Dr. Lucinda Berry’nin kaleme aldığı, Duygu Parsadan’ın çevirisiyle Epsilon Yayınevi’nden çıkan Kusursuz Çocuk, hem çocukluğun hem de ebeveynliğin sert bir örneğini gösteren bir psikolojik gerilim romanı. Kitabın oldukça ses getirmesinin en büyük sebeplerinden biri de yazarının çocukluk çağı travması üzerinde çalışan tecrübeli bir klinik psikolog ve araştırmacı olması. Bu önemli ayrıntı, kitabı okur için oldukça gerçekçi kılmış ve gerilim dozunu da artırmış.
“Travma geçiren çocuklar gerçekten bir gün iyileşebilir miydi?”
Ebeveynlik, annelik, çocuk sahibi olma özgürlüğü gibi konular son zamanlarda çok daha cesurca ve yoğun olarak tartışılmaya başlandı. Özellikle genç kuşak bu konuda oldukça radikal fikirler ortaya atabiliyor. Çocukluğun insanın kara kutusu olduğu gerçeği bilimsel olarak da kabul edildiği için, insan psikolojisinin değişkenleri, travmaların geçip geçmeyeceği de insanların çocuk sahibi olup olmama kararını günümüzde oldukça etkiliyor.
Kusursuz Çocuk, çocuk sahibi olmayı her şeyden çok isteyen genç bir çiftin, bu düşleri gerçekleştiğinde kendilerini tahmin edemeyecekleri bir kâbusun içinde bulmalarını anlatan, her sayfasında tüyler ürperten bir gerilim.
“Küçük kız tereddütle, ‘Selam,” dedi. ‘Beni iyileştirecek misiniz?’ Başımı evet anlamında salladım. ‘İyileştireceğim, tatlım. Söz veriyorum .’”
Hannah ve Christopher Bauer, aynı hastanede çalışan, mutlu evlilikleri ve düzenli hayatları olan bir çift olarak çocuk sahibi olmak istiyorlar. Yıllarca tedavi görüyorlar fakat bir sonuç alamıyorlar. Bir gün, hastaneye Janie adında, altı yaşında, kimsesiz bir çocuk getiriliyor ve Christopher, Janie’yle tanışır tanışmaz bağ kuruyor. Karısını ikna ettikten sonra Janie’yi evlat edinmeye karar veriyorlar. Janie, Christopher’a karşı büyük bir hayranlık beslerken, Hannah’yla hayal edilen anne-kız ilişkisini bir türlü kuramıyorlar. Aile bunun mücadelesi içindeyken Janie’nin karanlık geçmişi sorunları daha çok büyütüyor ve her geçen gün ruhundaki karanlık daha görülür hale geliyor.
Yazar Dr. Lucinda Berry, karakterleri ve onların çıkmazlarını oldukça ayrıntılı anlatıyor. Öyle ki zaman zaman karakterlerin yaşadıklarına, fark edemedikleri şeylere, tepkilerine ister istemez tepki veriyor ve içinizdeki ateş topuyla bir sonraki sayfayı çevirip çevirmeme konusunda kararsız kalıyorsunuz. Bu da elbette kitabın övülen kısımlarından biri; bir gerilim romanı elbette mideye bir alev göndermeli ve rahatsız etmeli.
Dr. Lucinda Berry, kurmaca ve kurmaca dışı arasındaki çizgiyi bulanıklaştırmaktan ve okuyucuyu insan ruhunun karanlık girintilerinde bir yolculuğa çıkarmaktan hoşlanan bir yazar. Kusursuz Çocuk’u okurken tüm karakterlerle ve olaylarla bu yolculuğu başınız dönerek, rahatsız olarak ve gerilerek yapıyorsunuz. Yazarın aynı zamanda karakterlerinin her biri için okuyucuya ayrıca sorgulattığı kavramların, danışanlarından edindiği tecrübelerle romana aktardığımı söyleyebilirim. Çünkü bir anda romana tüm karakterlerin gözünden bakmaya başlıyorsunuz. Ebeveyn olmak ne demek, çocuklukta yaşadığımız şeyler bizi daha sonrası için ne denli etkileyebilir, sevgi her şeyin çözümü mü, karakter ve kader yolun neresinde birleşir? Bir insan gerçekleri görmeyi ne kadar reddedebilir ve ebeveyn olmak pembe bir gözlük takmayı gerektirir mi? Çocuk sahibi olmak bir çiftin hayatında neleri değiştirebilir?
Kitapla ilgili bir diğer nokta da evlat edinmenin, koruyucu aile olmanın muhtemel korkunç dezavantajları üzerine odaklanıyor. Tabii ki bu kitapta anlatılanlar istisnai ve uç bir örneği anlatıyor, ne de olsa bir gerilim romanı evet ama okuyucuya da “Benim başıma bu gelebilir mi?” diye sorduracak kadar gerçekçi.
Ayrıntılı çocuk ve hayvan istismarı anlatımları ve final biçimi konusunda eleştiriler de alan Kusursuz Çocuk, çok okunan ve beğenilen bir kitap olarak yazara büyük bir hayran kitlesi kazandırdı.
Kusursuz Çocuk · Arka Kapak
Çocuklarının olmasını her şeyden çok isteyen genç bir çiftin, istediklerini elde ettiklerinde tahmin etmedikleri sonuçlarla yüzleştikleri, her sayfasında tüyler ürperten bir gerilim. Hannah ve Christopher Bauer, aynı hastanede çalışan, mutlu evlilikleri ve düzenli hayatları olan bir çifttir. Bu mutlu tabloda tek eksik bir çocuktur. Bir gün, hastaneye altı yaşında kimsesiz bir çocuk getirilir ve Christopher, Janie’yle tanışır tanışmaz bağ kurar. Hannah’yı da ikna ettikten sonra Janie’yi evlat edinmeye karar verirler. Ama Janie sıradan bir çocuk değildir. Christopher’a karşı sevgi doluyken Hannah’yla bir türlü anne-kız ilişkisi kuramazlar. Hannah da Christopher da bu durumun baskısıyla mücadele etmeye çalışırken Janie’nin sırlarla dolu geçmişi hepsini daha da karanlık bir noktaya sürükleyecektir.