Çizgi roman sanatçısı Lucas Harari’nin eseri Yazın Son Gülü, Karakarga Yayınları etiketi ve Tolga Üyken çevirisiyle Türkçede. Kitabı Çağla Özden inceledi.
Yaz mevsimi…
Deniz, güneş, boşvermişlik, zaman algısının yitirilmesi…
Sonraki günün kaygısından uzak, olduğu gibi yaşanan günler…
Tüm sene nefes nefese çalışmanın hedonik ödülü yaz günleri…
Pek çoklarının yüzünde belirgin bir gülümseme ve iç çekiş yaratan bu tablo, bir dedektiflik öyküsüne dönüşürse ne olur?
Daha önce Türkçeye çevrilen Dağın Kalbi’nden tanıdığımız Fransız çizgi roman sanatçısı Lucas Harari’nin Yeni Dalga’dan ilham alan öyküsü Yazın Son Gülü, Karakarga Yayınları etiketi ve Tolga Üyken çevirisiyle okuyucuyla buluşuyor.
İnsanın başına ne gelirse, aniden ortaya çıkan kişiler veya durumlar yüzünden gelir. Hiç hesapta yokken hayatımıza giren insanlar, gidenler, ummadığımız teklifler bizi bambaşka yerlere götürür.
Yazar olma hayalleri kuran ve basit hayatında var olmaya çalışan Parisli Léo, kuzeniyle karşılaşıyor ve kuzeninin evine göz kulak olması karşılığında yaz tatilini geçirmesi teklifiyle kendini bir sahil kasabasında buluyor.
Léo’nun derdi ilham perisini bulmak, kendiyle baş başa kalarak gönlünce yazmak iken hiç hesapta olmayan gelişmelerle yaz tatili bir kafa dinlencesinden çok Hitchcockvari bir dedektiflik hikâyesine dönüşüyor. Bu sahil kasabasında bulunan iki ceset ve karşı evin ergenlik bunalımından çıkamamış kızı Rose, romantik yazarın gündemine oturuyor.
Yazın Son Gülü, okuyucuyu öncelikle renkleri, çizerin yeteneği ile etkileyecek bir hikâye. Her bir karede karşınıza çıkan detaylar “Bunu nasıl unutmadın?” dedirtti bana —yazarla gaipten konuşmanızı sağlayan eserler güzeldir. Gündelik hayatın ayrıntılarının yanında yaz mevsimi, yazlık mekânlar, evlerin içi dantel gibi işlenmiş. Karakterler arasındaki diyaloglar ise sade ve doğal. Yine de karakterlerin biraz daha derin işlenmiş olmasını tercih ederdim; özellikle Léo’nun gizemli hali, olgun cümleleri, yazar olma hayalleri onu daha çok merak etmemi sağladı.
Kitaptaki güzel ayrıntılardan biri de yaş grupları arasındaki farkın çok samimi bir şekilde dile getirilmesiydi. Léo’nun otuzlarını yaşarken karşılaştığı liseli gençlerle arasındaki sohbetler çok keyifli. Dünyayı algılayışları, klişe cümleler, dertler, bunalımlar çok iyi işlenmiş. Rose’un hepimizin ergenlikte kurduğu “18 yaşıma geldiğimde bu evde kalmak için bir sebebim kalmayacak” cümlesi beni hem gülümsetti hem de Rose ile empati kurmamı sağladı.
Ve gelelim beni kalbimden vuran ayrıntıya…
Lucas Harari, hikâyesinde hayran olduğum iki büyük yazara selam çakıyor: Jack London ve John Fante…
Bu iki dev ismi çağdaş bir kurguda, özellikle bir çizgi romanda görmek beni çok heyecanlandırdı ve mutlu etti. Spoiler olmasın diye detayına girmekten kaçınıyorum.
Pırıl pırıl renkleri, güçlü estetik yaklaşımı ve gizemli hikâyesiyle Yazın Son Gülü tam da mevsiminin hikâyesi olarak okuyucusunu bekliyor.
1987, İstanbul doğumlu. Felsefeci, yaratıcı drama&tiyatro eğitmeni. Başta KalemKahveKlavye olmak üzere çeşitli mecralarda yazılar kaleme alıyor. İlk kitabı Aristoteles · Hayatı Bir Şölen Sofrası Gibi Bırakmalı Ne Susuz Ne de Sarhoş 2022’de Destek Yayınları’ndan çıktı. Evli ve iki kedi annesi.