Samantha Downing’in kaleme aldığı, Epsilon Yayınevi’nin okuruyla buluşturduğu, çevirisini Maide İdil İspir’in, editörlüğünü ise Bahar Çetiner’in üstlendiği Benim Sevgili Eşim bilinenlerin ardındaki dehşet verici gerçekleri akıcı, heyecan verici ve şaşırtıcı bir biçimde okuruna aktarıyor.
“Fiziksel olarak, bu bardaki çoğu kadına hitap ettiğim gibi ona da hitap ediyordum. Otuz dokuz yaşındaydım; vücudum mükemmeldi, saçlarım yerindeydi, gamzelerim vardı ve takım elbisem vücuduma tıpkı bir eldiven gibi oturuyordu. Bu yüzden bana bakmış, bu yüzden gülümse- mişti ve bu yüzden yanına oturduğum için mutlu olmuştu. Aklındaki adam tam olarak bendim. Telefonumu bara doğru kaydırdım. Bir mesaj yazmıştım: Merhaba. Benim adım Tobias.”
İdeal bir aşk, huzur verici bir iş, iki harika çocuk, banliyöde bir hayat… Çok büyük meseleleri olmayan, hayatın doğal akışına uygun, etliye sütlüye dokunmayan bir düzen… Böyle bir hayatın içinde yaşayan insanlar söz konusuyken , çoğu insanın aklına rahat ve huzur gelir. İşin gücün belliyse, seni çok seven bir eşin, çocukların, rahat bir evin varsa ve sağlığın da yerindeyse hayattan daha ne beklersin ki?
Roman, bir çiftin mutluluk verici aşk ve aile hikayesini anlatırken, sizi bir anda gerilimin, kafa karıştırıcı ve merak uyandırıcı bir kurgunun içine atıveriyor. Emlakçılık yapan, mükemmeliyetçi Millicent ile tenis hocalığı yapan isimsiz anlatıcımız, iki çocuklarıyla yaşadıkları banliyöde art arta işlenen cinayetlerle kusursuz hayatlarına büyük bir darbe yiyor ve Benim Sevgili Eşim, temposu hiç düşmeyen bir kitaba dönüşüyor.
Kitapta, karakterlerin derinlemesine işlenişi, gerçekçi diyaloglar ve durumlar hem okur olarak karakterlerle bağ kurmanızı sağlıyor hem de bu empati duygusu romanın gerilim dozunu ustalıkla arttırıyor. Anlamaya çabaladığınız veya anladığınız karakterin başına gelen can acıtıcı her sahne, okuru metne daha çok adapte ediyor. Kahramanların geçmişle ilgili bağlarının hiç kesilmediği roman, bize neyin neden olduğu hakkında çeşitli fikirler verirken, kitabın umulmadık finali tüm tahminleri yerle bir ediyor.
“Geçen yıl benim için işle, çocukların aktiviteleriyle, evdeki işlerle, faturalar hakkında tartışmakla ve arabayı yıkamakla geçmişti. Öne çıkan hiçbir şey olmamıştı. Hiçbir olay, hiçbir gün, hiçbir anı, bundan yirmi, otuz ya da kırk sene sonra hatırlayacağım bir şey değildi. Jenna’nın futbol takımı neredeyse şehir finallerine gidiyordu ama olmamış- tı. Millicent işte güzel bir yıl daha geçirmişti. Benzin fiyatları yükselmiş ve düşmüş, yerel seçim gelip geçmiş ve en sevdiğim kuru temizlemecim iflas etmiş ve ben de başka bir tane bulmak zorunda kalmıştım. Ya da kuru temizlemeci iki yıl önce de kapanmış olabilirdi. Zihnim allak bullaktı. Tüm bunlar olurken de Millicent, Lindsay’i hayatta tutuyordu. Onu esir almıştı.”
Romanda sık sık sıradan hayatlara, rutine binmiş, monoton günlere dair bir öne çıkarma görüyorsunuz. Olaylar geliştikçe ve değiştikçe ise sıradanlığın mı yoksa aykırılığın mı daha zor olup olmadığı sorusu kafanızı kurcalıyor.
Benim Sevgili Eşim, aynı zamanda iyi-kötü arasındaki neredeyse şeffaf o çizginin üzerinde gezmekten kaçınmıyor. Çok sevilen sanat eserlerinde çoğunlukla gördüğümüz bu ince ayar, romanı klişeleşmekten kurtararak türdeşleri arasında hak edilen, ayrı bir yere koyuyor. Kitapta kimin iyi kimin kötü olduğuna tam karar verecekken yapılan ani hamleler, yazarın kurgusal yeteneğini gösteriyor. Öyle ki çocuk karakterlerin dahil “arızaları” olduğunu okuyucuya çekinmeden aktaran bir yazarla karşılaşıyoruz. Elbette “Bir insan neden kötü olur?” Sorusuna Freudyen bir bakış açısıyla baktığımızda cevap bulacağımız çok sahne olduğunu yadsıyamasak da ben okur olarak yazarın kimin-neden kötü olduğundan çok, kötülüğün-iyiliğin ne olduğu konusuna odaklandığını düşünüyorum. Bir insanın haklı sebepleri varsa katil olabilir mi? Ya da daha rahatsız edici bir etik soru sorabiliriz: bir katil, kendince haklı sebepleri varsa en yakınlarına zarar vermekten çekinir mi?
“Artık bir ailem yoktu ve aile ne demek hiç bilmiyordum.”
Hayatları gizler, yalanlar, kötülükler içinde mahvolan bu ailenin en ilgi çekici noktalarında biri de her şeye rağmen aslında hiçbir sorun gözükmeyen hayatları. Tüm kaosun ve karmaşanın içinde birbirini çok seven bir karı koca, sistemli bir aile düzeni ve doğrularından ödün vermeyen insanlar görüyoruz. Bu da okuyucuya görünenin ardındaki gerçekler hakkında bolca soru sorduruyor. Özellikle sosyal medyanın bize sunduğu idealize edilmiş hayatlar, fotoğraflarından aşk fışkıran çiftler, her şey yolunda ve herkes çok mutluymuş gibi görünen hayatlar ne kadar gerçek? Veya her gün gördüğmüz, işinde gücünde bildiğimiz, selamlaştığımız, hoş beş ettiğimiz çoğu insanın ardındaki gerçek kişiliği ve hayatlarının gerçek motivasyonunu ne kadar bilebiliriz? Bu bağlamda Benim Sevgili Eşim sadece bir aile hayatını değil, aynı zamanda dostluk ve toplumsal yaşamla ilgili ilgi çekici doneler aktarıyor.
“Millicent’la yaşamak hep böyle olmuştur. Hayat normal akışında devam ederken ara sıra tümseklerle karşılaşırdınız; bunun dışında oldukça sorunsuz bir yolculuktu. Ama bazen de birdenbire kendinizi her şeyi yutacak kadar dipsiz bir yarıkta bulabilirdiniz. İçine düşmek bazen iyi, hatta harika hissettirirken bazen de öyle olmazdı.”
Romanın en sevdiğim noktalarından biri de insana dair birçok konuyu sorgulatması:
İnsan doğuştan kötü müdür yoksa sonradan mı olur?
Dışarıdan gördüklerimiz bir insanı tanımaya yeter mi?
Kötülüğün haklı bir sebebi olabilir mi?
Aşk her şeyi affeder mi?
Aile nedir?
Birine tamamen güvenebilir miyiz?
Bir insan isterse değişebilir mi?
Bir gerilim romanından bu kadar felsefi problem çıkarabilmesi de yazarın yeteneğini gösteriyor elbette.
Heyecan dozu yüksek ve ters köşe bir kurguyla çok sevilmesinin tesadüf olmadığını gösteren Benim Sevgili Eşim, yazarın detaycılığı hakkında da okuruna bilgi veriyor. Ayrıntılı bölümler ve asla unutulmayan, kurguda mutlaka yerini bulan birçok detayla karşılaşmaya ve uzunca bir roman okumaya hazırlanmak gerek.
Goodreads Yılın En İyi Gerilim Romanı Adayı olan, ekrana uyarlanırsa ve özgün halinden uzaklaşılmazsa çok ilgi çekeceğini düşündüğüm Benim Sevgili Eşim, gerilim, polisiye ve derin karakterler seven okurlar için pişman olunmayacak bir okuma deneyimi sunuyor.
Benim Sevgili Eşim Yazarı Samantha Downing Hakkında
Samantha Downing uluslararası çok satan bir gerilim yazarıdır. Romanları arasında Benim Sevgili Eşim, He Started It, For Your Own Good ve A Twisted Love Story bulunmaktadır. İlk romanı Benim Sevgili Eşim, ABD’de Edgar, ITW ve Macavity ödüllerine, İngiltere’de CWA ödülüne aday gösterilmiş ve Fransa’da Prix des Lectrices ödülünü kazanmıştır.