Vızzzzzz..
“Hay annenin kolyesi kopsun!”
Uyku sersemiyle sineğin annesini düşündüm: kırmızı ruj sürmüş, pembe dizlerdeki elbisesi ve kara bağrında küçük yeşil kolye… Öyle uçuşuyor havada. Gülümsedim. Sinek dudağıma kondu; nefesim her sabah ekşi kokar, bunu fark etmiş olmalı ki hemen uçtu. Vızzzzzz…
Dört sabahtır bu sesle uyanıyorum. Camı açtığım halde gitmiyor. Kapıdan da gelen yok zaten, can yoldaşı olmaya başladı bir ayağı olmayan sinek.
Banyoya girdim; klozetin üstündeyken çöpün taştığını görüp poşeti düğümledim. Yüzümü suyun altına tutup kaldırdım. Aynadaki gözlere üç kere “seni seviyorum” dedim, o da bana üç kere “siktir git!” dedi. Birimiz diğerine iyi gelip banyodan çıktık. Benim elimde çöp poşeti vardı ama onun elindeki doluluğu bilmiyorum… Holden gelen vızzzzzz sesiyle çöpü kapıya bırakmak için açtım ve kapıcı Deniz abi ile burun buruna geldik.
-Günaydın.
-Saat kaç ki?
-9.
Hain sinek diye tısladım.
Deniz abi çöpü aldı.
-Başka bir isteğin var mı kızım?
Deniz abi, abi denecek yaştaydı. Deniz Gezmiş zamanında doğduğu için adını Deniz koymuş dedesi. Ayaküstü bunu açıkladığı gün ondan, bana siz dememesini istedim. O da bana kızım demeyi öngördü.
– Devrim! Deniz abi…
Gülüştük.
Kapıyı kapatıp mutfağa girdim; sağlıklı yaşam adı altına girmeden limonlu su içtim. Vızzzzzz… görünmeyen bir yerden sırtıma değiyordu. Huylandım… Buzdolabından yansıyan silüetim bana iğrenç baktı. “Beni niye sevemiyorsun!”
Sokaktan sesler geldi, pencereye gittim; bir grup insan elinde pankartla yine yürüyordu. Pencereyi açıp “Canım Hayır!” diye bağırdım ve aval aval, şaşkın, gülümseyen bazı suratlar bana baktı. Pencerenin çerçevesinden gördüğüm uzayan saçlarım “Neye hayır?” diye sordu. Saçlarım ve gözlerim bir müddet bakıştı. “Neye hayır olduğunu biliyorsun,” dedim. “Evet…” dedi ağzını oynatmadan.
-Canım hayır! diye seslendim tekrar yürüyüşün arkasından. Deniz abi başını kaldırdı
-Elbet! Herkes düşünecek bir gün adımı, herkes bilecek…
Gülümsedim, zaten denizlere hep gülümserim…
Vızzzzz… Avizeye baktım, sinek hala oradaydı.
-Ayağın niye yok?
Plazma ekranında gri pijamalı bir kadının sesi benim sesimle aynı tonda avizedeki sineğe seslendi. Baktım: uzun süre yere bağdaş kurup izledim onu. O da yere bağdaş kurdu. Bana bakıyordu.
-Seni seviyorum derken ciddiydim.
-Küfrederken ben de ciddiyim.
-Çok küfrediyorsun…
-Sen de…
-Asla! Dört gündür evde yaşayan sineğe tek bir kötü şey demedim.
-Ben dedim!
– Çok ayıp.
-Ha siktir ordan!
-…beni niye sevmiyorsun?
– Sen beni niye her sabah seviyorsun?
-İyileşmek için…
Sehpada duran ilacımı içtim. Vızzzzz… Vızzzzzzz… Televizyona döndüğümde o, sineği yemiş bana bakıyordu.
-N’aptın?
-Dinle! Sessizlik… Yaklaş…
Yeşil gözlerinde kustuğum ilaçları görebilecek kadar yaklaştım ve televizyona başını dayadı
-Kır!
-Neyi?
-Şu an içinde olduğum aleti. Kır! Benimle de uğraşma artık!
Televizyona kafa atıp kendini yok etti…
Üst kattan “Kocam beni aldatıyor, ne yapmalıyım?” sesini duydu ve televizyonu açamadı. Sineği yedim… Kadını, dinleyicileri, kadın olmak için erkeğine hayır deme diyen korkunç suratlı kadını bile yedim! Camı tekrar açtım: yeşil kolyeli sineği bekledim.
Kadın, feminist, sakat, Atatürkçü… 2017’de 31 yaşına giren. Yazmayı öğrendiğinden beri yazan. Babasına benzeyen, annesinin soyadını kullanan. Sözel bölümünden mezun. İlk olarak kendi sayfasında yazmaya başlayan. 2013’den bu yana www.kalemkahveklavye.com kültür sanat ve edebiyat sitesinde hikaye ve şiir pişiren ve çeşitli fanzinlerde yer alan. Pulbiber mahallesine uğrayan. Çok okumayı seven, arada hiç okumayan, güzel sesli insanlara şiir okutturan. Rock dinleyen, Sylvia Plath’a özenen, Van Gogh ile arasında bağ olduğuna inanan ve bütün sokak kedileriyle konuşan ve ilk kitabını yazan.