Öğrendikçe topu taca atıyorum ki memleketi iyi etsin doktorlar. Soğuk sprey uygulasınlar en azından, acı çekmeyelim.
Yaz tatilinin ilk günü güneşin ilk ışıkları odayı doldurmaya başladığında gözlerimi açtım. Karne, vitrindeki yerini çoktan almış, önlük üç aylığına askıya asılmış, sokak bütün albenisiyle sabaha uyanmıştı. Gözlerimi açtım ama yataktan kalkmadım. Bayrampaşa Çetin Emeç Stadı’nda gittiğim ilk maçı düşündüm. Çetin Emeç suikast sonucu hayatını kaybetmiş ve suikasti Türk İslam komandoları üstlenmiş, sonraları öğrendim. İstanbulspor-Gençlerbirliği. İstanbulspor o zamanlar Uzan’ların ve maçlarını Bayrampaşa’da oynuyor. Stadın iki tribünü var, bir kapalı bir açık, L şeklinde yani. Bağıranlar, küfür edenler ve gol. Sevinemedim gole çünkü Beşiktaşlıyım, çünkü bu maçı İnönü öncesi staj olarak görüyor babam. O da sevinmiyor.
“Nasıl?” diyor gülümseyerek.
“Güzel,” diyorum.
Maçtan sonra eve döndüğümüzde anneme şaşkınlığımı anlatıyor.
Yatakta sırt üstü uzanmış, gittiğim ilk maçı düşünüyorum. Adım yankılanıyor sokakta. Artık bütün yeteneksizliğimle ben de sahadayım.
“Futbol oynayacaksam halka yakın olurum. Bu yüzden sol kanattayım. “– Metin Kurt
Önce defansta oynadım sonra kaleye sürüldüm. Yeteneksizliğimden dolayı futbola küsmememi sağlayan mevkidir kalecilik. Az top gelir ayağına ama biraz açılıp topla haşır neşir olmamak için hiçbir engelin yoktur sokakta. Hırslı arkadaşlarının kızgın çığlıkları arasında yeri gelir orta sahaya kadar gidersin. Gol yemez misin? Tabi ki yersin. Ama kaleye gönüllü geçmeyi kabul eden birinin ara sıra orta sahaya gitme hakkı vardır sokak futbolunda. Sokakta top oynarken hayatta ne olacağını, nerelere geleceğini göremeyebilirsin ama ne olmayacağını çok iyi görebilirsin. Çok hırslı değil, çok gevşek de değil, biraz hoşgörülü, biraz yargılayan… Karşılıklı takım seçiminde güçsüz diye takıma alınmayan arkadaşını gördüğünde futboldan da soğursun, hasbelkader iyi bir kurtarış yaptığında takıma alınmayan arkadaşına degaj yaptırarak iyilik timsali de olursun.
“Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum.” Albert Camus
14 Nisan 2000.
Babam beni İnönü Stadı’na götürdü. İlk defa tüylerim diken diken oldu, ilk defa bastığım yerin sürekli hareket ettiğini hissettim. Rakip: Galatasaray. Kim yenerse büyük ihtimal şampiyon. Maçı mı seyredeyim taraftarı mı, karar veremiyorum. Eski Açık tribünün bana ayrılan koltuğu dünyanın merkezi. Ki yıllar sonra aynı tribünden sahaya montumu da attım, Van’daki çocuklar üşümesin diye. O ayrı mesele. Dakika 30 Şifo Mehmet atıyor. Ne yapacağımı nasıl davranacağımı bilemiyorum. Ki ben hala Beşiktaş gol attığında ne yapacağımı bilemem. Bu da ayrı mesele. Artık şampiyonluk marşları okunuyor. İçimdeki buzdan deniz, çatlıyor. İçine kapanık ergenliğim derin sulara gömülüyor. O da ne? Dakika 80. Halilagiç geri pası atıyor, Fevzi topu ıskalıyor. İşte o an içine kapanık ergenliğim suyun üstüne çıkıyor, buzdan denizim kristalleşiyor ve bütün bir stad maçın, Fevzi’nin ve umutlarımın bitişini izliyor. Bir şeyleri kaybetmeyi öğrenmenin en güzel hali Beşiktaş oluveriyor.
Sokak futbolu yerini Play Station’a bırakıyor. Artık topçular elimizin altında. Sanal futbolcular ütopikler ve sinir bozucu şekilde iyiler. Oyuna ve oynayan arkadaşlarıma isyan ediyorum, onlar inadına Roberto Carlos’u forvete koyuyorlar. Sonraki yıllarda yapay zeka futbolcuları gerçeğe yaklaştırıyor ve bu işkence de bitiyor.
“Futbolda dolu dolu bir dünya vardır.” Ror Wolf
Yüzlerce futbol maçı, yüzlerce hikaye yaşanıp saha dışına yuvarlanıyor ve futbol içimdeki saatin akrebi oluyor. Yelkovan ise Beşiktaş. Hayata soldan bakmaya başladığım ilk gençlik yıllarımda solcuların futbola burun kıvırdığını hissediyorum. Yok canım yanlış hissetmişimdir, diyorum; sonra bakıyorum gerçekten burun kıvırıyorlar. Devrimciyim diyor adam, güzel güzel anlatıyor. Takımın 100. yılı, maç var, önemli, kıvranıyorum devrimci ateşin etrafında. Dans ediyorum hatta, bir aralık bulup kaçmak için. Soruyorlar, cevabımı beklemeden saymaya başlıyorlar. Altkültür, afyon, 3F vesaire… Tamam diyorum, şimdilik haklısınız ve haklı haklı durun burada. Ben İlhan Mansız’ın tank gibi gidişini izleyip geleyim.
“Fado, Fatima, Futbol” Faşist Diktatör Salazar
Devrimci duruş ile futbol arasındaki çizgiyi Nazım Hikmet’in Yazılar kitabında buluyorum:
Geçen gün bir dostum dayattı, İlle de gidip Fener-Galatasaray maçını seyredelim, dedi. Ben de kıramadım dostumu gittim maçı seyrettim.
Futbol maçı denilen şey dört bir yanında binlerce insanın toplandığı bir meydanda yapılıyor. Meydana, teker teker saydım, yirmi iki delikanlı çıkarılıyor. On birinin üstünde sarı kırmızı yollu yollu gömlekler, öteki on birindeyse lacivert sarı fanilalar. Ama yirmi ikisi de kısa pantolonlu ve kocaman ayakkabılı.
Meydanın iki başında iki kale var. Mesele, topu bu kale denilen direklerin arasından geçirmekmiş. Her ne hal ise, okuyucularımın çoğu bu hususta benden çok bilgili oldukları için fazla tafsilat vermeyelim.
Birdenbire bir düdük öttü ve oyun başladı.
Yirmi iki delikanlı kan ter içinde ha babam ha koşuyorlar.
Toptan ziyade basıyorlar tekmeyi, atıyorlar çelmeyi, vuruyorlar kakmayı birbirine. Bir taraf Topu ille de ben sokacağım sizin kaleye, diyor; öte taraf, Hayır bu marifeti ben göstereceğim! iddiasında…
Ne yalan söyleyeyim bu hengamede ben de heyecanlanmadım değil.
Fakat benim heyecanlanmam, etraftaki binlerce seyircinin coşkunluğu yanında devede kulak kabilinden.
Oyunu seyredenler ikiye bölünmüşler. Her biri kendi partisinin çocuklarını teşvik eder, düşman tarafa küfür basar bir durumda…
Herkes istediğini söylüyor. Herkes bildiği gibi bağırıp çağırıyor. Ortalıkta bir söz, bir düşünce hürriyeti alabildiğine…
Bu işin bir çok tarafları hoşuma gitmedi desem yalan söylemiş olurum. Muayyen bir manada demokrasiyi anlamak isteyenler Taksim Stadyumuna gitsinler. Ben kendi payıma güzel ve berrak ve heyecanlı bir iki saat, geçirdim orada.” – Nazım Hikmet
Futbol maçı denilen şey dört bir yanında binlerce insanın toplandığı bir meydanda yapılıyor. Meydana, teker teker saydım, yirmi iki delikanlı çıkarılıyor. On birinin üstünde sarı kırmızı yollu yollu gömlekler, öteki on birindeyse lacivert sarı fanilalar. Ama yirmi ikisi de kısa pantolonlu ve kocaman ayakkabılı.
Meydanın iki başında iki kale var. Mesele, topu bu kale denilen direklerin arasından geçirmekmiş. Her ne hal ise, okuyucularımın çoğu bu hususta benden çok bilgili oldukları için fazla tafsilat vermeyelim.
Birdenbire bir düdük öttü ve oyun başladı.
Yirmi iki delikanlı kan ter içinde ha babam ha koşuyorlar.
Toptan ziyade basıyorlar tekmeyi, atıyorlar çelmeyi, vuruyorlar kakmayı birbirine. Bir taraf Topu ille de ben sokacağım sizin kaleye, diyor; öte taraf, Hayır bu marifeti ben göstereceğim! iddiasında…
Ne yalan söyleyeyim bu hengamede ben de heyecanlanmadım değil.
Fakat benim heyecanlanmam, etraftaki binlerce seyircinin coşkunluğu yanında devede kulak kabilinden.
Oyunu seyredenler ikiye bölünmüşler. Her biri kendi partisinin çocuklarını teşvik eder, düşman tarafa küfür basar bir durumda…
Herkes istediğini söylüyor. Herkes bildiği gibi bağırıp çağırıyor. Ortalıkta bir söz, bir düşünce hürriyeti alabildiğine…
Bu işin bir çok tarafları hoşuma gitmedi desem yalan söylemiş olurum. Muayyen bir manada demokrasiyi anlamak isteyenler Taksim Stadyumuna gitsinler. Ben kendi payıma güzel ve berrak ve heyecanlı bir iki saat, geçirdim orada.” – Nazım Hikmet
Futbolun faşizmle olan ilişkisine kafa yoruyorum. Portekiz’de, İspanya’da, Arjantin’de, Yugoslavya’da ve hatta Türkiye’de futbol, aşırı milliyetçilerin oyuncağı oluyor. İşin içine siyaset giriyor. Sağ baştan okuyorum:
Futbol ve Kültürü – Roman Horak / Wolfgang Reiter / Tanıl Bora
Diyor ki kitapta kısaca: Futbol oyun olmaktan çıkıp hayatın içine karıştığında birçok futbol sever durumu kabullenememiş. Çünkü hayat pis, hayat üç kağıtçılarla dolu. Ancak aynı hayat güzel ve erdemli de. Topun neresinde olursan ol futbolun içindesin.
Futbol Dünyayı Nasıl Açıklar – Franklin Foer
Diyor ki kitapta kısaca: Faşizm futbolu bir araç olarak kullanmaya çalıştı ancak halklar her defasında futbolu bu zulümden kurtardı ve özgürleştirdi.
Futbol Asla Sadece Futbol Değildir – Simon Kuper
Diyor ki kitapta kısaca: Futbol dünyayı açıklayabilir ama dünyanın futbol konusunda kafası hep karışıktır.
İşte binlerce sayfadan çıkardığım bu kısa özetler futbol ile tekrar barışmamı sağlıyor. Hatta bazen kurtuluşun sadece futbolda olduğuna inandırıyor.
Kadınlara büyük saygı duyuyorum ama futbol onlardan daha güzel. – Slaven Bilic
Endüstriyel futbol, taraftarları müşteri olarak görmek istiyor ve taraftarların bir kısmı maalesef buna yatkın. Bir kısmı ise tribün coşkusunu sonuna kadar yaşatmak derdinde. Sorular ve cevaplar futbolda görkemli birer gösteriye dönüşebilir. Fatih Terim faşistmiş, ne yapalım yani; Selçuk’un ortasına Cenk kafayı vurduğunda top kaleye usul usul giderken Antik Roma’dan beri çözülmemiş diktatör, yalakaları ve halk düşmanlığı üçgeninden futbol mu suçlu olsun? Bir topa bu kadar anlam yüklenmemeli ve Big Bang’in serçe parmağımızın ucundan daha küçük bir atomun parçalanmasıyla meydana geldiğini de unutmayıp: Bütün anlamları futbola yüklemeli.
“Koşsam Barcelona’da oynardım.” – Sergen Yalçın
Hasbelkader üniversiteye girdiğimde bütün o kahrın içinden sıyrılan cümledir bu: Koşsam Barcelona’da oynardım.
Sık bakalım sık bakalım
Biber gazı sık bakalım
Kaskını çıkar copunu bırak
Delikanlı kim bakalım – Çarşı
Biber gazı sık bakalım
Kaskını çıkar copunu bırak
Delikanlı kim bakalım – Çarşı
Bildik hikaye. Yapabildi mi kışlayı? Yapamadı. Yapamaz. Çünkü futbol sadece futbol değil.
Son olarak:
Galatasaray’da kaptanlık yaptığım zamanlarda yazı-tura yapılacağı vakit hep tura derdim. Varsın Atam’ın silüeti yere değmesin.-Metin Oktay
Futbolu seviyorum. Havasını, taktiklerini, insanlarını, aitliğini seviyorum. Yüksekova’dan Meriç’e kadar bir topun peşinde ne hikayeler dönmüş biliyorum. Öğrendikçe topu taca atıyorum ki memleketi iyi etsin doktorlar. Soğuk sprey uygulasınlar en azından, acı çekmeyelim.
Bu da mı gol değil. – Ofsayt Osman
Euro 2016’da bütün takımlara başarılar.

Mühendis / Yazar. Çeşitli kitap eklerinde kitap inceleme / eleştiri yazıları çıktı. Kalemkahveklavye site ve dergisinde öykü, deneme, kitap incelemeleri yazmaya devam ediyor.