Daha önce Avunma Mekanizması adlı öykü kitabıyla okurla buluşan Melisa Parlak’tan yeni bir roman: Tesis. Yeniinsan Yayınevi‘nden çıkan romanı Metin Çalışkan inceledi.
Melisa Parlak Avunma Mekanizması adlı öykü kitabıyla tanıdığım ve yeni eserlerini merakla beklediğim isimlerdendi. Tesis ise yazarın ilk romanı. Yeni İnsan Yayınevi’nden yayımlanan roman adeta bağımsız bir festival filmi etkisi yaratıyor. Parlak’ın, karakterlerinin belirsizliğe savruluşlarını aktarırken olay örgüsünden ziyade, onların özellikle içsel yolculuğuna önem veren anlatı yapısı romanın dikkat çekici unsurlarından biri.
Tesis · Hikâyesi
Hayrunnisa Biçer editörlüğünde, yıl içinde yayımlanan Melisa Parlak eseri Tesis sade bir hikâyeyi ele alır. Yazar, özel bir psikoloji/yaşam tesisinin etrafında toplanan insanların gelgitlerini aktarır.
Tesis hikâyeyi bir arada tutan odak olmasına rağmen yazar sürekli tesisi vurgulama, olayları tesise çekme ihtiyacı hissetmez. Yani, hayalet bir mekân, hayalet bir karakter gibidir tesis. Hikâyeleri, karakterleri birbirine dokundurur sonra da arka planda etkisini hissettirir.
Parlak’ın bu anlatım hamlesi bir görünüp bir kaybolan ama varlıklarını zihnimizde, kalbimizde sürdüren karakterlerin anlatımıyla da uyum içindedir.
Böylesi bir noktadan bakıldığında, Parlak’ın okura yeterli ve keyifli bir düşünsel alan, hissetme alanı bıraktığını görebiliriz.
Yalnız metnin girişinde, tesisin kadraja girdiği bölümlerde bu alan epey dardır…
Giriş
Metnin girişi Atlas ve Sahra çiftinin ilişkileriyle alakalı fikir sahibi olduğumuz, usul usul akan bir Avrupa filmine benzetebileceğimiz sahnelerle açılır. İlk etapta her şey yolunda izlenimine kapılırız. Lakin dipten gelen tuhaf bir huzursuzluk, mükemmel görünenin rahatsız ediciliği bizi ele geçirmek üzeredir.
Zaten çok geçmeden yazar, Sahra karakteri üzerinden huzursuzluğu açıkça dile getirir.
Sahra, geniş tavanlı salonu inceledi. Merdiven altındaki modern kitaplık, önündeki okuma takımı, dev televizyon ünitesi, ultra lüks bir koltuk takımı, antika objeler, ipek gibi akan perdeler. Bunlara sahipti. Bir de ona, konferanslar için dışarıda değilse, her sabah kahvaltı hazırlayan kocası vardı. Yine de tüm bunlar, Tesis ve ev arasına sıkışmış bu yaşam, ona ait değilmiş gibi geliyordu bazen. (Melisa Parlak – Tesis, Yeni İnsan Yayınevi, I. Baskı: Haziran 2022, Sayfa 12)
Sahra’nın rahatsızlığı, sıkışmışlığı, zaten sorguluyor oluşu onun bir uyanış anında olduğunu, belki de sadece eyleme geçme hususunda zorlandığını işaret eder gibidir. O halde, anlatının kalanında uyanışın derinleşmesini, Sahra’nın bizzat kendi arzusuna yönelik bir yaşama yelken açmasını bekleyebiliriz.
Melisa Parlak hikâye gidişatını okurun beklentisine göre şekillendirir (aslında doğal olarak yazarın yarattığı beklentidir söz edilen) diyebiliriz ancak anlatım tercihleriyle metni tekdüzelikten kurtarır. Bu tercihlerden biri yukarıda bahsettiğim şekilde, hayalet karakterler… Sahneye çıkıp rolünü oynayıp sahneden inen sonra yeniden sıralarını bekleyen roman kişileri…
İkincisi ise Parlak’ın metnin önemli bir alt katmanı olarak psikoloji-kişisel gelişim çerçevesini çizmesi.
Tesis de çizilen çerçevenin ana dekoru olarak kullanılır. Dolayısıyla, aktarım biçimi hayatidir.
Sendeleyen Bir İlk Bölüm
Birinci bölümün açılışı Tesis romanı açısından okuru çabucak içine çekebilecek bir açılış olarak göze çarpar. Fakat ne yazık ki tesisle tanıştığımızda, tesis hikâyeye girdiğinde bölüm sendeler.
Oysaki tesisle ilk karşılaşmamız da merak uyandırır.
Göğe doğru yükselen terk edilmiş bir kuyu gibiydi Tesis. (Sayfa 14)
Benzetmenin okurlarda karşılık bulması kolaydır. Karşımızda ihtişamlı bir tutsaklık mekânı vardır sanki. Yazar gelecek sayfalarda mekânı anlatmayı sürdürdükçe, zihnimizde distopik çağrışımların belirmesi de olasıdır.
Tesisin çağrışımlar, anlamlar fazlalığını azaltan ise romanın okura pay bırakma gücünün ilk bölümde sekteye uğratılmasıdır.
Yeni bir hastanın gelişi, tesisi tanıtma, işleyişi aktarma tercihi gayet makul ve işlevseldir. Fakat burada biraz fazla bilgi verilmesi, bazı bilgilerin çabucak sindirilememe durumu okurun payını azaltır hatta okur metne girmekte zorlanabilir.
Bölüm başı nasıl ki metne girme hususunda oldukça iyi işliyorsa bölümün devamında etki terse döner.
Kaldı ki romanın kalanında tesisin işleyişini daha net görürüz ve bu netlik zamanla açığa çıkar. Bir okur olarak en azından aynı yöntemin tesis bilgilerinin ilk verildiği kısımlarda da kullanılmasını, bilgilerin metnin geneline yedirilmesini arzu ederdim.
Romanın Kalbi
İlk bölümün ardından roman ritmini bulur. Asıl meselelerini işler. Çok karakterli, çok parçalı bir anlatı kurar ve fikrimce yapısı başarıyla işler.
Romanda tek bir ana karakterden bahsedemeyiz hissine kapılsak da okuduklarımız tesiste çalışan Klinik Psikolog Sahra Çınar’ın hikâyesidir.
Sahra izole bir yerdeki tesisle evi arasında sıkışmıştır. Olay örgüsü, kalan karakterler; Sahra’nın eşi Atlas, Müdire Hanım, yeni hasta Hicran, Hicran’ın abisi Taylan, Sahra’nın kardeşi Hazar hepsi de ama doğrudan ama dolaylı yoldan, içsel olarak Sahra’yı etkiler.
Etki ölçeğindeki öne çıkan isim de Atlas’tır.
Atlas toplum tarafından idealize edilebilecek bir erkek karakterdir. İşinde başarılıdır, bir enerjisi vardır, çekicidir, kibardır ama…
Kim olduğunun detaylarını genel olarak Sahra ile ilişkisinde görürüz.
Atlas-Sahra ilişkisinde yüzeysel bakıldığında Atlas sorun çözücü, Sahra sorun çıkaran konumunda algısı oluşabilir. Evliliklerinin sendelediğini metnin başından itibaren bilsek de kurtarma çabasındaki konumlar bu şekilde gibidir.
Tesis romanı ilerledikçeyse şunu düşünürüz: Atlas miş gibi yapma ustasıdır… Sahra’yla ilgileniyormuş gibi görünür. Onu dinliyormuş gibi görünür. Hayallerine sahip çıkıyormuş gibi görünür. Koca bir imajdan ibarettir.
Kibar bir manipülasyon ustası, çaktırmamayı öğrenmiş bir çıkarcı olduğu hissedilir giderek…
Metnin gerçeklikle güçlü bağı da burada yatar… Hayat gerçekliğinde karşımızda her zaman bağıran çağıran, böylelikle şiddet gösteren, böylelikle karşısındakini kapana kıstıran insanlar yoktur.
Atlas gibiler de oldukça fazladır…
Çok karakterli anlatımın yanında çok parçalı anlatıma da kısaca değinelim…
Tesis romanında şarkılar, müzikler, iç sesler, rüyalar, Hicran’ın tesiste yaptığı pratikler, Hicran’ın yazdıkları (Sahra’nın isteği doğrultusunda) vb. unsurların bir araya getirilmesi metni zenginleştirir.
Bu zenginliğin tek bir dezavantajından bahsetmek gerek. O da bazen kendini hissettiren sahne eksikliği.
Son Olarak
Melisa Parlak, romanı Tesis’te akılda kalıcı, hikâyeye, karakter gelişimine katkı sunan sahneler yazmakta başarısını defalarca kanıtlar hâlbuki. Fakat iç seslere ağırlık verdiği bazı sayfalarda, sahne ihtiyacı da belirginleşir.
Hissedileni, zihin karmaşasını, duygu karmaşışını doğrudan duymaktansa görmek, hissetmek, kendimizce anlamlandırmak isteriz.
Toplamda keyif aldığım, bazı meselelerde beni araştırmaya sevk eden bir ilk roman okudum Parlak’ın kaleminden. Gelecekte, öykülerindeki anlatım gücüyle Tesis romanındakine benzer hikâyeler birleştiğinde, en az bir kalıcı roman yazabileceğine inanıyorum.
Umarım yolunuz bu romanla kesişir.
Keyifli okumalar.