Her zaman “giriş” seviyesinde kalınacağını bilerek, henüz bilmeyenler için yeraltı edebiyatı nedir, hangi yazarlar ve eserler yeraltına dahildir; gibi sorular üzerine bir “giriş” denemesi.
KalemKahveKlavye’yi uzun zamandır takip edenler bu makalenin adına ve içeriğine tanıdıktırlar elbet. 2007’de lisans, 2012’de yüksek lisans dönemindeyken en az iki kez elden geçirmeme rağmen aradan geçen zamanda birçok eksik ve yanlış olduğunu fark ettiğim için, muhtemelen son bir kez daha elden geçirip, olabildiğince kısalttım.
Öncelikle şu önemli noktalardan başlamak isterim: Yeraltı Edebiyatı mutlak bir tanıma sığdırılamayacağı gibi buna ihtiyacı da yoktur. Başlangıçta akademik bir makale ortaya koymak amacıyla birçok kişinin “yeraltı” tanımlarına yer verdiğim bu makalede ve tabii kişisel okumalarımda, böyle bir çabanın beyhude olduğunu gördüm.
Bir yandan gençlik hevesi, bir yandan muhalif ve isyankar bir edebi türe okuyucu veya yazar olarak “ait olma” isteğinden ötürü bugün her zamankinden çok daha fazla araştırılan yeraltı edebiyatı konusuyla ile ilgili olarak yazdığım bu makale; bir yanıyla artık makale ile deneme arasındadır; yani bir kanıt çabası yoktur fakat yine de bazı nüansları kanıtlamak ister.
Sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim, şahsi fikrimdir: Yeraltı edebiyatı nedir, hangi yazarlar yeraltıdır yahut değildir sorunsalıyla ilgili olarak net tanımlar ortaya koymak yerine yalnızca ama yalnızca okumaya ya da yazmaya devam etmek gerekir. Belki bu sayede bir tanımlama yapmak yerine daha faydalı bir iş olarak “hissetmek, sezmek” kısmı başarılabilir. Burada “yeraltı konusunda her zaman giriş seviyesinde kalınacağı” yönündeki ifadelerimi “yeraltı edebiyatının olmadığı” şeklinde değerlendirmekte serbestsiniz. Çünkü üzerinde derinleşmenin tek yolunun daha çok okumak, yalnızca okumak olduğu bir “edebi tavır” üzerinde bahsedilecek hiçbir şey, yapılacak hiçbir çalışma, daha çok okumanın verdiği derinliği veremeyecektir. Daha açık bir ifadeyle; yeraltı belki de üzerine tespitler yapılacak değil, yalnızca okunacak ve sezilecek bir türdür.
Bu makaleyi ilk yazdığım dönemlerde beni buna iten başlıca sebep elbette toy denilebilecek bir yaşta, standardın dışına çıkan birtakım yazarlarla ve eserleriyle tanışmanın verdiği hevestir. Kelimenin çağrıştırdığı gibi bir “heves” olarak kalmasa da bugün bazı noktaları daha iyi ve en önemlisi daha objektif şekilde kaleme alabilecek durumdayken, bir kez daha güncellemek doğru olur diye düşündüm. Başlangıçta bir hevesle ortaya çıkan bu derlemenin bugünkü amacı, adıyla müsemma, sadece ve sadece Yeraltı Edebiyatı olarak adlandırılan türe bir “giriş” yapmak ve yeni giriş yapacak olan heveskar arkadaşlarıma, “araştırma” bazında çok da ileri gidemeyeceklerini söylemek içindir.
“Yeraltı Edebiyatı’nı tanımlamak, araştırmak, derinlemesine incelemek” amacında giriş aşamasından öteye geçmek birileri tarafından mümkün ise bile, kendi adıma benim onlardan birisi olmadığımı söylemek isterim. Takip edenler bilir; KalemKahveKlavye’nin basılı dergisini yaparken ilk aşamada adı “KalemKahveKlavye FANZİN” olsun istediysem de sonradan fanzin üretiminin çok daha meşakkatli, cefalı, el emeği göz nuru bir iş olduğunu hatırlayıp vazgeçtim. Belki üretim ve dağıtım yöntemi itibariyle fanzin sınırlarına girebilirdi yapacağımız iş, adına fanzin desem de kimsenin bir şey diyeceği yoktu belki; ancak tasarım ve baskı aşamasının yalnızca dijital olması, yani kolajlarla tasarlanıp fotokopiyle çoğaltılmaması, içerisinde bir sponsora yer vermesi gibi ölçütlerden mütevellit, fanzin yerine dergi demeyi uygun buldum. Çünkü başta Kadıköy olmak üzere memleketin sokaklarında hayatlarını bu tutkuya ipotek etmiş, sigara ve bira paralarından kesip fotokopi masrafı ödemiş abiler ve ablalar varken bilgisayar başında tasarladığım, bir sponsor ile bastığım bir ürüne fanzin desem belki hiçbir şey olmazdı, ama benim de içim rahat etmezdi. Hassasiyet meselesi.
Öte yandan, bugün yeniyetme diyebileceğimiz yaşta, tecrübede ve yetenekte yazarların, yeraltının başına kıçına birtakım sıfatlar ekleyerek “yeni bir tür yaratma” fasa fisolarını görünce, Kadıköy sokaklarının ruhu bir gece bir köşe başında beni çarpar diye korktuğum için bu alanda ahkam kesmekten de, bu alana dahil olmaya çalışan biri gibi gözükmekten de çekindim. Umarım böyle bir yazı yazarak da bu intibayı vermem; zira türlerle değil sadece nitelikle ilgilenen bir okurum.
“Yeraltı Edebiyatı Nedir” Yerine “Ne Değildir?”
Yine de iddiasız bir dizi tespit ve derlemede bulunduğum bu yazıda, yeraltı ile ilgili olarak emin bir şekilde söylemeye cesaret edebileceğim yegâne şey şudur: Yeraltı edebiyatı –eğer varsa-; sözcükleri bir ritimle, hatta bazen bir ritmi bile olmadan, yan yana getirme “yeteneği” ile bir sürü şey söyleyip hiçbir şey anlatmayan, küfür kıyamet, seks, uyuşturucu içeren bir dizi eserden ibaret değildir. Heveskâr akranlarım ve öncekiler bunu uzun bir süre böyle sandılar ve sanıyorlar. Oysa bir alt tür olarak yeraltı, daha genel anlamda “edebiyat”; üslubu ne kadar kopuk, ne kadar uç ve deneysel olursa olsun, “olayı” olan bir uğraş olmalıdır. Bu olay, önünde sonunda varoluşsaldır; varoluşsal bir mevzuyu hangi yazarın neyle ve nasıl dile getireceği deneyimiyle de çeşitlenir, derinleşir. O yüzden siz, her fanzin yapıp “karanlık” kitaplar çıkaranı, eserlerinde bilimum organ isimlerine ve girip çıkmakla ilgili eylemlere yer veren her yazar bozmasını “yeraltı” sanmayın. Okumayın demiyorum; hobi olarak gene okuyun. Bu yolda belli bir okuma pratiğine ve birikimine ulaştığınızda, gerçekten sağlam yazarlardan çıkmış sağlam işler okuduğunuzda, yalnızca bugünün yenilerini değil geçmiştekileri de gördüğünüzde “yeraltı ne değildir”in cevabını daha kolay sezebilecek kıvama gelebilirsiniz. Örnekse; sadece Küçük İskender’i, Bukowski’yi, Palahniuk’u okursanız, sığ ahkamlara ve yanlış kaynakları okumaya daha kolay düşersiniz. Mesela Brautigan, Henry Miller, Sibel Torunoğlu gibi nispeten geri planda kalmış isimlerin metinlerine de eğilmek gerek. Örnekler çoğaltılabilir.
İşbu yazı ise Yeraltı Edebiyatı üzerine akademik yahut kişisel amaçlarla eğilmek isteyenlerin, birilerinin efendi efendi sağlam hikayeler yazmak yerine “yeni edebiyat akımı yaratma” küstahlığıyla sıfatlar eklemeye çalıştığı bugünün tuhaf seyrinde, bu tür hakkında yanlış bilgiler yerine mantıklı bir “giriş” yapması isteğinden ötürü yazıldı. Ve giriş yapmaktan öte hiçbir iddiası da olmadı.
Bu yüzden de makalenin ilk halinde yer verdiğim birçok alıntıyı, ithafı ve tespiti çıkarıp olabildiğince saf hale getirdim; çıkardıklarımın yerine de daha ele gelir bir iş olarak bir “Yeraltı Edebiyatı Bibliyografyası” ekledim. Bibliyografya başlığı altında onun da açıklamaları yer alıyor.
Ben, sistematik bir yöntem isteyenlere elimden geldiğince bir yol çizdim; şahsi fikrimi tekrar edeyim: o yolda derinlere gitmek isteyenler, bunu ancak daha çok okuyarak ve yazarak yapabilirler.
Hangi Eserler Yeraltı Edebiyatı Sayılacak?
Yeraltını hem tanımlama, hem de sınıflandırma konusunda çıkış noktası olarak şu soruyu sormak gerek: “Bir eser; neye göre yeraltı edebiyatı kapsamına girer?” Bugüne kadarki denenmiş ve denenmekte olan cevap alternatifleri şöyledir:
a)Eserin içeriğine göre
b)Yazarın tavrına göre
c)Eserin yayım biçimine göre
b)Yazarın tavrına göre
c)Eserin yayım biçimine göre
Yeraltı edebiyatı, belirli bir süreci kapsayan, yerini bir süre sonra ardılına bırakan bir akım olmadığı için onun tarihsel sınırlarını çizmek zordur. Yeraltı ile bir arada anılan anahtar kelimelerden “Beat kuşağı” gibi bir süreç vardır ve üretim ile tavır açısından zirve noktası olduğu için önemlidir, evet; ancak yeraltı “tavrı” bu kuşaktan ibaret değildir. Bazı araştırmacılar, önceki yüzyıllarda yazılan birçok gotik eseri de yeraltına dahil eder mesela. William Blake, Thomas de Quincey gibi sanatçılar buna örnektir. Bu gibi yaklaşımlar eserin içeriğiyle ilgilidir.
Bazıları için kapitalizmin güçlenmesiyle eş zamanlıdır ve tekelciliğe karşı bir başkaldırı tavrıdır yeraltı. Büyük sermayenin yayınevlerine, editörlerine, dergilerine ihtiyaç duymadan “Do it yourself” demiştir ve kendi fanzinlerini yapmıştır sözgelimi. Bu gibi yaklaşımlar ise üretim biçimi açısından bakar.
Öte yandan herhalde Charles Bukowski, Chuck Palahniuk dendiğinde akla yeraltından başka bir tür gelmez. Bu ve buna benzer yazarların yaşam tarzları, konulara yaklaşımları, dil ve üslupları ile yeraltını ilişkilendirmek de bir başka yaklaşımdır. İşte, yeraltı konusunda hep “giriş” seviyesinde kalmak, en azından akademik ve teorik anlamda bu yüzden mümkündür. Zira üretim biçimiyle ilişkilendirip fanzinlere ve toplumsal hareketlere bakarsak, gotik eserlerin üretildiği dönemlere kadar gitmemiz zorlaşır. Fakat yazarına göre bakarsak da örneğin Dövüş Kulübü’nden sonra son derece popülerleşen Palahniuk’u derhal listeden çıkarmamız gerekecek. Mantıklı mı?
Bu yüzden, bu yazıda benim “giriş seviyesinden öteye gidilemeyeceğini” söylemekten başka bir şey yapmayışıma karşılık, ille de bu konuda net çizgiler çizmek isteyen geleceğin hastalıklı akademisyen adayı kardeşlerim varsa, evvela bu 3 sorudan başlamalarını öneririm.
Yeraltı edebiyatı yazarları ile ilgili bir liste hazırlamak yerine, bu tür bir listeye ulaşmak isteyenler için Ayrıntı Yayınları’nın Yeraltı Edebiyatı serisini ve Altıkırkbeş Yayınları koleksiyonunu işaret edebilirim. Bir de genişletilmiş bir baskısı yakın zamanda yeniden çıkan, Şenol Erdoğan imzalı “Beat Kuşağı Antolojisi” de iyi bir başlangıç yapmak için iyidir.
“Yeraltı Edebiyatı” Tanımlamalarına Birkaç Örnek
Söylediğim gibi Yeraltı Edebiyatı, genel-geçer bir tanıma sahip değildir. Yine de, bugüne dek yapılmış tanımlardan birkaç örnek vermeden geçmeyeyim.
Ayrıntı Yayınları’nın uzun yıllar süre önce yayımlamaya başladığı “Yeraltı Edebiyatı Dizisi”nin çıkış sloganı, aslında Yeraltı Edebiyatı’nın bilinen sloganlarından ve tanımlarından biri haline örnek gösterilebilir:
“Asilerin, Kaybedenlerin, Hayalperestlerin, Günahkârların, Küfürbazların, Beyaz zencilerin, Aşağı tırmananların, Yola çıkmaktan çekinmeyenlerin, Uçurumdan atlayanların… dili, sesi Yeraltı Edebiyatı”
“Zatturi” takma adıyla yazılarını online olarak yayınlayan Mehmet Akay’ın bir yazısında yaptığı tanım da dikkat çekicidir: “Yeraltı Edebiyatı, birbirlerinden habersiz farklı dönemlerde yaratılan eserlerin hem yüksek sanatın hem de popüler sanatın dışladığı yazarlar tarafından ortaya konmuş bir edebi tavırdır.”[1] Bununla birlikte Mehmet Akay’ın, Yeraltı Edebiyatı’nı popüler edebiyatın içinde gördüğünü de ekleyelim.
Şair-Yazar Osman Çakmakçı’nın günlük bir gazetedeki yazısında ortaya koyduğu tanım, bu edebiyatın karakteri açısından da nitelikli bir özet gibidir: “Öncelikle, şunu belirtmeliyiz ki, Yeraltı Edebiyatı ana akım (mainstream) edebiyatın ve sanatın ‘çok’ güçlü ve yerleşik olduğu, çok satanların edebiyat ortamı üzerinde egemenlik kurduğu, kendi popüler temalarının ve üsluplarının edebiyat ortamını istila ettiği ortamlarda ‘zorunluluktan’ fışkıran bir edebiyat. Kelimenin tam anlamıyla, pınarların yerden fışkırması gibi, Yeraltı Edebiyatı da popüler edebiyatın fay hatlarını kırarak yeraltından yüzeye fışkırır. Edebiyata kendi ayrıksı temalarını, yan gözle bakılan üsluplarını, ki bu edebiyatın üslubu sert ve haşin bir eleştirellik barındırır, insan var oluşunun ve aynı zamanda var oluşun derinlerde kalan esrarengiz yanlarını ve sırlarını, neredeyse saldırgan bir tavırla aşılarlar.”[2]
Fanzinler
Kitaplardan ziyade, “Yeraltı yayını” denildiğinde, bu türün asıl kalesinin fanzinler olduğunu söylemeliyiz. Fanzinler, “Yeraltı Edebiyatı” tanımındaki teorinin pratiğe en iyi dökülmüş, en net halleri aslında. Çünkü, tıpkı Yeraltı Edebiyatı’nın ortaya çıkışı gibi, fanzinler de büyük paraların döndüğü piyasada, büyük yayınevlerine ihtiyaç duymadan, hatta bir anlamda kafa tutarak bir araya gelen insanlar tarafından fotokopi usulüyle çoğaltılarak türemiştir.
Fanzinlerin tarihine baktığımızda, “trend” denilebilecek bir akım anlamında 19760/1970’lere kadar gitsek de fanzinlerin ilk örnekleri, nispeten farklı amaçlarla ve türlerle 19.yüzyılın sonlarına ve Amerika’ya kadar uzanıyor.. Tamamen “kendin pişir kendin ye” mantığından yola çıkarak oluşturulan “Do it yourself” felsefesi, fanzinlere anti-sermaye niteliğini kazandırmıştır.
Biz her ne kadar doğrudan edebiyat ile ilişkilendirsek de fanzinler; bilimkurgudan karikatüre, spordan müziğe, korkudan video oyunlara kadar geniş bir temayı içerir.
Yeraltı ile Sermaye İlişkisi
Diğer yandan Yeraltı Edebiyatı’nın kapital ile ilişkisi de sorgulanabilir. Sonuçta, bu önemli eserlerin birçoğu, büyük sermayeli yayınevleriyle ilişki kurarak, onlarla çalışarak var olurlar. Bildiğimiz gibi, Dövüş Kulübü, büyük paralar harcanarak, beyaz perdeye uyarlanmış ve filmde Brad Pitt gibi popüler bir oyuncu oynamıştır. Seray Şahiner, Karakalem dergisinde yayınlanan “Yeraltı Edebiyatı” dosyasındaki şu cümlesiyle bu gibi durumları net bir şekilde yorumlar: “Egemen güçler elde edemedikleri varlıkları hiç değilse rozet ya da hazır bir etiket haline dönüştürüp üstlerinde taşırlar. Fakat yeraltı dünyası, kendisini bu kadar kolay teslim etmemiştir.”[3] Ayrıca, tam da bu konuyla ilgili bir soru yine Küçük İskender’e sorulduğunda şöyle demiştir: “Dolaşımı, dağıtımı güçlü bir yayıneviyle çalışmakla yeraltı arasında nasıl bir bağ kuruyorlar anlamak güç. O halde ressamlar da galeriler yerine mağara duvarlarını kullansınlar; oraya kadar geliriz bu açmazda. En uçtaki okura beni götürebilecek yayıneviyle çalışmamın kimliğimle ya da yaşama tarzımla ne ilgisi var?! Tasarımlar üretmekten kaçınmalıyız; iddialı sözlerin hedefleri bulmama olasılığı, ıskalamak insanı zor durumda bırakır.”[4]
Her bir alıntı yoruma açık tabii.
Tanımlama ve yöntem konusunda söyleyeceklerim bu kadar. Çok daha akademik ve/veya teorik inceleme, araştırma kaynakları için bir sonraki başlığa geçebilirsiniz.
Bir Deneme: Yeraltı Edebiyatı Bibliyografyası
Bibliyografyalar, her ne kadar bir konu ile ilgili tüm kaynakları içerse de ben bu yazının başından beri bir inceleme/araştırma konusu olarak yeraltı edebiyatından bahsettiğim için, bu yönde bir derleme hazırladım.
Yani daha Türkçe bir ifadeyle: Şiir, roman yahut öykü gibi edebi metinleri değil, araştırma-inceleme kapsamına giren metinleri bu bibliyografya denemesi içerisine aldım. Listede hem yerli yazar ve araştırmacıların yazdıkları, hem de dilimize çevrilen eserleri yer alıyor. Ben nispeten sınırlı bir çalışma ile ilk ulaştıklarımı, meraklısı için derledim ve yeni kaynaklardan haberdar oldukça da genişleteceğim.
Siz de eksik gördüklerinizi yorum yaparak ekleyebilirsiniz.
Türkçede Yazılmış Telif Kitaplar, Makaleler ve Dergiler
- Ali Artun, Sanat Manifestoları: Avangard Sanat ve Direniş, İletişim Yayınları, 2010
- Alper Çeker, Rus Avantgard Manifestoları, Altıkırkbeş Yayınları
- Altay Öktem, Şeytan Aletleri: Genel Kültürden Kenar Kültüre Fanzinler ve Öteki
Kitaplar, Everest Yayınları, 2006 - Altay Öktem, Yeraltı Edebiyatı, Varlık Dergisi, Şubat 2005
- Altay Öktem, “Yeraltı edebiyatı trend midir; yoksa satmama garantisi mi?”,
Akşam Kitap, Şubat 2012, http://www.aksam.com.tr/kitap/yeralti-edebiyati-trend-midir-yoksa-satmama-garantisi-mi/haber-99040 - Doğu Yücel, Türk Malı Trainstopping, 07.03.2003 http://radikal.com.tr
- Evren Karataş, Türkiye’de Yeraltı Edebiyatı ve Hakan Günday’ın Romanlarında Yeraltı
- Edebiyatının İzleri, http://www.dieweltdertuerken.org/index.php/ZfWT/article/viewArticle/115
- Hasan Bülent Kahraman, “Kötülük, Yeraltı Edebiyatı ve Yerüstü”, Varlık Dergisi, Şubat 2005, s.14
- Hasan Bülent Kahraman, Ömer Türkeş, Sevin Okyay tarafından yazılan, Özgür Çakır tarafından hazırlanan yazı: “Beat: Keşfedilmeyi Bekleyen Bir Kuşak”, 15 Şubat 2010, http://sabah.com.tr
- Hikmet Temel Akarsu, Dehanın Hükmettiği Tek Amerikalı Yazar Burroughs”, 30 Aralık 2011
http://radikal.com.tr - Hikmet Temel Akarsu., Türk Edebiyatı ve ‘Yeni Kara’. Hürriyet Gösteri Dergisi,Temmuz- Ağustos, (250), s. 58-61.Kadıköy Underground Poetix Dergisi Arşivi
- Kitaplık Dergisi, Dosya Konusu: Edebiyatımızda Kötücül, Mart , 2007
- Mehmet Akay, “http://akaymehmet.blogspot.com/”, 8.2.2008,
- Metin Arsan, “Ölü Bir Anneden Sakat Doğmak: Jean Genet ve Alternatif Kimlik”, Defter Dergisi, Bahar 1997 sayısı sayfa 30.
- Merve Fergökçe, “Yeraltı Edebiyatı”, http://sabitfikir.com
- Notos Dergisi, Dosya Konusu: Yeraltı Edebiyatı, 29.Sayı, 2011
- Nurdan Gürbilek, Vitrinde Yaşamak: 1980’lerin Kültürel İklimi, Metis Yayınları, Mayıs 2014 (İlk Baskı:1992)
- Nurdan Gürbilek, Mağdurun Dili, Metis Yayınları, 2008
- Osman Çakmakçı, “Edebiyatın ‘Yeraltı’ Damarı”, 4 Kasım 2004, http://milliyet.com.tr
- Önder Kosbatar, Taşlar Kimin İçin Yuvarlanıyor, Altıkırkbeş Yayınları
- Özge Yücesoy, (2007), Korku Edebiyatı (Gotik Edebiyat) ve Türk Romanındaki Örnekleri, Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü - Seray Şahiner, “Yeraltı Edebiyatı”, Karakalem Dergisi, Sonbahar-2007
- Şenol Erdoğan, Beat Kuşağı Antolojisi, Altıkırkbeş Yayınları
- Sevgül Türkmenoğlu, Yeraltı Edebiyatı Bağlamında Bir Karşılaştırma: Dövüş Kulübü-Kinyas
veKayra,http://www.turkishstudies.net/Makaleler/106756155_147T%c3%bcrkmeno%c4%9fluSevg%c3%bcl-2453-2463.pdf - Şenol Erdoğan, Charles Bukowski ve Meat Kuşağı, Altıkırkbeş Yayınları
- Zeki Coşkun, “Türkiye’de Yeraltı Edebiyatı Var mı?”, Varlık dergisi Şubat 2005, s.14
- Varlık Dergisi, Dosya Konusu: Türkiye’de Yeraltı Edebiyatı Var mı?, Şubat 2005
Çeviriler
- Carolyn Cassady, Yoldakiler, Altıkırkbeş Yayınları
- Georges Bataille, (1997). Edebiyat ve Kötülük. İstanbul: Ayrıntı Yayınları
- Jean Duval, Charles Bukowski ve Beat Kuşağı, Çev: Artemis Günebakanlı, Altıkırkbeş
Yayınları, 2007 - Tomas Kulka, Kitch ve Sanat, Altıkırkbeş Yayınları
- William S. Burroughs, Allen Ginsberg, Yage Mektupları, Altıkırkbeş Yayınları
- William S. Burroughs, Queer, Altıkırkbeş Yayınları
1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)
Yeraltı edebiyatı etkisindeki filmler hakkında da bir yazı yazabilir misiniz? Bir film listesi yapsanız mesela?
Çok teşekkürler Selin hanım. Lakin yazıda da bahsettiğim üzere, bu konu üzerine söyleyebileceklerim en fazla bu kadar 🙂
[…] Yeraltı edebiyatının dev ismi Bukowski’nin içinden geldiği gibi bir hayat sürdüğü, kadınlara ve alkole düşkünlüğü bilinir. Peki ya çocukluğu, yazar olma süreci ve adeta Teoman’ın “Serseri doğdum, serseri öleceğim” şarkısının vücut bulmuş hali gibi yaşadığı hayatının ince noktalarını ne kadar biliyoruz? […]