Resim sanatına ve sanat tarihine arşivlik katkılarıyla bilinen Celil Sadık’ın kaleme aldığı Uygarlığın Ayak İzleri’nin son kitabı Batı Resim Sanatında Korku – Şeytan ve Cadılar, Epsilon Yayınevi etiketiyle okuruyla buluştu.
Celil Sadık kitapta okuyucusunu çağlar öncesinden başlayan bir yolculuğa çıkarıyor. Bu seferki durak ise korku ve onun vazgeçilmez figürleri şeytan ve cadılar.
İnsanoğlunun hayatında oldukça önemli olan bu figürler hayatımıza nasıl girdi? Bu soru yanıtlanması oldukça güç bir soru olsa da dinlerin, mitlerin, efsanelerin ve sanatın korkudan, şeytandan, cadılardan beslendiği gerçeğini göz ardı edemeyiz.
“Ancak hâlâ kıskanıyor, kin besliyor ve yalan söylüyorduk. Zorla ele geçirip yağmalıyorduk. Neticede insandık. Kandırılabilirdik, hata yapabilirdik ve hepsinden pişmanlık duyabilirdik. İşte bu yüzden Şeytan çıktı ortaya. İnsanlığın tüm günahlarının sebebi olmaya. İnsan kendi ürettiği tüm günah ve çirkinlikleri ona yıkmaya başladı zamanla. Şeytan doldurdu dedik, şeytana uyduk dedik, şeytan söyledi dedik… Hiçbirine kendimiz sebep olamazdık. Çünkü bizde Tanrı’dan bir parça vardı.”
Celil Sadık, söz konusu kavramları irdelerken ta en başa, insana dönüyor. Biz nasıl varlıklarız? Yalan, kin, kıskançlık ve birçok olumsuz duyguyla varlığını sürdürürken şeytanı bütün günahlarımıza kılıf olsun diye mi yarattık? İnsanın şeytanı ortaya çıkarmasında kendi eksiklerinin payı ne kadar? Bizler, kendimizi tanrının parçası olarak görüp şeytanı suçlarken acaba yine yalanlar içinde mi yüzüyoruz?
İnsanoğlunun yaptıklarının sorumlusu olarak gördüğü Şeytan, beraberinde korkuyu da yanında getirdi. Kötü olma kavramı şeytanla bağdaştırıldı, insanlar tüm kötülüklerinden onu sorumlu tutarak belki de vicdanını temizledi. Peki, çoğunluğu korkudan titreten bu yok olmaz figür önce kültürümüze, sonra dilimize, dinimize, uygarlık tarihimize ve sanatımıza nasıl yerleşti; işte bu soruların cevabını Celil Sadık imrenilecek sanat tarih bilgisiyle, yine kendi tarzında, çağları aşmış, görselliğiyle baş döndüren tabloları irdeleyek okurlarına aktarıyor.
Kitap, insanlığın içindeki grotesk ifadeleri ortaya çıkarmanız için okura rehberlik ederek Şeytan’la yüzleşmeyi amaçlarken, mitolojiden dine, nesilden nesile Şeytan kavramının nasıl evrildiğini; içimizde sakladığımız tüm çirkin arzuların Rönesans, Barok ve diğer dönemlerde Şeytan olarak nasıl dışa vurulduğunu açıklıyor.
“Şeytan” olarak adlandırılıp işaret edilmese de çoğu öyküde “iyi”nin karşısında yer alan ve popüler kültürde daha cazibeli bir görünüme kavuşan “kötü”, kendisini anımsamamıza sebep olmuyor mu? Peki izlediğimiz veya okuduğumuz bir yapımı kimi zaman daha eğlenceli kimi zaman da daha heyecan verici hâle getiren bu figür geçmişten günümüze nasıl şekillendi?”
Yazarın okurunu davet ettiği yolculuk öncelikle şeytanın boynuz, kuyruk, toynak gibi görsel imgelerin mitolojiden yola çıkarak irdelenmesiyle başlıyor. Bu imgeler resim sanatında nasıl karşılık buldu ve nasıl sembolik hale geldi, bunun cevabı aranıyor. Ardından Kudüs topraklarına giderek daha derine inip bu kez dinlerin bu figürü nasıl yorumladığı ve bunun etkileri yorumlanıyor. Es geçmemek gereken önemli bir nokta da kitapta tablolar üzerinden anlatılan her şeyin tarih açısından da etkilerini görüyor olmamız. Kitapta sanat tarihi üzerinden dönemin yaşayışı, alışkanlıkları ve inançları ile ilgili de oldukça yoğun bir araştırma yapıldığı göze çarpıyor.
Bu kez şeytan ve korku deyince ayrılmayacak başka bir kavram daha selamlıyor okuru: cehennem. Celil Sadık, cehennem kavramını da dönemin ressamlarının gözünden ve büyük resme bakarsak toplumun gözünden nasıl gördüğümüzü, cehennemin bir gerçek mi yoksa bir sembolizm mi olarak yorumlandığını sorguluyor. Dante’nin cehennem tasvirinin, dinlerin insanlara empoze ettiklerinin ve sanatın cehennemi yorumlayışının yaşantımıza ne kadar etki ettiği sorusuyla karşı karşıya kalıyoruz.
“Bu hayatta korkmamız gereken asıl şeyin ne olduğunu hiçbir zaman unutmamak için…
Ve katledilen tüm “cadılar” için…”
Celil Sadık, önsözde böyle karşılıyor okurunu. Cadılar, insanoğlunun kendi çirkinliğini kapatmak için ortaya koymuş olabileceği düşünülen bir başka figür olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle Barok ve Rönesans döneminde inançlı ressamların bu konuyu nasıl resmettikleri, topluma inandırılan şeylerin nasıl tehlikeli hale gelebileceği, sanat tarih penceresinden bakılarak kan dondurucu hikayelerle aktarılıyor. Ve insanlık tarihinin utancı Enginizasyon Mahkemeleri de bu korkunç dönemde okura anlatılıyor.
Batı Resim Sanatında Korku – Şeytan ve Cadılar, sadece bir sanat tarihi kitabı olarak değil, resim sanatına, ressamların hayatına, uygarlık tarihine ve insana dair ilgi çekici ayrıntılar içeren, tabloların çarpıcılığı ve estetiği ile sanatseverlerin arşivinde yer alacak donanımda bir kitap olarak raflardaki yerini alıyor.
Celil Sadık’ın Diğer Kitaplarıyla İlgili İncelemeler İçin Tıklayın!
Batı Resim Sanatında Korku – Şeytan ve Cadılar Yazarı Celil Sadık Hakkında
26 Ekim 1991’de Ankara’da doğdu. Pamukkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü’nden 2016 yılında mezun oldu. Fakülteyi “Bizans Dönemi Ankara’sı” ve “Roma Hamamındaki Bizans Eserleri” adlı çalışmalarla tamamlayan Sadık’ın uzmanlık alanı Bizans ve Batı sanatıyla modern sanatlardır.
Tezi için Ankara’da altmışın üzerinde köy gezerek Bizans Dönemi yerleşkeleri ve eserlerini inceledikten sonra mesleğini seven, bilgilerini daima canlı tutmak isteyen bir sanat tarihçisi olarak “Tarihli Sanat” (www.tarihlisanat.com) adlı bir web sayfası oluşturup makalelerini yayınlamaya başladı. @sanatntarihi rumuzuyla sosyal medya üzerinden paylaşımlar yapan Celil Sadık’ın yüzbinlerce sanatsever takipçisi bulunmaktadır.
Ankara ve İstanbul’daki çeşitli sanat galerilerinde seminerler veren Sadık, ressamların hayatlarından Mısır piramitlerine dek pek çok ilgi çekici başlığa dair bilgilerini paylaşıyor ve Türkiye’nin dört bir yanındaki takipçilerine sanat sevgisi aşılamayı sürdürüyor.
Yazarın Diğer Kitapları:
Uygarlığın Ayak İzleri – Rönesans’tan Barok Dönem’e Sanat Dehaları (Epsilon Yayınevi, 2019)
Uygarlığın Ayak İzleri – Krallar ve Tanrılar (Epsilon Yayınevi, 2020)
Uygarlığın Ayak İzleri – Batı Resim Sanatında Mitoloji (Epsilon Yayınevi, 2022)
Uygarlığın Ayak İzleri – Batı Resminde Aşk ve Bazı Küçük Felaketler (Epsilon Yayınevi, 2023)
1987, İstanbul doğumlu. Felsefeci, yaratıcı drama&tiyatro eğitmeni. Başta KalemKahveKlavye olmak üzere çeşitli mecralarda yazılar kaleme alıyor. İlk kitabı Aristoteles · Hayatı Bir Şölen Sofrası Gibi Bırakmalı Ne Susuz Ne de Sarhoş 2022’de Destek Yayınları’ndan çıktı. Evli ve iki kedi annesi.