Gazetede “kendimi kaybettim, hükümsüzdür” yazılı ilanı görünce şaşkınlığıma mani olamadım. Kaybetmeden evvel insanın kendini bulması gerekmez miydi? Şaşkınlığım yerini tarife gelmez bir heyecana bıraktı. Belki de kendini bulan ilk insana ulaşabilme ihtimali tüm vücudumu sarıp sarmaladı. Bir süre heyecanımı yatıştırmaya ve bu kayda değer şahsa ulaştığımda ona karşı sarf edeceğim cümleleri kafamda toparlamaya çalıştım. Kaybıyla ilgili derin üzüntülerimi sunup eğer anlatmak isterse nasıl kaybettiğini sormakla başlayabilirdim. Daha sonra esas merakıma, kendisini nasıl bulabildiğine sıra gelebilirdi, yoksa bir kahve randevusuna çağırıp hikayenin özüne dair sorularımı sonraya mı saklasaydım.. Nitekim telefonda anlatılabilecek bir hikâye olmayabilirdi. Zamanın hızlıca akıp gitmekte olduğunu fark edip soluğumu birden telefon ahizesinde aldım. Gözlerim “Hayır 56” isimli gazeteye sabitlenmişken, ellerim bu gazetenin reklam bürosuna ait telefon numarasını bir çırpıda tuşlayıverdi.
Genç bir hanımefendi açtı telefonu. Sahibini öğrenmek istediğim reklamı belirtip, reklam sahibi beyefendinin kim olduğunu birkaç kere sormam gerekti. Çünkü ilk seferinde kulağımı ahizeden uzaklaştırmama sebebiyet veren yüksek bir kahkaha ile karşılaştım. Ardından daha küçük tonlarla gülümseyip “İrfan bey, siz ciddi misin?” gibi amacını ilk başta anlayamadığım bir karşı soruyla karşılaşınca biraz hiddetlendim. “Küçük hanım, lütfen soruma soruyla karşılık vermeyiniz, ayrıca siz benim adımı nereden biliyorsunuz?” diyerek çıkıştım kendisine. “İrfan bey, geçtiğimiz bütün hafta gazetemizin günlük siyasi bir gazete olmasından dolayı reklamınıza yer veremeyeceğimiz üzerine sizinle birçok defa tartışmıştık. Ancak sonu gelmez telefonlarınıza ve tabi biraz da ücreti kayda değer bir şekilde arttırmanıza istinaden reklamınızı yayınlamıştık. Şimdi siz bu telefonu açınca kusura bakmayın ben şaka yapıyorsunuz sandım,” cümleleri peş peşe, hanımefendi hiç durmayacakmışçasına hızlı bir şekilde sıralayınca birden ahizeyi kendisinin yüzüne kapattım. Katiyen böyle bir şey yapabilecek kabalığa sahip bir insan olmadığımı, ancak ahizeyi tutan elime o an için hakim olamadığımı belirten bir mektubu daha sonra bu hanım kızımıza hitaben gazeteye postaladım.
Eve döndüm. Soğuk bir duş alıp üzerime hafif bir şeyler giydim. Evde birtakım sesler çıkaran tüm aletleri susturmak niyetiyle elektrik ve su saatlerinin şalterlerini indirdim. Kapı zilini söktüm. Son olarak kendime bir kahve pişirdim. İçiyoruz.

Müslüm Çizmeci, 87 Türkiye doğumlu, insan, kalem kullanabiliyor. Alfabeyle karmaşık bir ilişkisi, şimdiye dek yayımlanmış bir şiir kitabı var. Lethe Kitap’ta kurucu işçi. Hayalsever, hayvanperest, fanzinkolik.