Anlamsızca sokaktan sokağa girdim ve insanlara bakmadım, ne zaman ki anlamlı bir hareket, anlamlı bir seçim yaptığımı düşündüm, işte o zaman başıma kötü bir şey geldi.
“Buraya seni neden getirdim
biliyor musun? Haydi canım, soru mu bu da? Tabii ki bilmiyorsun, ya da
sezmişsindir belki. Gerçi seni buraya kadar getirebilmek bile benim için bir
başarı. Eh, normalde hiçbir kadın bu
anlatacaklarımı dinlemez, ama buraya gelmeyi kabul ettiysen, bilmediğin bir
yere seni kolundan tutup getirebildiysem, dinlersin herhalde, diye düşündüm.
Neyse, lafı fazla uzatmayayım. Sırf konuşmak
için geldim buraya, bir tirad okumak için belki de. Şu anda oturduğun, sırtını
yasladığın yerde birkaç yıl önce, şimdi tam hatırlamıyorum kaç, bir ölü
oturuyordu. Önünde önceki geceden kalma bira şişeleriyle satın aldığı birayı
içiyordu. Bak, karşıda da bir kedi
vardı, bir yavru kedi. Bilmem kedileri sever misin? Severdik biz. Yine
bilmem kaç aydır bu an yapacağım konuşmayı düşünüyordum. Gelir misin, kaçar
mısın, uçar mısın, susar mısın, konuşur musun, konuşabilir miyim, çağırabilir
miyim, kolundan tutup getirebilir miyim, yolda ne konuşmalıyım… Kuruntular, paranoyalar… Hah, ne diyordum? Ölü
biri ve kediler. Şimdi belki o kedi
de ölmüştür, öyleyse: ölü biri ve yaşayıp yaşamadığını bilmediğim bir kedi.”
biliyor musun? Haydi canım, soru mu bu da? Tabii ki bilmiyorsun, ya da
sezmişsindir belki. Gerçi seni buraya kadar getirebilmek bile benim için bir
başarı. Eh, normalde hiçbir kadın bu
anlatacaklarımı dinlemez, ama buraya gelmeyi kabul ettiysen, bilmediğin bir
yere seni kolundan tutup getirebildiysem, dinlersin herhalde, diye düşündüm.
Neyse, lafı fazla uzatmayayım. Sırf konuşmak
için geldim buraya, bir tirad okumak için belki de. Şu anda oturduğun, sırtını
yasladığın yerde birkaç yıl önce, şimdi tam hatırlamıyorum kaç, bir ölü
oturuyordu. Önünde önceki geceden kalma bira şişeleriyle satın aldığı birayı
içiyordu. Bak, karşıda da bir kedi
vardı, bir yavru kedi. Bilmem kedileri sever misin? Severdik biz. Yine
bilmem kaç aydır bu an yapacağım konuşmayı düşünüyordum. Gelir misin, kaçar
mısın, uçar mısın, susar mısın, konuşur musun, konuşabilir miyim, çağırabilir
miyim, kolundan tutup getirebilir miyim, yolda ne konuşmalıyım… Kuruntular, paranoyalar… Hah, ne diyordum? Ölü
biri ve kediler. Şimdi belki o kedi
de ölmüştür, öyleyse: ölü biri ve yaşayıp yaşamadığını bilmediğim bir kedi.”
Önlerinde duran şaraptan bir yudum aldı ve “Ne
yapıyorum ulan ben?” diye tekrar sordu kendine. Kız şaşkın, duruyordu öylece,
çantasına elini attı, yine bilmem kaç ay önce bıraktığını söylediği ama bugün
yeniden başlayacağını bilmiş gibi tedarikli bir şekilde getirdiği Camel paketini çıkardı ve sağından uzanan
çakmakla sigarasını yaktı. Oysa ki daha konuşma bitmemişti ve bitmeyen işlerin
arasında sigara yakılması adaba uygun değildi. Yine de, ne vardı ki adaba uygun
yapılan?
yapıyorum ulan ben?” diye tekrar sordu kendine. Kız şaşkın, duruyordu öylece,
çantasına elini attı, yine bilmem kaç ay önce bıraktığını söylediği ama bugün
yeniden başlayacağını bilmiş gibi tedarikli bir şekilde getirdiği Camel paketini çıkardı ve sağından uzanan
çakmakla sigarasını yaktı. Oysa ki daha konuşma bitmemişti ve bitmeyen işlerin
arasında sigara yakılması adaba uygun değildi. Yine de, ne vardı ki adaba uygun
yapılan?
Devam etti yarım kalan tiradını
okumaya adını bilmediğimiz genç, uyduruk hoparlörlü telefonundan Camel’ın Lady Fantasy şarkısını açtıktan sonra:
okumaya adını bilmediğimiz genç, uyduruk hoparlörlü telefonundan Camel’ın Lady Fantasy şarkısını açtıktan sonra:
“Belki anlamışsındır bu sokağın
benim için önemini. Üzerinden yüzlerce insan
ve hayvan geçmiştir, ama sokak aynı sokak mı? Yıllar sonra yine aynı kalacak
mı? Kutsal nesneler bile yüzyıllarca
kutsallığını koruyabiliyor mu? Mesela, Hacerü’l-Esved
taşı milyonlarca günahkarın ona dokunmasına rağmen hâlâ cennetin masumiyetini koruyabiliyor mu? Bilmiyorum ve bilmek de
istemiyorum. Zaten bilgi ağacından yemek bile cennetten kovulmaya neden olurken, cahillik sonsuz mutluluktur
sözüne kim karşı çıkabilir ki? Ama buraya bir şeyleri bildirmek için geldiğim
kesin, eylemsizliği bozup biçimsiz mutluluğu yok etmek de olabilir sonucu,
eylemsizliği bozup biçimsiz mutluluğa yeni bir şekil vermek de. Umarım Murphy haksızdır. Gerçi, zaten sonucu
kötü olan şeyleri hatırladığımız için haklı olduğu da söyleniyor. Sonucu iyi de
olsa, kötü de olsa hatırlanması için de geldik diyebilirim buraya, bu ufak
sokağa.”
benim için önemini. Üzerinden yüzlerce insan
ve hayvan geçmiştir, ama sokak aynı sokak mı? Yıllar sonra yine aynı kalacak
mı? Kutsal nesneler bile yüzyıllarca
kutsallığını koruyabiliyor mu? Mesela, Hacerü’l-Esved
taşı milyonlarca günahkarın ona dokunmasına rağmen hâlâ cennetin masumiyetini koruyabiliyor mu? Bilmiyorum ve bilmek de
istemiyorum. Zaten bilgi ağacından yemek bile cennetten kovulmaya neden olurken, cahillik sonsuz mutluluktur
sözüne kim karşı çıkabilir ki? Ama buraya bir şeyleri bildirmek için geldiğim
kesin, eylemsizliği bozup biçimsiz mutluluğu yok etmek de olabilir sonucu,
eylemsizliği bozup biçimsiz mutluluğa yeni bir şekil vermek de. Umarım Murphy haksızdır. Gerçi, zaten sonucu
kötü olan şeyleri hatırladığımız için haklı olduğu da söyleniyor. Sonucu iyi de
olsa, kötü de olsa hatırlanması için de geldik diyebilirim buraya, bu ufak
sokağa.”
Şarkı bitti bu sırada, ve sıradan
yine Camel’ın Rajaz şarkısı çalmaya başladı.
yine Camel’ın Rajaz şarkısı çalmaya başladı.
“Müzikle daha etkileyici oluyor
bu konuşmalar, soundtrack kullanmayan yönetmenleri anlamam. Geçen gün, sokağa
çıktım boş boş dolanmak için, düşünmek… Anlamsızca sokaktan sokağa girdim ve insanlara bakmadım, ne zaman ki anlamlı
bir hareket, anlamlı bir seçim yaptığımı düşündüm, işte o zaman başıma kötü bir
şey geldi. Ne olduğunu da anlatayım: Dar bir sokaktan geçiyordum ve karşıdan
bir araba geliyordu, araba bana çarpmasın diye kaldırıma çıktım. Karanlıkta
birinin kusmuğunu görmeyip bastım. Kader mi demeliyim buna, bilmiyorum yine.
Sokağa hiç çıkmasam, o seçimi yapmak zorunda kalmayacaktım bile. İşte,
eylemsizliğin mutluluğu. Bugün eylemsizlik yok. Sırf bunu daha açık göstermek
için kalkıp seni kolundan yüz kilometre sürükleyip buraya getirdim. Karşı
koymadın ve bu aslında senin değişmediğini gösteriyor. Dinlemiyorsun da belki,
sıkıldın ve sırf hava almak için dışarı çıktın. Bir şişe şarap da iyi geldi.
bu konuşmalar, soundtrack kullanmayan yönetmenleri anlamam. Geçen gün, sokağa
çıktım boş boş dolanmak için, düşünmek… Anlamsızca sokaktan sokağa girdim ve insanlara bakmadım, ne zaman ki anlamlı
bir hareket, anlamlı bir seçim yaptığımı düşündüm, işte o zaman başıma kötü bir
şey geldi. Ne olduğunu da anlatayım: Dar bir sokaktan geçiyordum ve karşıdan
bir araba geliyordu, araba bana çarpmasın diye kaldırıma çıktım. Karanlıkta
birinin kusmuğunu görmeyip bastım. Kader mi demeliyim buna, bilmiyorum yine.
Sokağa hiç çıkmasam, o seçimi yapmak zorunda kalmayacaktım bile. İşte,
eylemsizliğin mutluluğu. Bugün eylemsizlik yok. Sırf bunu daha açık göstermek
için kalkıp seni kolundan yüz kilometre sürükleyip buraya getirdim. Karşı
koymadın ve bu aslında senin değişmediğini gösteriyor. Dinlemiyorsun da belki,
sıkıldın ve sırf hava almak için dışarı çıktın. Bir şişe şarap da iyi geldi.
“Şarap beni anlamsız kararlar almaya itiyor, boşuna kırmızı değil
rengi. Bu kez rolleri değiştik işte, ben şarabın tarafında oturuyorum, sen de
deniz tarafında, sırf bu yüzden soluma oturttum seni. Ölüyle ilgisi yok.”
rengi. Bu kez rolleri değiştik işte, ben şarabın tarafında oturuyorum, sen de
deniz tarafında, sırf bu yüzden soluma oturttum seni. Ölüyle ilgisi yok.”
Şaraptan son bir yudum daha aldı ve
bir sigara yaktı. Artık hazırdı ve söyledi The Alan Parsons Project’in
şarkısından bildiği sözü: “Damned if I do, I’m damned if I don’t, but I love
you!”
bir sigara yaktı. Artık hazırdı ve söyledi The Alan Parsons Project’in
şarkısından bildiği sözü: “Damned if I do, I’m damned if I don’t, but I love
you!”
Büyük gözleri vardı kızın, daha
da büyüdü gözleri aslında tahmin ettiği bir sözün geleceğini bilmesine rağmen.
Çünkü beklemediği şekilde gelmişti söz. Şimdi daha da büyük gözlerini çevirdi
sağına ve sokaktan geçen birine aldırmadan ya da sırf sokaktan biri geçiyor
olduğu için öptü adını bilmediğimiz genci. Adı olmayan, olsa da anlam ifade
etmeyen iki insanın birleşimini
izledi o sırada sokaktan geçen Descartes.
da büyüdü gözleri aslında tahmin ettiği bir sözün geleceğini bilmesine rağmen.
Çünkü beklemediği şekilde gelmişti söz. Şimdi daha da büyük gözlerini çevirdi
sağına ve sokaktan geçen birine aldırmadan ya da sırf sokaktan biri geçiyor
olduğu için öptü adını bilmediğimiz genci. Adı olmayan, olsa da anlam ifade
etmeyen iki insanın birleşimini
izledi o sırada sokaktan geçen Descartes.
Kalktılar sonra, gidip bir şişe şarap daha aldılar, bu kez birlikte
içmek için.
içmek için.