Yolun yarısına daha çok varken, yolun başını da geçmiş bir haldeyim. Bazen yaşantımı asansöründe yaşadığım bir apartmana benzetirim. Apartmanın kaç katlı olduğunu bilmiyorum. Belki mütevazı bir apartman değil de, küstahlık abidesi bir plazadır ömrüm. Belki de asansör ters istikamette seyrediyordur, ben burnumla birlikle yukarılarda dolanırken…
Ömür dediğin şey çok ve az, tam ve yarım, kuru ve ıslak, demir gibi ve saydam. Halbuki çocukluk öyle mi?
Bulunduğum yol üzerinde onlarca çocuk gördüm. Çoğunuzdan fazla, Tanrı’dan az. Birçoğunuzun aksine onlardan uzak durmadım ya da çok seviyormuş gibi rol kesmedim, hayatlarının merkezine oturdum, kendimi kabul ettirdim, sevgilerinden aldım bolca.
Ama tek bir çocuğa hayranlık duydum, tek bir çocuğun kalbine sahip olmak istedim:
Şeker Portakalı fidanıyla bizlerin başında olduğu hayatı sondan yaşamaya doğmuş olan Zeze.
12 günde yazılmış bir çocuktur Zeze.
Yazarının elleriyle kağıda doğurduğu, göbek bağını cümlelerle kestiği evladıdır belki de…
José Mauro De Vasconcelos, hayatının 1968 senesinde muhtemelen fakir mahallelerin birinde bir görüşmeye yetişmek üzereyken yol kenarında Zeze ile karşılaşmıştır. Zeze ise yeni bir senaryo peşindedir; ya mahallelinin yüreğini ağzına getirecek ya da en sevdiği adam, küçük kardeşi Kral Luis’i mutluluktan delirtecektir. Yazar, Zeze’yi uzaktan süzmüştür süzmesine ama ondan uzak kalmak pek mümkün değildir. Çünkü öyle bir şey vardır ki bu çocukta, insanın tüm vicdani yönlerini ortaya dökmek için yaratılmıştır sanki. Ve José Mauro De Vasconcelos, kalbinde ne var ne yoksa ortaya dökmek için Zeze’yi yazar. Aslında kendini yazdıran Zeze’dir, bütün hayallerini, o hayallerinin kırılma seslerini, duvarı fakirlikten örülmüş evlerini, ailesinin içinde yabancı kalmış halini, akıllara ziyan aklını, kalbe keder kalbini yazdıran elbette odur.
José Mauro De Vasconcelos bunu fark edip, her şeyi olması gerektiği biçimde, abartıya kaçmadan, kimseye bakmadan, içinden geldiği, daha doğrusu Zeze’nin anlattığı gibi dökmüştür kağıda.
İçim kitabın her cümlesiyle dolu doluyken Zeze seslendi sayfaların birinden, ad ve yaş gereksizliğini geçip, yerimi yurdumu öğrendikten sonra bana bu zamanları sordu. Yaşıtları nasıl yaşıyormuş merak etmiş. “Fazla konforlu, fazla rahat ve bolca hayalsiz” dedim.
Tüm kesiklerini hayalleriyle tedavi eden bir çocuk için bu cümlenin anlamı yoktu. Anlam veremedi, eşelemeye çabaladı, olmadı, anlamaya çalıştığı zaman, anlamaya çalıştığı tür, kendinden çok uzaktı
“Kendi oyuncaklarını yapabiliyorlar mı?” dedi bana. “Hayır” dedim, “Gidip büyük mağazalardan oyuncak seçiyorlar.” “Hiçbiri evde balon yapmayı denemedi mi yani?” diye sordu şaşkınlıkla. “Hiçbirimiz bunu denemedik Zeze, sen şu an bizim için yaşlı bir dede kadar eskimiş durumdasın” dedim gülerek. İçerlemedi, samimi buldu.
“En çok merak ettiğim şeyi soracağım sana, neden beni okumayı yasakladılar çocuklara? Beni okutmaya çalışan öğretmene de ceza vermişler. Oysa beni öğretmenim çok severdi bilirsin.”
“Biliyorum. José Mauro De Vasconcelos seni tehlikeli, kaba ve müstehcen yazmış onlara göre, o yüzden yasaklandın bizim ülkemizde.”
Durdu biraz.
“Müstehcen kötü bir şey mi?”
“Ayıp demek.”
“Ayıp bir şey yapmadım. Belki çok küfür ettiğim içindir.”
“Seni çocuklara uygun bulmamışlar Zeze. Belki de Portuga’yla olanlar yüzündendir…” dedim.
Devamını getiremezdim. Bu onun acı eşiğinin en yüksek tepesiydi. Devam etmem, onu o tepeden baş aşağı yuvarlamam demekti. Çocukların acı çekmediğini düşünenler yanılırlar, çocuklar her duygunun en şiddetli halini yaşarlar.
“José Mauro De Vasconcelos beni anlatmaya devam etti. Bunların olacağını bilmiyordu. Bilse gene de yazar mıydı sence?”
“Yazardı, hem de hiç düşünmeden.”
“Yasaklanacağını bile bile mi?”
“Evet, yasaklanacağını bile bile. Birileri yasaklar koyar, biz o yasakları deleriz. Buna alışkın bir nesiliz. Sana sahip çıkmamız da bu yüzden.”
“O zaman iyi” dedi. “Hayal kurmayı da unutmayın. Şimdi, ayakkabılarını boyamamı ister misin? Biraz para kazanmam gerekiyor da…”

1987, İstanbul doğumlu. Felsefeci, yaratıcı drama&tiyatro eğitmeni. Başta KalemKahveKlavye olmak üzere çeşitli mecralarda yazılar kaleme alıyor. İlk kitabı Aristoteles · Hayatı Bir Şölen Sofrası Gibi Bırakmalı Ne Susuz Ne de Sarhoş 2022’de Destek Yayınları’ndan çıktı. Evli ve iki kedi annesi.