Varlık dergisinin Ocak 2019 sayısının dosya konusu “Post-Hümanizm ve Yeni Sorunlar”. Derginin yeni sayısı raflarda.
İnsanlık tarihinde dönüm noktası yaratan bir değişimle karşı karşıyayız. Bilim ve tekniğin yeni varlıklar yaratacağı beklentisinin damgasını vurduğu bu değişim anına genellikle post-hümanizm (hümanizm-sonrası) adı veriliyor. Hümanizm sonrası çağ ile dünyanın yeni bir temsili inşa ediliyor.
Michel Foucault Kelimeler ve Şeyler başlıklı yapıtında, bir gün insan silinip gidecek, deniz kıyısında kumdan bir surete dönüşecek, demişti. İnsanın silinip gitmesi, tensel kabuğun bir tür tiksinilen şey gibi zorunlu olarak aşılması gerektiği yönündeki insan-sonrası anlayışla birlikte ortaya çıkıyor. Bedenini terk etme ya da bedenden kurtulma hayali ruhun ölümsüzlüğe kavuşma arayışına tekabül ediyor.
Çağımız kapitalizminin mantığı teknolojik, sayısal ve algoritmik bir kültür üretiyor. Bu kültür trans-hümanizm denilen bir ideolojiye hizmet ediyor, ideolojinin amacı ise insan sonrası ya da hümanizm sonrası bir ütopyaya hayat vermek. Trans-hümanizm insanın bedensel ve zihinsel yeteneklerinin makinelerle geliştirilmesi anlayışına dayanırken, post-hümanizm yapay zekânın insanın doğal zekâsının yerini alabileceğine olumlu yaklaşıyor.
Ocak 2019 sayımızın dosyasındaki “Post-hümanizmin Soykütüğü ve Gelecek Projeksiyonu” başlıklı yazısında Yalın Alpay tartışmayı tarihsel ve felsefi bir bağlama taşıyor. Post-hümanizmin felsefi soykütüğünün, modernist, varoluşçu ve postmodernist dönemleri simgeleyecek çeşitli sınır taşı felsefeciler aracılığıyla izini sürmeye ve ardından “gelecek” projeksiyonlarıyla henüz var olmayan bir felsefenin olasılıklarını çizmeye çalışıyor. Bu sırada hümanizm ve post-hümanizm çerçevesinde genel inanışların bir yapı-sökümünü yapmayı da deneyerek, yaygın bakış açılarının sorunlarını gösteriyor.
“Yapay Zekânın Maharetleri ve Unutkan Toplumlar” başlıklı yazısında Nilgün Tutal insanın teknolojiden büyülenmesi ile teknoloji karşısında yaşadığı dehşetin insanlık tarihi kadar eski olmasına dayanarak, yapay zekâya dair bugün neleri düşünüp neleri düşünemediğimizi serimliyor. İnsanın sonu temasını bu büyüyü ve dehşeti yaşatan yapay zekânın nelere kadir olup nelere olamadığına dair örneklerle açıyor. Yapay zekânın kendi kendine öğrenme kapasitesi kazandıkça insana ait doğal zekâyı aşabilecek olmasının insanın kendi yaptığı makineden endişe duymasına yol açtığını gösterirken, algoritmik makineler konusunda sorulması gereken en mühim sorunun etik hakkında olduğunun altını çiziyor. Ve tekno-kapitalizmin insana neleri unutturduğunu tartışıyor.
Yalın Alpay ile Nilgün Tutal’ın çerçevesini çizdiği post-hümanizm tartışmasına Sarphan Uzunoğlu başka bir perspektif ekliyor. “Post-hümanizmde Üretim İlişkileri ve Rıza” başlıklı yazısında Sarphan Uzunoğlu önemli sorular soruyor: Post-human dünyasında emek neye benzeyecek? Sömürü, yabancılaşma benzeri kavramları nasıl ele almak gerekecek? Tarih içerisinde post-human evresini nereye yerleştirebiliriz? Uzunoğlu bilgi teknolojilerindeki gelişmelerin, radikal şekilde gelişen yapay zekâ ve benzeri faktörlerin insanın, emeğin ve üretimin geleceğine etkisini ele alıyor. Bunu yaparken konunun eleştirel boyutuna bilhassa dikkat çekerek, post-hümanizmin insanın kendisini diğer canlı ve cansız varlıkların üstünde bir yere yerleştirdiği dönemin bittiğinin de habercisi olduğuna dair argümanları sunuyor. Ve insan merkezci şiddete dayalı tahakküm biçimlerinin robotlara karşı insan davranışının etik olmayan boyutlarla nasıl dönüştüğüne örnekler veriyor. İnsan o kadar tuhaf bir varlık ki, robotların çalıştığı genelevler açmayı düşünebiliyor…
Ergin Bulut teknolojik gelişmenin geldiği düzey ile insanın toplumsal yaşam koşullarının maruz kaldığı ideolojik ve söylemsel aldatmacayı “Çalışmanın Geleceği: Platform Kapitalizmi ve Robotlar” başlıklı yazısında inceliyor. Yazısıda gig ekonomisi ve otomasyon tartışmalarını ele alıyor. Bulut, her iki meseleye yönelik tartışmaların genel olarak bir kıyamet beklentisi ve teknolojik determinizmle bezeli olduğunu dile getiriyor. Bulut’a göre ekonomi politik ve sosyalist feminist perspektifleri hatırlamak, gerek “gig ekonomisi” gerekse otomasyon tartışmalarının arka planındaki sınıf projesini görmek açısından şart. Bulut, artık makinelerin ne yaptığımızı ve neyi nasıl yaptığımızı belirlediği “automacene”çağında yaşadığımızı ve belki de bunun çok sayıda mesleğin gereksiz sayılmasına yol açacağını, böylece insanların daha yaratıcı bir yaşam sürme imkânı bulacağına dair söylemlere karşı bizleri temkinli yaklaşmaya çağırıyor, politik sorunun bir teknoloji sorunu gibi tartışılmasına karşı sınıfsal hareketlerin tarihsel mücadelesinin yeniden anımsanmasıyla mücadele edilebileceğini söylüyor.
Varlık dosyalarında gerçek/hakikat sonrasını, sanatın sonunun gelip gelmediğini tartışmıştık; trans-hümanizm ya da post-hümanizm geçmiş sayılarımızda izlediğimiz temaların içine oturduğu çok daha gelişmiş bir bağlamı ele almamıza imkân tanıdı. Dileriz Varlık okuru da son zamanların en çok tartışılan post-hümanizm meselesini ilginç bulur.