ne anlattı, hadi ne anlatmasını geçtim,
anlatış biçiminde yeni ve heyecanlı ne verdi, ne hissettirdi?” sorularıma cevap
alamayışım, sürekli kendimi sorgulamama neden olduysa da yakın çevremdeki iyi
okur arkadaşlarımdan da aynı şikayetleri duyunca, ortada gerçek bir sorun olduğuna ikna olabildim.
açıklamak gerekirse; -elbette istisnalar olduğunu göz önüne alarak- öykü
yazanların bugünkü yazım tavırları için; hiçbir şey anlatmayan durum öykülerini
sürekli olaylar, olaylar anlatarak yazıyorlar ya da hiçbir olay olmayan yahut
bir olay varsa bile bir türlü dilin boğucu lirizminden ortaya çıkaramamak arasında gidip geliyorlar şeklinde bir yorum
yapmıştım. Bu ikisi arasında biraz şundan, biraz bundan kullanmasına rağmen öykü sona erdiğinde okuyucu olarak “Şimdi ne okudum, bu hikaye bana ne anlattı, hadi ne anlatmasını geçtim,
anlatış biçiminde yeni ve heyecanlı ne verdi, ne hissettirdi?” sorularıma cevap
alamayışım, sürekli kendimi sorgulamama neden olduysa da yakın çevremdeki iyi
okur arkadaşlarımdan da aynı şikayetleri duyunca, ortada gerçek bir sorun olduğuna ikna olabildim.
Bu notları
her öykü incelemesinde az çok paylaşıyorum; sebebi, biraz sonra anlatacağım kitap(lar)ı hangi açılardan
incelediğimi anlatabilme isteğim.
her öykü incelemesinde az çok paylaşıyorum; sebebi, biraz sonra anlatacağım kitap(lar)ı hangi açılardan
incelediğimi anlatabilme isteğim.
Ömür İklim Demir, geçmişte farklı konularda ve farklı mecralarda yazarlık yapmış, bu geçmişe reklam yazarlığı ve avukatlığı da sığdırmış bir isim. İlk kez 2010’da Varlık
dergisinde arz-ı endam ettiği öyküsünün ardından “Muhtelif Evhamlar Kitabı”, yayımlanmış ilk kitabı olarak
karşımıza çıkıyor. Kitap, Yapı Kredi Yayınları etiketini taşıyor.
dergisinde arz-ı endam ettiği öyküsünün ardından “Muhtelif Evhamlar Kitabı”, yayımlanmış ilk kitabı olarak
karşımıza çıkıyor. Kitap, Yapı Kredi Yayınları etiketini taşıyor.
Kendisiyle
internet üzerinden uzunlu kısalı ettiğimiz sohbetlerimiz olmuştur. Ancak bir kitabın geleceğinden haberim olmamasına (vardıysa da unutmama) rağmen bu kitabı hiç duymadığım bir isimden
okusaydım da söyleyeceklerim değişmezdi.
internet üzerinden uzunlu kısalı ettiğimiz sohbetlerimiz olmuştur. Ancak bir kitabın geleceğinden haberim olmamasına (vardıysa da unutmama) rağmen bu kitabı hiç duymadığım bir isimden
okusaydım da söyleyeceklerim değişmezdi.
Kitap
içerisinde 10 öykü var, her birinin başında bir alıntı epigraf yer alıyor öyküyle bir şekilde ilişkilendirebileceğimiz. Yukarıdaki
girizgâhta bahsettiğim kaygılarımı, tanıdık bir ismin kitabında çok daha yüksek telden duyduğum tahmin edilebilir.
Neyse ki hiçbir kaygımın yerini bulmaması bir yana, gerçekten hayranlıkla ve
bir an önce tamamını okuma heyecanlıyla okudum Ömür İklim Demir’in hikayelerini. Bir
okur olarak şikayetçi olduğum dil, içerik ve kurgu kusurlarına “ha rast geldim, ha geleceğim” derken, bir öykü
kitabından ne bekliyorsam hepsi için tatmin olarak kitabı bitirdim.
içerisinde 10 öykü var, her birinin başında bir alıntı epigraf yer alıyor öyküyle bir şekilde ilişkilendirebileceğimiz. Yukarıdaki
girizgâhta bahsettiğim kaygılarımı, tanıdık bir ismin kitabında çok daha yüksek telden duyduğum tahmin edilebilir.
Neyse ki hiçbir kaygımın yerini bulmaması bir yana, gerçekten hayranlıkla ve
bir an önce tamamını okuma heyecanlıyla okudum Ömür İklim Demir’in hikayelerini. Bir
okur olarak şikayetçi olduğum dil, içerik ve kurgu kusurlarına “ha rast geldim, ha geleceğim” derken, bir öykü
kitabından ne bekliyorsam hepsi için tatmin olarak kitabı bitirdim.
“Evham”
Duygusu Adı Anılmadan Yaşanıyor
Her şeyden önce kitabın
adından hareketle “muhtelif evhamlara” tanık oluyoruz, evet; ancak kitabın
adının yarattığı bir beklenti bazı okurlarda oluşacaksa bile, tepenizde bir gardiyan gibi beklemiyor sürekli. “Bu okuduğun bir öykü” yapaylığından kurtulup
kitabın içine giriyorsunuz. Yani elbette
her öyküde ölümle, ayrılıkla, kaybetmekle ilgili kimi “evham”larla karşı karşıyayız; ancak
Demir’in zekice kurgusu, anlattığı olaylardaki o hep bahsettiğim “zeka parıltısı” okuyucuyu başka bir yere götürüyor: Yazarın,
okuru sırf evhamlara gark etsin diye karanlık temalar, karakterler, olaylarla
boğmak yerine zeka işi kurgu sürprizleri ve bazı öykülere özel olmakla birlikte bir başka öyküden tanıdığımız kişi ve olaylarla
yeniden karşılaştırmaları, “evham” duygusunu bir öykü okuduğunu unutturarak, olayın en içinden
veriyor.
adından hareketle “muhtelif evhamlara” tanık oluyoruz, evet; ancak kitabın
adının yarattığı bir beklenti bazı okurlarda oluşacaksa bile, tepenizde bir gardiyan gibi beklemiyor sürekli. “Bu okuduğun bir öykü” yapaylığından kurtulup
kitabın içine giriyorsunuz. Yani elbette
her öyküde ölümle, ayrılıkla, kaybetmekle ilgili kimi “evham”larla karşı karşıyayız; ancak
Demir’in zekice kurgusu, anlattığı olaylardaki o hep bahsettiğim “zeka parıltısı” okuyucuyu başka bir yere götürüyor: Yazarın,
okuru sırf evhamlara gark etsin diye karanlık temalar, karakterler, olaylarla
boğmak yerine zeka işi kurgu sürprizleri ve bazı öykülere özel olmakla birlikte bir başka öyküden tanıdığımız kişi ve olaylarla
yeniden karşılaştırmaları, “evham” duygusunu bir öykü okuduğunu unutturarak, olayın en içinden
veriyor.
Gerçekten Bir
Şeyler Anlatan Hikayeler
Bir öykücü
klişesi olan “Günlük hayatta karşımıza çıkanları gözlemleyip gerçekçi bir biçimde kağıda döktüm” ifadesinin bir başarısızlık ve yeni bir
şey yaratamamanın kötü bir itirafı olarak görürüm. Demir’in kitabında
günlük hayattaki kişilerle karşılaşmanız işten değil, olaylar için de bu geçerli; ancak olayların birbirlerine bağlanışı, yazarın olayları
veriş sırası ve bu sırada takındığı tavrı; heyecanlı, dinamik ve lezzeti yüksek bir okuma deneyimi sunuyor.
Bu sayede kitabı okurken çok nadir birkaç yer dışında ilginiz sürekli diri kalıyor. Öyküler
bitince, “Ee, şimdi ne oldu?” demiyorsunuz, çünkü gerçekten bir şeyler anlatılıyor.
klişesi olan “Günlük hayatta karşımıza çıkanları gözlemleyip gerçekçi bir biçimde kağıda döktüm” ifadesinin bir başarısızlık ve yeni bir
şey yaratamamanın kötü bir itirafı olarak görürüm. Demir’in kitabında
günlük hayattaki kişilerle karşılaşmanız işten değil, olaylar için de bu geçerli; ancak olayların birbirlerine bağlanışı, yazarın olayları
veriş sırası ve bu sırada takındığı tavrı; heyecanlı, dinamik ve lezzeti yüksek bir okuma deneyimi sunuyor.
Bu sayede kitabı okurken çok nadir birkaç yer dışında ilginiz sürekli diri kalıyor. Öyküler
bitince, “Ee, şimdi ne oldu?” demiyorsunuz, çünkü gerçekten bir şeyler anlatılıyor.
Hatta gerçekten
objektif bir yorum olarak şunu söyleyebilirim: Kurgudaki zeka parıltısı olmasaydı bile, çok yüksek
bir ihtimalle yazarın dili dahi kitabı kurtarmaya yetebilirdi. Çünkü ne
aforizma yapmak için uğraşılmış, ne de sıra dışı bir aksiyon cümlesi kurmak için kasım kasım kasılınmış. Doğal bir dil ve anlatım
tarzıyla karşı karşıya olsak bile hiçbir bölümün kolay kolay sündürülüp uzatılmadığı hikayeler,
muhabbetini sevdiğiniz hitabeti tatlı bir arkadaşınızdan bazı olayları içine yorum katılmış haliyle dinlemek gibi geliyor
okurken.
objektif bir yorum olarak şunu söyleyebilirim: Kurgudaki zeka parıltısı olmasaydı bile, çok yüksek
bir ihtimalle yazarın dili dahi kitabı kurtarmaya yetebilirdi. Çünkü ne
aforizma yapmak için uğraşılmış, ne de sıra dışı bir aksiyon cümlesi kurmak için kasım kasım kasılınmış. Doğal bir dil ve anlatım
tarzıyla karşı karşıya olsak bile hiçbir bölümün kolay kolay sündürülüp uzatılmadığı hikayeler,
muhabbetini sevdiğiniz hitabeti tatlı bir arkadaşınızdan bazı olayları içine yorum katılmış haliyle dinlemek gibi geliyor
okurken.
İroninin Doğru Kullanımı
Bu noktada,
yazarın dilindeki ironiden bahsetmemek olmaz. Yine aynı şekilde, ironiyi de gerek dilde,
gerek kurguda görebiliyoruz. Yani kimi evhamlı olayları anlatmak için yazarın
karanlık, kasvetli ya da yapış yapış, atlamalı zıplamalı cümleler yerine sade ama muzip anlatımı sizi
sayfaların arasında kolayca taşıyabiliyor.
yazarın dilindeki ironiden bahsetmemek olmaz. Yine aynı şekilde, ironiyi de gerek dilde,
gerek kurguda görebiliyoruz. Yani kimi evhamlı olayları anlatmak için yazarın
karanlık, kasvetli ya da yapış yapış, atlamalı zıplamalı cümleler yerine sade ama muzip anlatımı sizi
sayfaların arasında kolayca taşıyabiliyor.
İroninin sadece dilde olmadığına, kurgu ve biçime de sokulduğuna bir örnek olarak; bir öyküdeki kahramanın bir arkadaşına yazdığı, hafif buruk ve
aslında arkadaş ve geçmiş özlemini yaşayan herkesin bilebileceği nostaljik mektubu, ince bir gülümsemeyle ama yine de üzüntüyle
okunurken, mektubun en sonunda karşılaştığımız “e-posta imzası”, tam yoğunlaşmak üzere olan kara havayı tamamen dağıtmasa da hafif seyreltiyor ve bu
da yazarın başarısı olarak kayıtlara geçiyor:
aslında arkadaş ve geçmiş özlemini yaşayan herkesin bilebileceği nostaljik mektubu, ince bir gülümsemeyle ama yine de üzüntüyle
okunurken, mektubun en sonunda karşılaştığımız “e-posta imzası”, tam yoğunlaşmak üzere olan kara havayı tamamen dağıtmasa da hafif seyreltiyor ve bu
da yazarın başarısı olarak kayıtlara geçiyor:
Ortada bir
mektup var ve öyle iyi yazılmış ve bitirilmiş ki, aslında ortada bir cevap mektubu olmamasına rağmen o mektubun “yazılmamışlığı” bile hissedilir
hale geliyor.
mektup var ve öyle iyi yazılmış ve bitirilmiş ki, aslında ortada bir cevap mektubu olmamasına rağmen o mektubun “yazılmamışlığı” bile hissedilir
hale geliyor.
Karakterleriyle
Ne Yapmak İstediğini Bilen Yazar
Demir; bir
karakter yaratıp da onunla ne yapacağını bilemeyen yazarlar gibi bir tek karakteri oradan oraya sürüklemiyor,
dolayısıyla bizi de sürükleyip “Hadi bakalım, şimdi burada bir şeyler olur artık”
dedirtmiyor. Hemen her öyküsünde birden fazla karakteri, kısa ama önemli
detaylarını çizerek öykü içine yerleştiriyor ve hepsini de gerektirdiği şekilde taşıyabiliyor.
karakter yaratıp da onunla ne yapacağını bilemeyen yazarlar gibi bir tek karakteri oradan oraya sürüklemiyor,
dolayısıyla bizi de sürükleyip “Hadi bakalım, şimdi burada bir şeyler olur artık”
dedirtmiyor. Hemen her öyküsünde birden fazla karakteri, kısa ama önemli
detaylarını çizerek öykü içine yerleştiriyor ve hepsini de gerektirdiği şekilde taşıyabiliyor.
Evet, zekice
kurgular ve lezzetli anlatımlar görüyoruz; öykülerde, hayatın sürprizli
tesadüflerini okuyoruz ama yine de ölüm ve ölümün sebep olduğu kimi duygu ve
durumlar, hikayelerde bir şekilde karşımıza çıkıyor. “Leziz” ifadesini birkaç kez kullandım ama bu lezzetin içerisinde
sadece şekerler ballar yok. Yine de yazar, heyecanın da, mutsuzluğun veya mutluluğun da ağdalaşmasına izin vermeden,
her şeyi tadında ve etkileyici olarak sunuyor.
kurgular ve lezzetli anlatımlar görüyoruz; öykülerde, hayatın sürprizli
tesadüflerini okuyoruz ama yine de ölüm ve ölümün sebep olduğu kimi duygu ve
durumlar, hikayelerde bir şekilde karşımıza çıkıyor. “Leziz” ifadesini birkaç kez kullandım ama bu lezzetin içerisinde
sadece şekerler ballar yok. Yine de yazar, heyecanın da, mutsuzluğun veya mutluluğun da ağdalaşmasına izin vermeden,
her şeyi tadında ve etkileyici olarak sunuyor.
“Tam
kıvamında doyduğunuz ama yine de ‘Olsa daha çok yerim’ dediğiniz yemekler gibi”, desem, yanlış olmaz. Umarım kitap “alıcı”sına
ulaşır ve Ömür İklim Demir bundan sonrakilerde de taş üstüne taş koymaya devam eder.
kıvamında doyduğunuz ama yine de ‘Olsa daha çok yerim’ dediğiniz yemekler gibi”, desem, yanlış olmaz. Umarım kitap “alıcı”sına
ulaşır ve Ömür İklim Demir bundan sonrakilerde de taş üstüne taş koymaya devam eder.
**

1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)
Alınacaklar listesine bir çentik daha attığın için teşekkür ederim Koray, Ömür İklim Demir'in kitabını merak ettim.
Ekin Can Göksoy'un Münhal'ini okudun mu acaba? Belki bir ara onu da okuyup fikirlerini paylaşırsın bizimle.
Geç gelen fark ediş 🙂 Okumadım, ama listeme aldım.) Sevgiler…
Geç olsun, güç olmasın, seversen ne güzel olur. 🙂