Nermin Yıldırım 5. kitabı Dokunmadan’ı geçtiğimiz günlerde hep kitap etiketiyle okurlarıyla buluşturdu. Yazarın, isminin tam tersi okura fazlasıyla ‘’dokunan’’ kitabı hakkında biz de keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. ‘’…biri hakkında ne bilirsek onu sahiden tanımış sayılırız?’’ diye soruyor karakteri Adalet, ben de onu tanımaya çalışan sorular sormaya çalıştım. Keyifli okumalar. ☺
Nermin Yıldırım Fotoğrafları: Kiraz Demirezen
Nermin Yıldırım: “Gözlerimizin Önünde Biri Vurulduğunda Birlikte Kanıyoruz”

Röportaj: Merve Açıkgöz
‘’Öleceğimi öğrenince çok şaşırdım,’’ diye başlıyor Adalet, hikâyesini anlatmaya; iç ve dış dünyasında çetrefilli yolculuklara çıkıp dokunmadıklarına ulaşmaya… Yaşadığımız coğrafyada ardı arkası kesilmeyen ölüm haberleri yazar olarak seni nasıl etkiledi?
Herkes gibi benim de hayatımı kararttı olan biten. Başkaları acı çekerken ferah bir nefes almak mümkün değil. Felaketler bulaşıcıdır çünkü. Başkalarının yarasından yayılan sızıyı da duyar insan. Aynı gezegeni paylaşmamızın doğal sonucu bu. Hani böyle sebepsiz ağırlıklarla uyandığımız sabahlar vardır. Aniden boğazımıza oturan taşlar, kalbimize çöken filler… Elle tutulur bir derdim de yok halbuki deriz.
Ama işte kolektif dertlerimiz onlar. Görüp işittiklerimizin bizdeki sonuçları. Farkında olsak da olmasak da, gözlerimizin önünde biri vurulduğunda birlikte kanıyoruz biz. Ve öyle çok şey gördük ki, haliyle huzursuzuz, mutsuzuz. Yaralandık. Kimimiz o yarayı görmezden gelmeyi seçiyor. Gördüğünü bilenlerin halini sorarsan… Kimimiz o yara yüzünden hastalanıyor, kimimiz ölüyor, kimimiz de roman filan yazıyor işte.
Dokunmadan 5. kitabın ve genç yazarlar arasında ayakları yere sağlam basan, kalemi çok güçlü ve diğer kadınlara da bu anlamda cesaret veren bir yazarsın. Nermin Yıldırım iç yaşamında nasıl bir kadın?
Bilmem. Böyle sorulara cevap vermeyi bilmiyorum pek. İşin doğrusu şu ki, yazmayı çok önemsiyorum ben. Ama mümkünse kendimi değil. Yani bu ikisini birbirinden ayırmak isterim. Yazmak, yazılmış metinler, bunlar üstüne uzun uzun konuşabiliriz, fakat kişi olarak kendi hakkımda ne diyebilirim ki… Benim hakikaten pek önemim yok, olmamalı. Öte yandan, birilerine, hele de kadınlara, kız kardeşlerime bir biçimde ilham, cesaret veriyorsam, bu beni ancak mutlu eder.
‘’Bazı durumlarda sadece bilmeyenler yaşamayı beceriyor. Hayatta kalmakla yaşamayı becermek aynı şey değil,’’ diyor Adalet. Bilmemenin bilmekten daha faydalı olduğu bir çağda mı yaşıyoruz?
Bilmezsen başın ağrımaz. Ama bilmemek de kolay iş değil bu çağda. Enformasyon bombardımanı altında, ne bildiğini tam bilemese de epeyce şey biliyor insan. Sonra da bilmenin getirdiği sorumluluklar baş gösteriyor. O çocuğun öldüğünü, gün ortasında sokak ortasında çat diye öldürüldüğünü biliyorsun mesela. Hadi bakalım, şimdi ne yapacaksın bu bilgiyle? Bu bilgiyle ne yapacağın, senin kim olduğun, önümüzdeki elli sene ne hissedeceğini ve nasıl bir hayat süreceğini belirliyor işte. Zor iş.
“Beni Yazmaktan Daha Mutlu Eden Bir Şey Yok”

Nermin Yıldırım Fotoğrafları: Kiraz Demirezen
Karakterin bir sözlük koleksiyoneri. Sen de hikâyeni dilin bütün imkânlarından yararlanarak, büyük bir işçilikle ortaya koyuyorsun. Sözlükler hayatında nasıl bir yer tutuyor? Günümüzde teknolojiyi arkamıza alıp sırt döndüğümüz sözlüklerin eksikliğini ‘’yeni edebiyat metinlerinde’’ hissettiğin oluyor mu?
Sözlükler hayatımda raf raf yer tutuyor. Koltukların üstüne, sehpalarda, kahvaltı masalarında, ellerimin arasında yer tutuyor. Çevirip duruyorum sayfalarını, bayılıyorum. Sözcüklere de uzun yıllardan beri aşığım. Daha ergenliğimde sevdiğim sözcükleri yazar, duvarlarıma yapıştırıp seyrederdim. Hâlâ da yapıyorum bunu.
Okurken, öyle yazılmasının özel bir sebebi yoksa, bol tekrarlı metinlerden hoşlanmam. İçim sıkılır. Dil öyle zengin, sözcükler öyle şekerli, şerbetli, lokum gibi ki, renk renk çeşit çeşit sunulsun isterim. Yeni edebiyat metinlerinde bu anlamda benim gönlüme göre olan metinler de var, olmayan metinler de var. Ben öyle seviyorum diye herkes öyle yazacak değil elbet.
Edebi bir metni, edebiyat değilmiş gibi sağlam bir kurgu ile sunuyorsun okura. Yazarken kurgu üzerine nasıl bir emek verdiğini merak ediyorum.
Edebiyat değilmiş gibi sağlam kurgu, çok gerçekçi mi demek? (Gülüyor) Kurguyla da dille de ayrı ayrı uğraşmayı seviyorum. Romanı yazmaya oturmadan evvel her şeyi planlıyorum. Haritalar çıkarıyorum. Böyle olunca yüz sayfa sonraki bir cümlenin çengelini, yüz sayfa evvel atıyorum. Oyun oynaya oynaya, kendimce minik izler bıraka bıraka yazmaya çalışıyorum yani. Neden böyle şeyler yapıyorsun dersen… Beni yazmaktan daha mutlu eden bir şey yok. Orası benim oyun alanım. Büyük bir coşkuyla yazıyorum. Bütün bu emek beni yormuyor, aksine bana iyi geliyor.
Vermiş olduğun bir röportajda ‘’… yazmak da benim için bir tür anlama çabası. Anlatmak değil, anlamak için yazıyorum,’’ diyorsun. Bunu kaç yaşında fark ettin?
Henüz ufacık bir veletken. Ben kendine oyun arkadaşları bulmak, hatta yaratmak için yazmaya başlamış bir çocuktum. Dünyayı ailemle, arkadaşlarımla konuşarak anlamlandırmam gereken yaşlarda, kurmaca arkadaşlarımla, yani okuduğum romanlardaki karakterlerle, yazdığım metinlerdeki karakterlerle konuşarak, onları konuşturarak anlamlandırmaya çalıştım. Sonra da öyle kaldı bu. Hâlâ yazarak anlıyorum. Daha doğrusu anlamaya çalışıyorum. Yoksa hiçbir şeyi tastamam anlayabildiğim filan yok aslında. Anlamak öyle kolay olsaydı…
Çağdaş yazarlar içinde kalemi ile dikkati çeken, seni heyecanlandıran isimler kimler?
Çağdaşım yazarların tamamını takip etmeye çalışıyorum. Çok isim var. Birini söyleyip öbürünü unutmaktan korkarım. Hafızasıyla derdi olan biri olarak muhakkak öyle yapacağım şimdi. Hemen ilk aklıma gelenleri deyivereyim. Hakan Bıçakcı, Burhan Sönmez, Irmak Zileli, Seray Şahiner, Yavuz Ekinci, Murat Özyaşar, Sezgin Kaymaz, Aslı Perker, İsmail Güzelsoy, Hakan Günday, Başar Başarır…
“Esasen Kelimelere Değil Şiire İnanırım”

Nermin Yıldırım Fotoğrafları: Kiraz Demirezen
Sözcüklerinle ete kemiğe büründürdüğün karakterleri beyaz perdede görmek çok isterim. Böyle bir proje aklında var mı? Dokunmadan bir film olsa yönetmen koltuğunda kim otursun isterdin?
İlk romandan beri arada bir birileri gelip böyle şeyler söyler bana. Fakat henüz herhangi bir adım atılmış değil. Bilmem, bir gün olur belki… Polanski’ye ve Haneke’ye bayılırım ama benim romanlarım için biçilmiş kaftan olmayabilirler. Daha doğrusu benim romanlarım onlar için biçilmiş kaftan olmayabilir. Kederi coşkuyla anlatan yönetmenler, yani belki Kusturica filan herhalde, güzel olurdu. Reha Erdem ya da.
Hayatının bir haftasını bir roman kahramanı olarak geçirme hakkın olsa, kim olmak isterdin? Neden?
Hiç düşünmeden Pal Sokağı Çocukları’ndan biri olurdum. Zira yıllarım onlarla oynayarak geçti. Sahiden içlerinden biri olabilsem, Macun Çetesi’nin hakiki azası, bayılırdım buna. Hangisi dersen… Bak o zor karar. Aslında Er Nemeçsek olmak isterim ama onun akıbeti… Dur ben yine Boka olayım. Bu arada çocukken feci aşıktım bu Boka’ya. Çok gözüpek, hakkaniyetli çocuktur. Herkesin olmak isteyeceği, büyük bir ruh.
Vee son olarak, en sevdiğin kitaplar çok sorulduğu için sorumu değiştirerek, senin için Türkiye’de dili en iyi kullanan yazarların kimler olduğunu merak ediyorum. 🙂
Sözlüklerle düşüp kalktığıma bakma. Esasen ben kelimelere değil, şiire inanırım. Dolayısıyla dili en iyi kullananlar da şairler bence. Cahit Zarifoğlu’ndan Edip Cansever’e, Birhan Keskin’den Melih Cevdet’e çok şair sayabilirim kuşkusuz. Tabii bir de şiir gibi yazan öykücüler, romancılar var. Murat Özyaşar mesela, çok güçlü bir yazar bu anlamda.
Teşekkürler…
Bu güzel, içten, tazecik sorular için, asıl ben teşekkür ederim.
Adalet, yirmi dokuz yaşında genç bir kadın. Hayata ve insanlara dokunmadan, ne mutlu ne mutsuz, öylesine yaşayıp gitmektedir. Ta ki doktoru, ölümcül bir hastalığa yakalandığını söyleyene dek… Hastalığı için kendini suçlayan Adalet, hayatını didik didik ederek, ilk günahını, masumiyetini kaybettiği ilk gerçek suçunu bulmaya çabalar. Bu uğurda çıktığı yolda kendiyle de, içinde yaşadığı ülkeyle de yeniden tanışacaktır. Dokunmadan, kahramanın hayatı sorguladığı, değişimi yaşadığı ve belki de aşka rastladığı sürükleyici bir yolculuğa davet ediyor okuru.