Türk Rock camiasının gelmiş geçmiş en sağlam gruplarından Kurban grubu başta olmak üzere pek çok güzel işe imza atmış Deniz Yılmaz ile Kalem Kahve Klavye olarak söz yazarlığı, kitaplar, edebiyat, güncel dünya meseleleri ve müzisyenliği üzerine birkaç kelam ettik.
Kurban grubunun grupla aynı ismi taşıyan ilk albümü, yanlış hatırlamıyorsam ilkokul-ortaokul dönemlerinden birinde para biriktirerek aldığım ilk Rock albümüydü. O dönemde upuzun saçlarıyla birkaç sene sonraki saçlarımın fikir babası olan Deniz Yılmaz, zaman içerisinde sadece Rock müzik değil, bütün türleri kapsayarak genişleyen müzik algımla üzerine düşündükçe, dinledikçe hafızamda daha da büyüdü.[su_spacer size=”10″]
Deniz Yılmaz, büyük bir edebiyat taşıyan şarkı sözleri, müzisyenliği, gerek kendi projelerinde gerek başka gruplarda elinin değdiği işlerde imzasını hissettiren aranjörlüğü/prodüktörlüğü ile müzik geçmişimizin önemli isimlerinden birisi oldu bile.[su_spacer size=”10″]
Bireysel duruşu, tavrı, tepkileri ve muhalifliği nedeniyle zaman zaman pek çok konuda eleştiri de alsa bu, onun müzik ve sanat algımıza kattığı onca güzelliği geride bırakamaz, diye düşünüyorum. [su_spacer size=”10″]
Kendisine röportajı teklif ettiğimde tevazuyla kabul eden ve pek çok “sanatçı” ayağına yatanların aksine sözünde durarak bize -yazılı da olsa- bu güzel muhabbet şansını tanıyan Deniz Yılmaz abimize samimi teşekkürlerimi iletmek isterim. Haydi başlayalım![su_spacer size=”10″]
—
Yanlış değilsem en son “Kurban” adıyla “Usulca” şarkısı yayınlandı internetten. Kurban’dan yeni işler gelecek mi?[su_spacer size=”10″]
Beş şarkıdan oluşan bir albüm kaydettik ve sekiz ay önce çıkaracak olan kişilere teslim ettik, biz de sabırla bekliyoruz.[su_spacer size=”10″]
Eğitim geçmişine bakınca söz yazarlığına etkisi olacak bir eğitim görmüyoruz. Peki, bu kadar güçlü edebiyat içeren sözleri sana yazdıran ne sence?
Ortaokulda çok sevdiğim bir edebiyat ve dilbilgisi öğretmenim vardı, ders kitapları dışında önerdiği bütün kitapları aldım ve okudum. Bunun dışında çocukluğumdan beri çokça mani yazarım.
Söz yazarlığında Deniz Yılmaz ’ı neler, kimler etkiledi? Sözleri dönüp de şarkısız, yalnızca metin olarak okuduğunda başka yazarların etkilerini gördüğün oluyor mu?
[su_spacer size=”10″]
Hüseyin Rahmi Gürpınar, Orhan Veli Kanık, Şinasi, Cahit Sıtkı Tarancı, Mehmet Akif Ersoy, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Yahya Kemal Beyatlı bahsettiğim öğretmenimin önerdiği yazar ve şairlerden bazıları. Ortaokul ve lise yıllarım bunları okuyarak geçti. Bunun yanında Zülfü Livaneli, Arif Sağ, Muhlis Akarsu, Musa Eroğlu, Yavuz Top, Aşık Veysel (Şatıroğlu) gibi isimleri de çocukluğumdan beri dinliyorum.[su_spacer size=”10″]
Söz yazarlığı dışındaki türlerde metinler yazıyor musun? Hikayeler olur, denemeler olur? Belki uzun uzadıya bir roman? Düşündün mü hiç?[su_spacer size=”10″]
Ben bir çırpıda yazıp, bir çırpıda okumayı seviyorum. Kısa hikayeler yazdım hatta bir ara internette bazılarını yayınladım, roman pek ilgimi çeken bir tür değil açıkçası, okurken sıkılırım çoğu zaman.[su_spacer size=”10″]
Söz yazarken hayat hikayeni, duygularını geride bırakmakta zorlanıyor musun? Geçmişinle, bireysel meselelerinle sıkıntın var mı?[su_spacer size=”10″]
Herhangi bir şeyi geride bırakmıyorum ki. Gördüğüm, düşündüğüm, duyduğum herhangi bir şey zaten beni yazmaya itiyor. Kendimi bir anda gerçekten yazmaya değer bir şeyin içinde buluyorum. Yazmaya değer olduğunu da o anda yazıyor olmamdan anlıyorum. Yazarken bulunduğum ortam kayboluyor, kendimi yazdığım şey her neyse onun içinde buluyorum. Bütün bunları yazdıktan sonra fark ediyorum.[su_spacer size=”10″]
Bir yazma ritüelin var mı? “Şu saatte, şu mekanda, şu kafayla yazmak” gibi?[su_spacer size=”10″]
Yok. Yazarken dikkatimi dağıtacak ve gözümün önünde resme ya da filme dönüşenlerden kopmama neden olacak bir şey çıkmasın yeter.[su_spacer size=”10″]
Kitaplarla, dergilerle aran nasıl? Hangi tür kitapları daha çok okursun?[su_spacer size=”10″]
Bir konu hakkında teknik bilgi içeren kitapları okumayı çok severim. Hele kolay uygulanabilir bir şeyse.[su_spacer size=”10″]
Seni sarsmış birkaç kitap varsa, adını söyler misin? Ve tabi, son zamanlarda dikkatini çeken yazarlar, kitaplar var mı?[su_spacer size=”10″]
Şu sıra sürekli bir kitaba bakıp duruyorum, kendisi ve eserleri sır olan bir adamın eserlerinin toplandığı bir kitaba: Mehmed Siyah Kalem. Bu adam kim ve bunları niye çizdi?[su_spacer size=”10″]
Hakan Günday ile röportajımızda “Öz, bireyden toplumu çıkarınca kalan şeydir” demişti. Deniz Yılmaz toplumu nasıl görür, onunla arası nasıldır? Kendini tanımasını mı kendisine yabancılaşmasını mı sağlar daha çok?
Bireyden toplumu çıkarabilmiş mi peki? Pek sosyal değilim açıkçası, insanların konuştuğu aynı şeyler sıkıyor beni. Ben elinden iş gelen, çok çalışkan, eline çöp geçse değerlendirebilen, az konuşan insanlarla iyi anlaşabiliyorum sadece, sayıları çok azaldı.[su_spacer size=”10″]
Gezi Parkı olayları patlar patlamaz ilk bestelenen parçalardan birisi “Aman Koş Panpa” oldu. Hazırda mı bekliyordun? 🙂 O kadar hızlı ve lezzetli bir parçayı hazırlama sürecini merak ediyorum.[su_spacer size=”10″]
Şarkı pek matah değil, siz de farkındasınızdır, amacım bir an önce yerimi belli etmekti. O yüzden hiç düşünmeden bir saatte kayıt ediverdim.[su_spacer size=”10″]
Gezi Parkı ile başlayan sürecin sonrasıyla alakalı öngörülerin neler?[su_spacer size=”10″]
Görüntü bulanık. Rüzgardan anten savrulmuş olmalı.[su_spacer size=”10″]
Bu röportajda bir muhalif olarak Deniz Yılmaz’a soru sormak istediğim için bu konuya da girmek isterim. Yeni Dünya Düzeni, küresel gelişmeler, bizdeki direniş hareketleri… Çok genel bir soru oldu ama yorumların nedir?
[su_spacer size=”10″]
Böylesine bir durumda oturduğum yerde gücümü harcamak yerine elbette direnmeyi tercih ediyorum çünkü ters giden bir şeyler var, hem de ta başından beri. Ama sokaklarda benden çok daha muhalif insanlar olduğunu görmüş olmanız lazım. Yoksa bir tek benim evdeki televizyon mu bir sürü muhalif insan gösteriyor? Bu hepinizin bana oynadığı bir oyun mu, o kadar insan sadece bana şaka yapmak için mi sokaklara döküldü?
[su_spacer size=”10″]
Magazin kıvamına girer gibi olmak istemem ama şu meşhur “DIO’ya hakaret videosu”nu sormak istiyorum. Ben o videoyu İllüminati ile ilgili analizler yapan Michael Sikkofield’in yazısıyla gördüm ve orada anlatmak istediklerini de anladım. Sonra birden sözlükler galeyana geldi, vesaire… Asıl sormak istediğim, semboller ve mevcut küresel tezgahlar meselesi ama önce merak ettiğim başka bir şeyi soracağım: O konserde ve genel olarak, anlatmak istediğin şeyi yanlış bir şekilde anlattığını düşünüyor musun, bir özeleştirin var mı bu konuda?
[su_spacer size=”10″]
“Olabilir, yalnız hangi video? He bu arada ben Şafak Sezer.” Heheh. Tabii ki yok. Gezi olaylarıyla beraber artık sembollerden bahsetmenin bir anlamı kalmadığını anlamış olmanız gerekirdi. Artık iş işten geçti, dünya satıldı, hem de üç beş kişiye. Tavsiyem; bundan sonra kalan zamanınızı keyfinize bakarak geçiriniz.
[su_spacer size=”10″]
Peki, müzik geçmişinin ilk zamanlarında ve tabi en çok Kurban döneminde daha grup mantığıyla ilerlerken sonradan bireysel bir duruşa çekildiğin gibi bir tespiti kabul eder misin? Eğer edersen, neler sebep oldu bu köşeye çekilme haline?
Dünya tuhaflaştı, insan iyice değersiz artık, umutsuzluk, yapmak istediklerimizi gerçekleştirmemizi engelliyor uzun süredir, durum kişisel değil kısacası. Ama bu ara yine televizyon izlemiyorum ve internete çok seyrek giriyorum, böyle yapınca durum pek umrumda olmuyor, size de tavsiye ederim.
[su_spacer size=”10″]
Etiketlemek için değil daha iyi ifade etmek için söylüyorum: Deniz Yılmaz sözleri, işleri ve tavrı itibariyle “varoluşçu” yaşayan biri, bunu kendisiyle kavgasından, sisteme öfkesinden ve işlerinden anlayabiliyoruz. Peki Deniz Yılmaz, şu ana kadarki hayatından gerek kişisel, gerek bir müzisyen olarak ne anlamıştır?
[su_spacer size=”10″]
Kendimle kavgam yok aslında. Kurnazlıktan canı yanan insanların tilkiye ses çıkarmamasına, başkalarını kötüleyenlerin de ne mal olduklarını bildikleri halde iki yüzlülük yapmasına gıcık oluyorum ve bunları tokat gibi yüzlerine vuruyorum ama pek alıngan değiller.
[su_spacer size=”10″]
Nietzsche “Bütün harikalar ürpertici kılıklara bürünmeli, ancak bu şekilde insanların kalplerinde bir yer edinebilirler” diyor. Sen de tavır itibariyle “köşeli, muhalif, sıkıntılı, öfkeli” denen insanlardan birisin. Merak ettiğim, egonla aranın nasıl olduğu? Bizde genelde kime “egosu yüksek” dense ben oradaki yüksek sesli tavrın altında kendisinin çok fazla farkında olan birilerini görürüm. Sence sende durum nasıl?
[su_spacer size=”10″]
Şu “egosu yüksek” sloganının maalesef demode olduğunu göremeyeceğim sanırım. Bir ara da “naylon yaşamlar, yüzlerde maske” gibi şeyleri hem de çok yersiz biçimde kullananlar vardı, neyse ki pek sosyal olmadığım için artık neredeyse hiç rastlamıyorum.
[su_spacer size=”10″]
Sahne performansları olsun, şarkılar olsun, altında her zaman tiyatral bir duruş var. Sahnedeki mimikler, jestler, vesaireler önceden planlanarak mı ilerler yoksa doğaçlama mıdır?
[su_spacer size=”10″]
Çocukken sülaledeki herkesin taklidini yapardım, isterlerdi. Daha sonra kasetten dinlediğimiz, sahnede gördüğümüz ve videolarını izlediğimiz Zeki Alasya – Metin Akpınar oyunlarını evde bire bir aileye sahneleyerek devam etti olay ve ortaokuldayken “Ernest Pontifex” ve bazı Çehov oyunlarında rol alarak çoğaldı. Ben ve etrafımdaki bütün yakınlarım oyuncu olacağımdan emindik. Fakat ben bir yandan yer jimnastiğiyle ilgiliydim. Sonra gitarla tanıştım ve diğer bütün ileriye dönük olabilecekleri hiç düşünmeden çöpe attım. Daha sonra gördüm ki aslında çöp kutusuna bir şey atmam gerekmiyormuş ve yapabileceklerimi belki de renklendirebilecek o birikimi geri çağırdım. Fakat her “Haydi bu sefer yazıp sergileyelim” teşebbüsüme etrafımdan yanıt gelmedi ve maalesef belki de on sahnemizden altısında her şey iyi başlamışken final hüsran oldu. Eğer bir adamı ortaya itip “Haydi güldür, haydi coştur, haydi konuş” dersen olacağı fazlası değildir. Artık “Her şeyi devletten beklemeyin sayın arkadaşlar” diyor, bir süredir sahnede kendimi riske atmamaktan yana kullanıyorum oyumu.
[su_spacer size=”10″]
Sahip albümü, Kurban külliyatı için de Türk Rock külliyatı için de hem müzikal hem de fikirsel olarak çok dikkat edilmesi gereken bir albümdü. Şu aralar daha da önemli hatta. Sahip’ten aldığınız geri dönüşler, diğer işlere göre nasıldı?
[su_spacer size=”10″]
Konsere gelen dinleyicilerimiz Sahip albümünün şarkı sözlerini ezbere biliyor. Bazen rastgele mikrofonu uzatıyorum herhangi birine ve “Bre Cahil”i baştan sona teklemeden söylüyor. Sonra ikinci mikrofonu da başka birine, o da tamam, şahane.
[su_spacer size=”10″]
Sahip’teki şarkılar başta olmak üzere Deniz Yılmaz’ı etkileyen tasavvufi yaklaşımlar, dini ve mistik inançlar ne zamandan beri bu kadar etkili? Baştan beri böyle miydi yoksa bir kırılma oldu mu?
[su_spacer size=”10″]
Sahip’te tasavvuf ve mistik inançlarla ilgili pek bir şey yok, “tarih tekerrürden ibarettir” var.
[su_spacer size=”10″]
Rock müzik ve sanatçıları, daima “ateist” etiketi yemişlerdir. Ama Deniz Yılmaz işin içine girince durum biraz değişiyor. Tabi son dönemde başka Rock’çılar da dini/tasavvufi tadında işler yaptı. Sence bu mistik altyapı, en çok hangi açılardan zenginleştiriyor Rock müziği?
[su_spacer size=”10″]
Şarkı sözlerimde kişisel olarak inancımla ilgili pek bir şey yok, ben genelde inancına ya da söylediğine ters düşen davranışlarda bulunan kişiliklerin kimler olduğunu hatırlatırım anlamaya istekli olanlara; Nasreddin Hoca misali.
[su_spacer size=”10″]
Benim “üçüncü dünya kompleksi” olarak adlandırdığım bir durum var. “Bu grup bunun çakması, bu buna benziyor?” yaklaşımı. En son Kök grubu için “Tool” yakıştırmasına kızdığını biliyorum. Koşulların bu kadar çetin olduğu bir ülkenin piyasasında iyi müzik yapabilmişken, birilerine benzeyip benzememek ne kadar önemli sence?
[su_spacer size=”10″]
Bazıları az dinleyip dinlediklerini birbirine benzetir, bazıları çok dinleyip aslında her şeyin birbirine benzediğini fark eder. Bazıları ise hiç dinlemeyip az dinleyenlere ya da çok dinleyenlere hak verir.
[su_spacer size=”10″]
Hangi eleştiriyi, ne koşullar altında dikkate alırsın ya da almaz mısın?
Eleştirisini dikkate almamı bekleyip “kendini değiştir” tavrı takınanlara eskiden psikiyatr ismi öneriyordum. “Şu bölümde ritmi çekerek çalmışsın” diyene, eğer çalımım hata sonucu öyleyse “Vay dikkate bak!”, eğer bilerek çekerek çaldıysam ve o buna gönderme yapmak için söylediyse “Vay kulağa bak!”, eğer şarkı sözlerinde anlattığımdan çok daha etkileyici bir sonuç çıkarmışsa “Vay görüşe bak!” derim.
[su_spacer size=”10″]
Özellikle “Yobaz”ın sözlerinden yola çıkarak sormak istiyorum: Cehalet gerçekten terbiye edilebilir bir şey mi, yoksa bazıları için önlenemez bir kader mi sence? Yani bir tür diyalektik gibi, alim varsa cahil de mi var olmalı?
[su_spacer size=”10″]
Ucu çıplak elektrik kablosunu tutarak çarpılıp ölmek mi, yoksa ucu çıplak elektrik kablosunun öldürme riskinin olduğunu bilip hayatta kalmak mı? Sen seç.
[su_spacer size=”10″]
“Cehaletin mutluluk olduğu yerde alimlik, deliliktir” mi gerçekten, yoksa bir çıkış yolu var mıdır?
[su_spacer size=”10″]
Kısa süren küçük mutlulukları sevenler cahil kalabilirler, bir yerden sonra bana koymaz.
[su_spacer size=”10″]
Deniz Yılmaz için müziğin önüne geçebilecek öncelikler nelerdir?
[su_spacer size=”10″]
Aile.
[su_spacer size=”10″]
Son dönem Türk Rock camiasındaki favorilerin kimler?
[su_spacer size=”10″]
Eee! Metallica,Tool,Megadeth… 🙂 Bu ara Türk Rock müziği adına sadece Kök dinliyorum.
[su_spacer size=”10″]
Benim çocukken para biriktirip aldığım ilk Rock albümü Kurban’dı. O yüzden senin ve grubun yeri bende ayrıdır. Ben de bitirmeden önce yaptığın tüm işler ve bu röportaj için samimi teşekkürlerimi iletmek isterim üstad.
[su_spacer size=”10″]
Sağ olasın.
1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)