Şehirden çok uzakta, bomboş bir yolun sağ şeridinde orta hızla ilerliyordu. Saati bozulduğu için, tahmin yürütebiliyordu sadece: Gece yarısıydı… Kendinden başka kimse olmadığı için, hız konusunda esnek davranabiliyordu. Rüzgar rahatsız ettiği zaman yavaşlıyor, zamana karşı yarıştığını düşündüğünde ise gaza basıyordu. Fren kullanmıyordu hiç. Karşısına ne bir geyik, ne de bir insan çıkmıştı yaklaşık bir buçuk saattir devam eden yolculuğu sırasında. Ay ışığı, yıldızlar ve farları haricinde hiçbir ışık kaynağı yoktu. Bakmayı bilen biri için bunlar yeterliydi zaten. Jehan Barbur, radyoda şarkısını söylerken önce dikiz aynasında bir çift far, daha sonra da karşısında bir otostopçu gördü. Erkekti, çantası vardı ve elini sessiz sinemada yabancı der gibi kaldırmıştı. Arkasından gelen aracın, onu alacağını düşünerek hız kesmeden devam etti. Yoksa cesaretle ilgili herhangi bir problemi yoktu.
Ne bitmek bilmez bir şarkıymış bu diye iç geçirdi Jehan’ın, Neden’i için. Şarkı normal, kendisi hızlıydı aslında. Dikiz aynasındaki farlar duraksamıştı en son baktığında, otostopçuyu alıyor olmalıydı. Şimdi ise kaybolmuştu.
Şarkı devam ederken, takip edecek kimsesi olmadığı için ayağını gazdan çekti. Derken karşısına bir otostopçu daha çıkıverdi. Kadındı. Yavaşladı, duramadı fakat kadın koşmaya başladı ve düşük hızda hareket eden aracın ön kapısını açıp kendisini içeri attı. Az öncekini es geçip, şimdi karşısına çıkan otostopçuyu arabasına almasının sebebi cinsiyetten bağımsızdı. Bunu, daha önce bir dilencide de yaşamıştı. Birilerinin ona ikinci bir şans verdiğini düşünmüştü. Dilencide ise bu şans sayısı üçtü. Fakat ıssız bir yolda, üçüncü bir otostopçuyu görebileceğini zannetmiyordu.
Kentin en işlek caddelerinden birinde ilerlerken, karşısına bir dilenci çıktı ve bir şeyler satmaya çalıştı. İlk otostopçuya yaptığı gibi es geçti ve yoluna devam etti. Derken ikincisi çıktı, o da bir şeyler satmaya çalıştı fakat tepkisi aynı oldu ve yoluna devam etti. Derken hiçbir şey satmayan bir dilenci çıktı karşısına. Sınandığını düşündü ve son şansını değerlendirmek istedi: Cebindeki bozuklukların bir bölümünü karşısına çıkan son dilenciye ikram etti. Sahiden de son dilenciydi, başkası çıkmadı. Fakat kendisini sınayacak kadar boş vakte sahip kişinin kim olacağı konusunda hiçbir fikir yürütmedi.
“Bir insan, bu boşlukta kalp yetmezliğinden ölebilir” dedi yol boyunca hiç konuşmayan, Merhaba bile demeyen otostopçu kız. “Neyse ki yol boyunca sana eşlik edecek, başka bir kalp daha var.” Doğru söylüyordu: Etrafında, yeteri kadar çalışır kalbin olmamasıydı kalp yetmezliği. Jehan’ın sesi, yerini hışırtıya bıraktığında farlar başka bir otostopçuyu aydınlattı.
“Yazık” dedi. “Bu adamı kim alacak?” Az önce gördüğü farlardan hala bir haber yoktu.
“Ambulans” dedi otostopçu kız. “Onu ambulans alacak büyük ihtimalle.” Erkekti ve çantası yoktu. Hiçbir aksiyonda da bulunmuyordu, belki de birilerinin onu almasını istemiyordu ya da birilerini bekliyordu.
“Ne ambulansı?” diye sordu, “Aslında beni değil, bir öncekini almaya çalışmalıydın” dedi otostopçu kız. “Bir öncekini almak isteseydin, korkmasaydın, durmaya çalışacaktın çünkü o zavallı adamın bir çantası vardı ve benim gibi rahatça koşup hareket halindeki arabaya binemeyecekti.” “Ee?” dedi. “Ve sen de bu sayede frenlerinin tutmadığının farkına varıp, durumu kurtarmaya çalışacaktın. Kaderini kandıramazsın…”
“Ben kadere inanmam” dedi. Doğru söylemişti. İnsanlar; yaptıkları hatalara kılıf uydurabilmek ya da yaptıkları aptallıkların üzerini örtebilmek için kader kavramını devreye sokuyorlardı. Tıpkı frenleri tutmayan ve lastikleri kabak bir arabayla uzun yola çıkan birinin yaptığı gibi. Fakat bu sefer cesurca bir davranış sergileyip, ben kadere inanmam diyebildi. Ayağını gazdan çekip durumu kurtarmak istedi. Onun durumu kurtarışı ve ambulansın gelmeyecek olması ise, üçüncü otostopçunun ıssız bir yol kenarında öylece durup hiçbir eylem sergilemeden beklemesinin ürünüydü.
92 İstanbul doğumlu. Varsa yoksa sinema… Tim Burton’ın Türkiye şubesi hayali varoluşunda yer alıyor desek yeridir. Bunun yanında düzenli ilişkisinde kuma görevi gören Edgar Allan Poe sevgisi, öykülerinde de kendini göstermektedir. Kendi yazıp, eşe dosta okuttuğu öyküleri 2013 yılında Kalem Kahve Klavye ile kamuya açıldı. Yıldız Tilbe’nin unutamadığı aşklarını şarkılarına yansıttığı gibi; zaman, ölüm ve varoluşla ilgili sorunlarına film ve öykülerinde yer vermektedir. Kısaca özetlemek gerekirse, Flört sever, Fenerbahçe’li güzel bir adamdır. Bunları da alırsak ortada Kerem namına hiçbir şey kalmaz.
Not: “Ozan Kotra’ya çok benziyorsun,” duyduğu en iyi iltifat.